AKP devletin tüm kurumlarını kendine göre dizayn ettiğinden beri yazılı kurallar, yasalar, hatta Anayasa fiili olarak askıda. 
Kimi kime şikayet etsen nafile. 
Geçen hafta ülkenin en yüksek yargı organı, Anayasa Mahkemesi bir milletvekili 
(Ö. Gergerlioğlu) hakkında karar alıyor, alınan karar bin dere, tepe gezdiriliyor, bir dolu mazeret, keyfilik, engel çıkarılıyor. 
Aynı gün işleme konması gereken TAHLİYE kararı günler sonra, kamuoyunun tepkisi, protestosu, itirazı ile ancak uygulamaya konuluyor. 
Daha önce de buna benzer bir durumu yaşamıştık biliyorsunuz. Bir yerel mahkeme Osman Kavala hakkında AYM’nin aldığı "Hak ihlali kararı"na uymadı. Ve yer yerinden oynamadı, kuvvetler ayrılığı, gelenekler, kurumlar arası hiyerarşi hepsi bir kenara bırakıldı. 
Öylece ve hala duruyor Osman Kavala kararı. 
Bu iki örneği ülke ve dünya kamuoyu önünde yaşanan, bilinen örnek diye verdik. Bir de hukuka başvurmuş sıradan yurttaşları halini göz önüne getirin. 
Baştan belirtelim;
Hukuk yoksa MÜLK de olmaz. 
Olmuyor da zaten. 
Bir suç örgütü liderinin sıkça kullandığı bir kavram devrede artık; Çökme!
Hesap verme, denetlenme, itiraz etme, sorgulama, soru sorma, mahkemeler, yargıçlar, CUMHURİYET savcıları, koca koca ADALET sarayları işlevini yitirince veya kendi işlerine yaradığında hatırlanınca devlet denen binlerce yıllık yönetme aygıtını ara ki bulasınız. 
İktidarı destekleyenler sanıyor ki bu DEVLETsizlik hali kendilerini dönmez nasılsa, muhalifler bağırsın dursun, hatta beter olsunlar. 
Öyle mi? 
Öyle değil.  
Son bir kaç aydır İstanbul’un orta yerinde bir feryat yükseliyor. 
Tozkoparan mahallesinin feryadı bu. 
Bu mahallenin önemli kısmı AKP'ye oy vermiş üstelik. 
“Bana dokunmayan yılandan banane ya” diyenleri TOZKOPARAN'a davet edin. 
Nedir konu?
Özet yapalım. 
Tozkoparan 1960’lı yıllarda kurulan bir mahalle. O dönem dağ başı sayılan bu mahalle şimdi İstanbul’un cazibe merkezlerinden biri. Kentsel dönüşüm yapılacak, binalar eskimiş. 
Yoksul tozkoparanlılar zamanında dişleriyle, tırnaklarıyla sahip olmuşlar bu evlere. 
Tapuları var mı var. 
Şehircilik bakanlığı ve Güngören belediyesi diyor ki mahalle halkına "Bu mahalleyi terk edin, ben bu rantı yüksek arsayı yeni bir imarla yeniden yapacağım, konut dışında iş yerleri de yapacağım. Hak sahipleri size de ev vereceğim ancak binlerce lira fark vereceksiniz bir. 
İki, inşaat bitene kadar ne yaparsınız beni ilgilendirmez!
Ne demiştik?
Çökme!
Bildiğiniz çöküyor iktidar tozkoparana. 
Ne hukuk, ne mahkeme kararı, ne halkın feryadı, ne ayıp, ne günah hiç bir şey umurlarında değil. 
Ancak,
Tozkoparan halkı henüz bitti demedi. 
Sürüyor hak direnişi ve belli ki sürecek. 
Mesele tapu, ev, aldım verdim değil, Tozkoparan düşerse belki Kudüs düşmeyecek ancak hukuk çökecek ve daha önemlisi Tozkoparanda hukuksuzluğun zaferi ilan edilecek. 
Bu mahallenin itirazına çok sayıda kişi, kurum, dernek, vekil destek verdi. Halk pes etmedi, direndi ve bu satırları yazarken umutlu bir haber geldi. Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi. 
Bakalım Danıştay kararının etkisi nasıl olacak?

Başkanlık sistemini öve öve bitiremiyorlar ya. 
Aslında 3 yıl sonunda kendileri de farkında, her şey tek adamın iki dudağı arasında olması günümüz dünyasının sorunlarını çözmekte hıza değil hantallığa yol açıyor. 
Devlet denen devasa örgütlenme, kurumlar, uzmanlar, kişiler hiç kimse TEK adamın onayı olmadan tek bir karar alamıyor. 
Durum böyle olunca ya sorunlar, talepler, kararlar tek adamın masasına gelme sırasını bekliyor ya da kimileri "Beyfendinin bilgisi " var diyerek işleri kafalarına göre yürütüyorlar. 
Oluşan boşlukları yasa, hukuk, yargıçlar, savcılar değil tuhaf ve karanlık ADAMLAR dolduruyor. 
Ve sonunda amorf bir ÇÖKME ekonomisi oluşuyor. 
Dünyada eşi benzeri görülmeyen bir şey yaşanıyor mesela. 
Akbank gibi kurumsal bir bankanın yazılımı ÇÖKÜYOR!
Ardında başka bir çökme işi, alavere, dalavere mi var bilmiyoruz ancak günlerdir yüz binlerce insan bankacılık hizmetini alamıyor, parasına ulaşamıyor. Ortada ciddi bir mağduriyet var ancak açıklamalara bakarsanız çok da büyütülecek bir şey yok tadında. Bakalım hikayenin devamından ne çıkacak?

Tapulara, banka hesaplarına, otellere, deprem için toplanan vergilere, işsizlik fonunda biriken paralara, Merkez Bankasındaki kefen parasına (ihtiyat akçesi) dahil her şeye ÇÖKÜYORlar. 
Yetmiyor bu çökmeler. Kötülükte her gün level atlıyorlar. 
Somada ölen 301 madenci ardından sağ kalan işçilerin analarının ak sütü gibi ak haklarını gasp ediyorlar. Somalı işciler, ölülerini yüreklerine gömüp, haklarını istiyorlar, Ankara yollarına düşüyorlar, gözaltına alınıyor, eziyet ediliyor, itilip kakılıyorlar. 
Geçen yıl "Tamam, haklarınızı vereceğiz "sözünü verdiler. 
Aradan aylar geçti, mevsim geçti, ÇÖKÜCÜler verdikleri sözlere de çöküp yok saydılar. 
Somalı işçiler bir kez daha Ankara’ya yollarına düştüler. Yorgun, kızgın, canları sıkkın tekrar yetkililerin karşısına çıktılar. 
Ve bütün bu olup bitenlerin, tartışmaların, gerginliklerin üzerine SOMA’ya dönerken iki işçi önderi önceki gün trafik kazası sonucu ömürlerinden oldular. 

Bu rezil ÇÖKME paradigması gücünü sessizliğimizden, tek tek yanan çoban ateşlerini büyütemediğimizden alıyor. 
Farkıdayız değil mi?