Çok eski dönemlerde şehirlerde kurulan panayırlarda ahalinin ilgisini çekmek üzere cambaz getirilirdi. Bu cambazla birlikte panayırlarda yankesiciler peydahlanırdı. Çığırtkanlar ‘Cambaza bak cambaza bak’ diyerek vatandaşın ilgisini çeker yankesiciler için ortam hazırlarlardı. 

29 Nisan 2011 tarihinde Suriye’den ilk geçici sığınmacılar gelmeden hemen önce dönemin iktidarı “Bir hafta içerisinde Emevi Camii’nde namaz kılarız” demişti.  İlk dönem tüm iktidar cephesi bunu ben söyledim diye hava atsa da daha sonraları bu cümlenin sahibi bir türlü bulunamadı. Çok kısa süre içerisinde ülkemize dört milyona yakın Suriyeli geldi. Eş zamanlı olarak Irak’tan, İran’dan, Afganistan’dan, Kuzey Afrika ülkelerinden ve şimdide Ukrayna’dan sığınmacılar koşar adım memleketimize gelmeye devam etti. Şu anda resmi ya da gayri resmi rakamlarla ülkemizde 6 milyondan fazla göçmen, geçici sığınmacı adına ne derseniz deyin insan bulunmaktadır.  Avrupa Birliği ile yapılan anlaşma gereği kaçak olarak Avrupa’ya geçenler Türkiye’ye geri gönderilmektedir. Avrupa rahat uyusun diye!

Nisan ayında açıklanan enflasyon rakamları, enflasyon konusunda dünya şampiyonluğuna oynadığımızı göstermektedir. Yıllık bazda enflasyon yüzde 70’e dayanmış durumda. Bu rakamda TÜİK’e göre.  Enflasyon konusunda bizden daha kötü durumda olan ülkeleri burada yazmaktan gerçekten hicap ediyorum. Ancak söylemekte fayda var. Venezuella, Sudan, Zimbabve ve Lübnan.

Şimdi yazının başında sığınmacılardan bahsettikten sonra enflasyon rakamlarını vermenin ne anlamı var ve yazı başlığı ile nasıl bir ilişki var diyeceksiniz. 

 Enflasyonun %70 açıklandığı günün hemen sonrasında İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Sayın Ümit Özdağ sosyal medyada yayınlanan “Sessiz İstila” filmi üzerinden birbirlerini tehdit etmeye kadar gittiler. Düello o kadar büyüdü ki, Prof. Dr. Ümit Özdağ İçişleri Bakanlığının kapısına dayandı. Neyseki Sayın Bakan’ın başka bir randevusu olduğu için düelloya katılamadı. Ne tesadüf ki Sayın Bakan’ın randevusu, gözlerindeki parıltıyı fark edemediğimiz Türk Lirası bundan daha aşağı düşemez diyen Sayın Bakan Nebati ileymiş. MHP’den ayrılan, İYİ Parti’nin kurucuları arasında yer alan daha sonra İYİ Parti’den ayrılan kendi başına müstakil bir parti kuran sayın Ümit Özdağ’ın göçmenlerle ilgili çalışmaları kabul görmekte ancak söylemler sayın Özdağ tarafından söylendiği için inandırıcılığını yitirmektedir. Tam da enflasyon ile ilgili açıklamaların ertesinde bu eylemin yapılması insanın aklına ‘Cambaza bak cambaza’ lafını getirmektedir. 

Suriyeli göçmenlerle ilgili o kadar çok yorum düşünce açıklama var ki! Hangisi elle tutulur bilemedim. Bu yazımda bir iki örnek vereceğim. 

2015 yılında Açık Toplum Vakfı aracılığı ile Türkiye’ye getirilen vakfın gölge patronu Soros, “Suriyelilerin Türkiye’de kalması lazım” diyor. Bu açıklamayı dönemin gazetecileri allaya pullaya yazıyorlar. Birçoğu bizde böyle olmasını istemiştik diye mahareti kendilerinde buluyorlar. Aynı tarihlerde MHP Milletvekili Sayın Sinan Oğan sessiz bir işgal var dercesine konuyu gündeme taşıyor. Sinan Oğan’a ‘Soros çocuğu’ diyenler aslında Soros’un dediğini ve istediğini yapanlardan başkası değildir. Prof. Dr. Ümit Özdağ’da aynı şeyleri söylemesine rağmen sadece gürültü olarak kalmasının sebebi toplumdaki inandırıcılığının zayıflamasından kaynaklanmaktadır. 

17/25 Aralık öncesi parlayan yıldız, aranan sunucu, İkbal Gürpınar.  Ülke TV’de bir programda “15 Temmuz’u kesinlikle Suriyeliler sayesinde kazandığıma inanıyorum, kazandığımıza bir de basını bir takip edin…”  İkbal Hanım 15 Temmuz’da sokaklara çıkan bu memleketin evlatlarıydı. Ne Suriyelisinden bahsediyorsunuz. Kafasını kuma gömen kendisini mütedeyyin diye tanımlayanlar yoktu. Suriyeliler ilk olarak kendi yurtlarına sahip çıksınlar. En azından Ukraynalılar kadar.  15 Temmuz zaferlerimizi bile Suriyelilere peşkeş çekmekten utanmadınız mı?  

Yine Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrası mübadele ile gelenler ile Suriyeli sığınmacıları aynı kategoride değerlendirmek saçmalığın tam manası ile daniskasıdır. Bir taraftan Osmanlı’nın son döneminde ana vatana dönmek isteyen Türk ve Müslüman kardeşlerimizi bugün Suriye’den kaçan çapulcularla kıyaslayamazsınız. Çünkü Osmanlı zamanında da Suriye’den gelen binlerce Türkmen vardı. Bu Türkmenlerin malını gasp edenler; sığınmacı olarak gelenlerin atasıdır. Osmanlı zamanından bu yana Suriye’de kalan Türkmenlerde sığınmacılık gibi bir talepleri olmadığı gibi Türkmen Dağı’nda şehit olanlar yine Türklerden başkası değildir. 

İşin birde ekonomik kısmı var. Kimi vekiller kimi bakanlar “Suriyeliler olmasaydı sanayimiz durma noktasına gelirdi” ya da “Suriyelileri ucuza ve sigortasız çalıştırıyoruz kalkınmamızı devam ettiriyoruz” “Türklerin yapmak istemediği ya da ağır işleri Suriyeliler ya da Afganlar yapıyor” 

Bu cümlelerin hepsi AKP’li bakanlar ya da danışmanlarca söylenmiştir. Bu sözlerin doğruluğu ise TV ekranlarında çeşitli gazetecilerce ispatlanmaya çalışılmıştır. Çok basit yoldan gitmek gerekirse şu şekilde anlatalım. Bir devletin nüfusu bir anda %10 artarsa milli gelirde düşer. Artan nüfus oranında da iş imkanları ortaya koymalısın koyamazsan bu defa işsizlikte artar. Gelen kesim eğitimsiz ve kendi doğmaları ile geldiyse bu defa entegrasyon oluşmaz. Hatta kendi etrafını şekillendirmeye başlar. Bugün Türkiye’nin yaşadığı tam olarak budur.  Kısaca “Sessiz istila” filmi bir ütopya gibi görünse de olmayacağını kimse garanti edemez. Bu tür ütopyaların olması ya da olmaması sadece devlet erkinin elinde ve uzun vadeli planlarla ortaya konulur. 

Bir tarafta sessiz bir işgal devam ederken; ekonomik olarak çok ciddi sıkıntılar yaşanırken, tencere sesi Ankara’da duyulmaya başladığı bir zamanda çığırtkanlık yapmanın pek bir anlamı yok diye düşünüyorum...