Bankaların Gastronomiye Ayıbı Ülkemizde uzun zamandır yaşanan tüm ekonomik sorunlar ile sessiz sedasız kendi halinde mücadele etmeye çalışan hiç destek görememiş ve kaderine razı olmuş gastronomi yatırımcıları bu durumun artık bu şekilde devam edemeyeceğini kısık sesle de olsa konuşmaya başladı. Yüksek yatırım ve işçilik maliyetleri ile açılan işletmelerin ekonomiye katkısının ne kadar yüksek olduğu artık kabul edilmektedir.

Geçmiş dönemde yaşanılan terör eylemleri, dolar kirası sebebi ile bir yıl içerisinde defalarca değişen yüksek kira rakamları ve pandemi dönemi girdabı işin içinden çıkılamaz bir hal almaya başladı. İşletmelerin yaşadıkları bu zorluklardan dolayı kaybettikleri ciroları, karları ve ödeme dengesi sorunları karşısında artık hakkaniyetli bir durumun devlet eliyle ortaya çıkarılması gerekmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Bursa bölge mahkemesi pandemi sürecini göz önüne alarak hakkaniyetli, toplum menfaatine uygun ve gerçek piyasa koşullarına dayalı bir karar vererek kirada yüzde elli indirime karar verdi. Aynı durum gastronomi sektöründe bankacılık işlemleri içinde geçerli olmalıydı. Buradan borçların yarıya indirilmesi anlamı çıkartılmamalıdır. 

Yaklaşık üç ay kapalı kalan yeme içme sektörü kendi talepleri ile kredilerini sabit bir faiz oranı ile 1 veya 2 sene erteleyebilmeliydi. Bankaların inisiyatifine bırakıldığında piyasanın menfaatlerine göre değil kendi çıkarlarına göre tavır aldıklarını herkes biliyor. Bugün bu bankalar pandemide en çok etkilenen yeme içme sektörünü desteklemiyorsa ve birçok işletmenin kredisini ödeyemediği için kapanmasına sebep oluyorsa ülkemizde güçlü bankacılıktan söz etmek mümkün değildir. Yüz yol sonra ilk defa yaşadığımız pandemi döneminde bankacılar destek olmayacak ise hangi dönemde toplum çıkarlarına hizmet ederek piyasaya destek olacaklar? 

Kredilerin çoğunun KGF garantisinde olması ve bankaların bu durumdan zarar etmeyecek olması durumun iyi olduğu anlamı taşımamaktadır. Bu durum yaşanılan bu dünya salgınında sadece bankaların zarar etmediğini göstermektedir. Ülkemizin gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmasını isteyen her bir birey şunu bilmelidir ki kapanan iş yerleri ile değil,mevcut işlerin üzerine yeni işler elleyerek istihdam sağlanır ve ekonomi büyür. Yıllarca restoranların cirolarından ve kazançlarından hiçbir emek vermeden olağan üstü karlar elde etmiş olan bankacılık sektörü benim için ülkemiz adına sınıfta kalmıştır. Son günlerde Twitter’da çıkan haberlere göre Türkiye ve dünya gastronomisine büyük yatırımlar yapmış olan ve ülkemizden Nusret gibi önemli bir markayı çıkararak dünyada hatırı sayılır bir noktaya getirebilmeyi başarmış Doğuş holdingde kredilerini yapılandırmak istediğini ve bankaların bu konuda problem yarattığını yazıyorlar. Pandemi döneminde ve sonrasında nakit akışı ve ciro konularında sorun yaşadığı için bankalar ile görüşen grubun talepleri kabul edilmez ise ve kredi sorunu yaşarsa burada kaybeden ülke ekonomisi olacaktır. Yaratılan markalar ve istihdam ile kazanılmış ekonomik değerin korunması gerekmektedir. Dost sohbetlerinde bazı arkadaşlarımız ‘bankaya borcu var ödesin yapacak bir şey yok’ diyor ancak konu bu kadar basit değil. 

Problem yaşanılan dönem normal bir dönem değil. Tüm bunlar gösteriyor ki eski normal ile yeni normal dünyasında yaşamak neredeyse imkansız. Konunun bir diğer tarafı hukuki düzenlemelerdir. Kanun yapıcıların ve kanun uygulayıcıların yüz yılda bir yaşanılan bu duruma hazırlıksız olduklarını görmekteyiz. Mahkemelere taşınan bu dönemin konularına ‘mücbir sebep’ olarak bakılmalıdır ve işletmelerin ayakta kalması için gereken tüm adımlar cesaretle atılarak hakkaniyetli kararlar verilmelidir. Bugün yaşananlar ‘mücbir sebep’ olarak kabul edilmelidir ve buna göre yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Eski normal ile yeni normalin yaşanmayacağını anlayarak cesaretle günümüze uygun piyasa koşullarına bakılarak kararların alınması ülkemizin ekonomik olarak darboğazdan çıkmasında ki en önemli uygulama olacaktır.