İlişkiler; kimi zaman bir şarkı gibi başlar, melodisiyle sarar insanı. Ama her şarkı gibi, bazen son bulur. Önemli olan, o melodinin kulağımızda nasıl kaldığıdır. Çünkü her bitiş, yeni bir yaşam bakışını, yeni bir karakter dönüşümünü doğurur.
Modern ilişkilerde en sık rastlanan problemlerden biri, ayrılıkların sağlıksız biçimde yaşanmasıdır. Duygusal bağlanma stilleri (özellikle kaygılı-bağlanma) ve bilişsel çarpıtmalar (örneğin katastrofizasyon ya da siyah-beyaz düşünme) bu süreci hem birey hem de çevresi için sancılı hale getirir. Bir ilişkinin bitişi, bireyin kimliğini tehdit eden bir narsistik yaralanmaya dönüşebilir. Oysa bir ilişkinin sonu, bir yenilginin değil, bir olgunlaşmanın işareti olabilir.
İlişkilerimizi barışık biçimde bitirmek, hem duygusal olgunluk hem de benlik bütünlüğü açısından hayati önemdedir. Partnerimizin bize uymadığını, karakter farklılıklarının yaşamın devamında sürtüşmelere yol açacağını kabullenebilmek; gerçeklik ilkesiyle hareket etmeyi gerektirir. Bu tutum, bireyin bilinçli olarak “takıntı” (obsesif ruminasyon) geliştirmesinin önüne geçer.
Ayrılıktan sonra birçok birey, karşı tarafı ya tamamen idealize eder ya da tamamen şeytanlaştırır. Bu da splitting (bölme savunması) adı verilen, bireyin karmaşık duyguları birleştirmekte zorlandığı psikodinamik bir süreçtir. Oysa ki her insanın hem güzel hem de eksik yönleri olabilir; duygusal olgunluk, bu iki uçlu duygu durumunu birlikte taşıyabilme kapasitesidir.
Psikolojik örnek:
30’lu yaşlarında bir kadın danışan, 2 yıllık ilişkisini, partnerinin farklı kariyer hedefleri ve aile yapısıyla uyumsuzluğu sebebiyle sonlandırmıştır. Fakat ayrılıktan sonra sosyal medyada sık sık partnerinin paylaşımlarını takip ettiğini, onun yeni ilişkisini kıskandığını, kendini sürekli karşılaştırdığını fark etmiştir. Terapide bunun öz-değer inşa süreciyle ilgili olduğu görülmüştür. Bu kişi, ayrılığı kişisel bir başarısızlık olarak kodlamış ve bunu telafi etmek için “onun yerine daha iyi olmak” gibi narsistik bir yarışa girmiştir. Oysa ayrılık, bir eksiklik değil, uyumsuzluk göstergesidir.
Başka bir örnek:
Bir erkek danışan, eski sevgilisiyle vedalaşırken “keşke hiç tanımasaydım” cümlesini sık tekrar etmektedir. Bu, aslında duygusal bastırma ve geçmişle yüzleşmeme savunmasıdır. Terapide, bu kişinin aslında hâlâ güzel anılara tutunduğu ve “özlem”i inkâr ederek acıyı savuşturmaya çalıştığı ortaya çıkar.
İlişki sonrası yapılabilecek sağlıklı psikolojik adımlar:
• Kendine dönmek, içgörü çalışmaları yapmak
• Bir terapistle çalışarak duygusal kalıntıları dönüştürmek
• Ayrılığı bir “kayıp” değil, bir “dönüşüm” olarak yeniden çerçevelemek (reframing)
• Sosyal medyada takip ve kıyaslamayı durdurmak (sosyal kıyaslama teorisi gereği)
• “Onu unutmam gerek” değil, “onu olduğu gibi kabul ediyorum” demek (kabul ve kararlılık terapisi yaklaşımı)