İktidar tarihininin en derin krizini yaşıyor.

İnşaat ekonomisi duvara tosladı artık.

Yol, köprü, 5 bin kişinin gitmediği koca koca, üstelik akıllı stadlar yaptılar. Neredeyse her şehre bıraksanız her ilçeye havalimanı yapacaklar. İhtiyaç var mı, ekonomiye katkısı olur mu, uçuş güvenliği hesaplandı mı? bu soruların hiç bir önemi yok. Yeter ki inşaat canavarının doyuralım.
 
Enerjide dışa bağımlıyız, zengin maden yataklarımız yok, çağımızın en önemli katma değeri BİLGİ, yaratıcılık, yeni buluşlara imza atacak gençlerimiz memleketi terk ediyor veya fırsat kolluyor terk etmek için. 

Yetmemiş gibi 1,5 yıldır bir salgınla boğuşuyoruz. 

Salgın yönetimi bilimin rehberliğinde değil tek adamın ufkuyla sınırlı kaldığı için zaten var olan dertlere yenileri eklendi. İşsizlik çığ gibi büyüdü. 

Esnaf ilk kez bu kadar DERTLİ. Bin bir hayalle, beklentiyle açılmış iş yerleri hüzünlü çaresizlikle kapısına kilit vuruldu. 

İktidar bir kaç bin liralık komik destekler dışında bol bol kredi önerdi  iş yeri sahiplerine. Peki bu krediler nasıl ödenecek?

Bunun cevabı yok, benden bu kadar, diyor. 

Turizm iki yıldır can çekişiyor. Turizm sadece döviz, sıcak para anlamına gelmez. Hizmet sektörü olarak yaygın ve nitelikli istihdam demektir. Aynı zamandan yüzlerce ürün için  tedarik zinciri demektir. 

Havlusundan, temizlik maddesine, gıda ürünlerine, hediyelik eşyasına uzun liste çıkar. 
Eğitim yaz boz tahtasına döndü çoktan. 

Her gelen bakan yeni bir metod deniyor yerine gelen eskisini bozuyor. 

Pandemi ile birlikte kötü olan eğitim artık kötünün ötesine geçti. 

Geliri yüksek az sayıdaki aile çocuklarını özel okullarda okutuyor, geri  kalan milyonlarca çocuk neredeyse sıfır eğitimle bir üst sınıfa devam edecek. Eşitsizlik giderek kurumlaşıyor. Bu tablonun sonuçlarını kısa dönemde göreceğiz. Umarız Çin'den eğitimli ve ucuz öğrenci ithal etmeyiz.

Memleketin hangi başlını açsak elimizde kalıyor.

İnsanlarımız umutsuzluktan çaresizlikten canına kıyıyor. Öyle bir noktaya geldik ki devlet güvencesinde işi gücü olan polisler bile çeşitli nedenlerle intihar ediyor. Son bir ayda 20 polis canına kıymış diye yazıyor haber siteleri. 

Tarihte 15 devlet, iki imparatorluk, bir Cumhuriyet kurmuş bir ulusun devlete dair biriktirdi ve devrettiği ne varsa hepsinin altı boşalıyor. 

Daha dün çok kritik denilen Amerikan başkanı ile başbaşa yapılan görüşmede konuşmalar tutanak altına  alınmıyor. Aynı zamanda ABD vatandaşı olan anne tarafından torpilli genç bir kadın tercümanlık yapıyor.  

Bu ikili görüşmede  ne konuşuldu, ne söz verildi ve  alındığını bizim tarafta sadece iki kişi biliyor. Biri Cumhurbaşkanı diğeri torpilli genç bir tercüman. 

Kıyamet kopmuyor!

Bir S-400 hikayesi var ki herhalde yakın zamanda ansiklopedi kalınlığında bir kitap konusu olacak.

2,5 milyar dolar (Türk lirasına çevirmeyelim moralimiz bozulmasın) verip ABD ile  pazarlık için NATO sistemi dışında füze alıyoruz. 

Sonuç, 

Parasının  peşin verip getirdiğimiz S-400ler hakkında bir türlü karar veremez haldeyiz. Her gün bir tarih verip kurulacağını açıklıyoruz, ardından tarihi erteliyoruz. 

ABD ise parmak sallamaya devam ediyor. 

Öte yandan,

İktidar elindeki  devlet gücü ve baskıyla halkta biriken öfkeyi baskılıyor, oluşturduğu yandaş basın ile memleketi İsviçre tadında sunuyor, dünyanın bizi kıskandığını anlatıyor. 
Muhalefet eski paradigmanın  fiili olarak değiştiğine hala inanmak istemiyor. Her başa çıkamadığı sorunda “ANAYASA mahkemesine gideriz, AİHM'ye başvururuz, bu yapılan yasal değil, SAVCILAR nerede “ ezberini tekrarlıyor. 

Salı günü ateşli, bol alkışlı grup konuşmalarını  esas olarak kendi kitlesinin izlediğini ve bunun yetmeyeceğini görmüyor. Esnaf ziyaretleri ve çeşitli kurumlarla toplantı yaparak hala NABIZ ölçüyor. 
Halkın büyük çoğunluğu değişim istiyor,gidişattan memnun değil, güven duyacağı, sahici, kitleleri etkileyen bir adayın AKP'ye büyük bir yenilgi yaşatacağı kesin. 

Halk çarşıda, pazarda, iş yerinde, toplu taşımada, üniversitede ARTIK YETER, diyor. Gidip tekrar tekrar biz geldik dertlerinizi anlatın, not alalım demenin gereği artık yok. 

Peki çıkış ne?

Ama, fakat demeden, senin bagajında bu var, gözünün üstünde kaşın var, mazeretlerine düşmeden en geniş “Demokrasi cephesi “ oluşturulmalı.  Asgari taleplerde ve  kısa vadeli somut bir  program etrafında  tüm kesimlerin gücünü, enerjisini, yaratıcılığını, özgünlüğünü bir araya getirilmelidir. 

Bu dediğimiz sihirli formül değil denenmiş ve kazanmış bir realitedir. 

İlk seçimde gidecekler, aman provakasyona gelmeyelim, aman tadımız bozulmasın ruh halinden bir an önce çıkılmalıdır. 

Tüm demokratik mücadele biçimleri, yaratıcılığı katarak hayata geçirilmelidir. 

Bazen iğne ile kuyu kazılmalı., bazen daha hızlı koşulmalıdır. 

AKP kurduğu, denetimsiz, hesap vermekten uzak, çifte maaşlı, son model çakarlı makam arabalı, adrese teslim ihaleli saltanatı kolay vermek istemeyecektir. 

Halkın yaratıcı, yaygın, sabırlı, fedakar, cüretli mücadelesini örgütleyebilirsek seçim gününden çok önce sandıktaki zaferimizi garantiye almış oluruz.