Türkiye Cumhuriyeti Prag Büyükelçisi Dr. Egemen Bağış CNN Prima News'e verdiği özel mülakatta; “Rusya-Ukrayna savaşı siyasi bir meseledir. Bu nedenle Ankara her iki tarafın siyasi liderlerini müzakere masasında bir araya getirmeye çalışıyor. Çekoslovakya’nın barışçıl bir şekilde dağılması sürecinde Çek Cumhuriyeti ve Slovakya tüm dünya için bir örnek teşkil etmiştir. İsrail-Filistin ihtilafındaki yegane çözüm de iki devletli çözümdür.” ifadelerini kullandı.

Bağış'ın açıklamaları şu şekilde:

Dört yılı aşkın bir süredir Çek Cumhuriyeti'nde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi olarak görev yapıyorsunuz. Bu süre zarfında neler başarılabildi?

Pandemi ve iş yoğunluğuna rağmen burada geçirdiğim her anı dolu dolu değerlendirmeye çalıştım. Türk-Çek ilişkileri son dört yılda oldukça ilerledi. Göreve başladığımızda ikili ticaret hacmimiz yaklaşık üç milyar dolardı; şimdi ise 6,3 milyar dolar. Yani ikili ticaret hacmimizi iki katından fazla arttırdık. Ancak iki ülke arasındaki ticaret hacmi 10 milyar doları dahi aşabilecek potansiyele sahiptir. 

İşbirliğimizi pek çok düzeyde geliştirdik. Bu yıl, iki büyük lider Atatürk ve Masaryk tarafından başlatılan Türkiye ve Çekoslovakya arasındaki diplomatik ilişkilerin tesis edilmesinin 100. yıldönümünü kutlayacağız. Demokrasi, insan hakları ve barış gibi ortak değerleri paylaşıyoruz. Türkiye, Avrupa Birliği'ne aday bir ülkedir. Çek Cumhuriyeti de her iki tarafın da yararına olacağını gördüğü için Türkiye’nin AB üyelik sürecini desteklemektedir.

İkili ticaretin giderek güçlendiğini söylüyorsunuz. Özellikle hangi sektörler söz konusu?

Geçmişten günümüze dek Skoda otomobil ülkemizde oldukça popüler. Enerji alanında işbirliği yapıyoruz, Türkiye'deki birçok enerji santrali Çek Cumhuriyeti'nde üretilen kazan ve türbinleri kullanıyor. Maden ocaklarımızda da Çek ürünleri kullanılıyor. Türkiye, Çek Cumhuriyeti'ne otomotiv dışında mücevher, tekstil ve kimyasal ürünler ihraç ediyor. Ayrıca, pandemi döneminde maske ve dezenfektanların önde gelen tedarikçilerinden biriydik. Şu anda yapay zekâ alanında işbirliği imkânlarını araştırıyoruz. Ülkelerimizin savunma sanayii sektörleri de birbirini tamamlayan özelliklere sahip.

Sizce 100 yıllık diplomatik ilişkilerimizi şekillendiren kilit anlar nelerdir?

Birçok konu var aslında . Örneğin, Naziler Çekoslavakya’yı işgal ettiğinde Prag'da görev yapan dönemin Türk Büyükelçisinin anılarını okudum. Sözkonusu işgal, ikili ilişkilerimizi bir dönem dondurmuş. Sovyet (SSCB) müdahalesinden sonra bile diplomatlar için zor bir dönem yaşanmış. Ancak Çek Bohemya ve Moravya Krallığı’nın Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri yüzyıllar öncesine gidiyor. Bağlarımız çok derin. Bugün birçok Çek köy ve kasabalarında Turek (Türk) soyadına sahip ailelerin bulunması bir tesadüf değildir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında müttefikimiz Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna yardım etmek üzere 30.000 askerimizi bu topraklara gönderdik. Genç Türk askerleri, işgalci güçlerle savaşmak ve bölge halkını korumak üzere trenlerle bu topraklara geldiler. Burada şehit düşen 1.400'den fazla askerimiz Çek Cumhuriyeti'nin çeşitli yerlerinde yatmaktadır. Çek Cumhuriyeti’nde; Pardubice, Hodonín ve Valašské Meziříčí şehirlerinde toplam üç şehitliğimiz bulunmaktadır. Söz konusu şehitliklerimizde düzenlediğimiz törenlerde her yıl, bizi birleştiren ortak değerler için zamanında savaşan şehitlerimizi birlikte anıyoruz.

Ayrıca, Kadife Devrimi'nden sonra Türkiye Cumhuriyeti, Çek Cumhuriyeti'nin NATO'ya katılmasını desteklemiştir. Dostlarımızın NATO’ya girişini her zaman destekledik çünkü NATO’nun dünya savaşlarını önleyebileceğine inanıyoruz. NATO’da ABD'den sonra en büyük ikinci orduya sahibiz. Dolayısıyla NATO’da ciddi bir nüfuz alanımız var.

Türkiye ile Çek Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler diplomatik düzeyde iyi, peki ya ortalama bir Türk vatandaşı Çek Cumhuriyeti hakkında ne düşünür? Onlar için Çek Cumhuriyeti, Avrupa'nın ortasında küçük bir ülke mi?

Küçük bir ülke olduğunuzu düşünmüyorum. Birçok AB ülkesinden daha büyüksünüz ama bazı diğer ülkelerin sesi bazen daha gür çıkabiliyor. Vatandaşlarımız Çek Cumhuriyeti'ni ve Prag’a seyahat etmeyi seviyorlar. Türk turistlerin en sık geldiği yerler Prag, Viyana ve Budapeşte’dir çünkü bu bölge bizim açımızdan tarihin izlerini barındırıyor. Prag, Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biri. Birçok Türk öğrenci Erasmus+ programı kapsamında Çek Cumhuriyeti'ne gelerek; Prag, Brno ve Ostrava'da eğitim görüyorlar. Türk öğrenciler Berlin, Paris ya da Viyana'dan ziyade Prag’ı tercih ediyorlar çünkü burası onlar için daha güvenli, ekonomik açıdan daha avantajlı ve ulaşım imkanları daha iyi. İstanbul ile Prag arasında günde dört uçuş var.

Ara Başlık: “Dünya Çekoslovakya'nın nasıl bölündüğünü incelemeli”

Çek Cumhuriyeti'nde sizi en çok şaşırtan şey neydi?

Çekler ilk tanıştıklarında yabancılara biraz mesafeli gibi görünüyor ama karşısındaki insana güvendikten sonra yüreklerini açarak oldukça sıcak davranıyorlar. Akdeniz bölgesinin insanları ise, başlangıçta daha cana yakındırlar. BM Medeniyetler İttifakı Yüksek Danışma Kurulu'nun bir üyesi olarak, Çeklerin tarihsel zorluklara rağmen kendilerini ifade etme biçimlerini her zaman takdir etmişimdir. Örneğin bugün dünyanın Çek-Slovak ilişkilerini yoğun bir şekilde incelemesi gerektiğine inanıyorum çünkü dünyadaki pek çok çatışma iki devletli bir çözüm gerektiriyor. Çekoslovakya'nın tek bir kurşun atılmadan ayrılması, dünyanın ders alabileceği en iyi iki devletli çözüm örneğidir. Çekoslovakya hiç bir şiddet yaşamadan barışçıl bir süreç ile ikiye bölündü ve örnek ikili işbirliğini sürdüren iki demokratik ülke ortaya çıktı.

Burada alışmak zorunda kaldığınız özel gelenekler vs oldu mu?

Noel döneminde kurulan pazarlardan insanların canlı balık satın alıp eve pişirmeye götürmesine şaşırmıştım. Bu benim için farklı ama aynı zamanda eğlenceli bir deneyimdi. Jan Hus'un öğretileri de ilgimi çekmişti. Ders kitapları Protestanlık kavramını Martin Luther'in ortaya attığı yazar ama Hus, Martin Luther'den 82 yıl öncesinde benzer fikirleri ortaya atmış. Dolayısıyla Protestan hareketinin gerçek fikir önderlerinin Çekler olmasına şaşırmıştım. 

Dinden bahsettiniz. Çek Cumhuriyeti'nde Müslümanlara karşı önyargıların olduğunu düşünüyor musunuz?

Tüm Avrupa genelinde insanlar bu konuda çok az bilgiye sahip. Bu durum maalesef Çek Cumhuriyeti için de geçerli. Çözüm eğitimden geçiyor. Dini daha iyi anlatmamız gerekiyor. İslam kelime anlamı açısından etimolojik olarak barış kelimesine dayanır. Doğru yorumladığınız takdirde İslam dünyadaki en barışçıl dinlerden biridir. Ancak son dönemde yanlış yorumlamalar nedeniyle olumsuz bir imaj edinmiştir. Bununla birlikte, Çek Cumhuriyeti'ndeki Müslüman toplumu giderek büyümektedir. Sözkonusu müslüman toplumun içerisinde sadece göçmenler değil, aynı zamanda sorunlarına İslam'da yanıt bulan bir çok Çek de var.

İslam ne gibi yanıtlar sunuyor?

İslam bize iyi insanlar olmayı öğretiyor. İyi bir insan olmadığınız sürece iyi bir Müslüman olamazsınız. Aynı şekilde iyi bir insan olmadığınız sürece iyi bir Hıristiyan ya da Yahudi de olamazsınız. Müslümanlar olarak Ramazan ayı boyunca gündüzleri oruç tutarız. Bu da, gıdaya erişimi olmayanları anlamamızı sağlar. Son zamanlarda gördüğümüz gibi, acımasız Netanyahu rejiminin uyguladığı ambargo nedeniyle bugün Filistin'de on binlerce insan açlık çekiyor.

AK Parti'den CHP'ye geçti: En borçlu belediye AK Parti'den CHP'ye geçti: En borçlu belediye

Bir NATO üyesi olarak Türkiye, Batı dünyasının siyasetinde önemli bir oyuncudur. Peki bu durum Batı'nın bir parçası olma hissiyatı veriyor mu?

Ülkemiz, Batı'nın en doğusunda ve Doğu'nun en batısında yer almaktadır. Aynı şekilde Asya'nın en Avrupalı ve Avrupa'nın en Asyalı ülkesiyiz. Biz bir köprüyüz, İpek Yolu döneminden beri hep öyleydik. Aynı zamanda örneğin enerji üreticileri ile tüketicileri arasında bir geçiş noktasıyız. Avrupa'nın enerji ihtiyacının yüzde 70'i Türkiye'nin kuzeyinde, doğusunda veya güneyinde yer alıyor. Pandemi sırasında bile Türkiye oldukça güvenilir bir ortak olduğunu kanıtladı. NATO'da önemli bir oyuncuyuz ama aynı zamanda Avrupa Birliği'ne katılmaya da gayret gösteriyoruz.

Ara başlık: “Ukrayna'nın barışı sağlamasına yardımcı olacaksa, Avrupa Birliği üyeliğini kendimizinkinden daha güçlü bir şekilde destekleyeceğiz.”

Ankara ile Avrupa Birliği arasındaki mevcut ilişkileri nasıl görüyorsunuz? Türkiye için AB’ye katılmak hala bir öncelik mi?

Hiç şüphesiz. AB üyeliği Türkiye için stratejik bir hedeftir. Ne yazık ki süreç sorunlarla dolu bir durumda. Aday ülkeler arasında üyelik için en uzun süre bekleyen ülkeyiz. 1958'den beri birliğe katılmak istiyoruz. Bence bu konuda Guinness Rekorlar Kitabı'nda yer alabiliriz. AB'ye başvuran her ülkenin  sonunda AB'ye girmiş olması bizim için önemli. Türkiye de bunu mutlaka başaracaktır.

Biz her zaman uluslararası kuruluşların genişlemesini destekledik çünkü bunun istikrar ve barışa katkıda bulunacağına inanıyoruz. Bence Avrupa Birliği, neleri geliştirmeniz gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunan bir tür diyetisyen gibidir. Bu tavsiyeleri uygulayan ülkeler daha demokratik, daha müreffeh ve her bakımdan daha güvenlidir. Türkiye bu tavsiyeleri daha iyi bir ülke olmak için bir fırsat olarak görüyor. Ancak bazı süreçler biraz zaman alıyor.

Peki ya Ukrayna AB'ye Türkiye'den önce katılırsa? Bunu adaletsizlik olarak görmez miydiniz?

Açıkçası, bu konuda zaten adaletsizliğin çeşitli tezahürleri evvelce yaşandı. Bizden sonra başvuran birçok ülke Avrupa Birliği'ne katıldı. Ancak bizim için süreç sonuçtan daha önemlidir. Ukrayna'nın barışı sağlamasına yardımcı olacaksa, Ukrayna’nın AB üyeliğini kendi üyeliğimizden bile daha güçlü bir şekilde destekleriz. Bölgede akan kanın durmasını istiyoruz. Rusları ve Ukraynalıları müzakere masasına getirebilecek tek ülke Türkiye'dir. Diplomasi her zaman gereklidir.

Ancak barışı müzakere etmek için iki tarafın da irade göstermesi gerekir. Putin'i görüşmelere katılmaya nasıl ikna edeceksiniz?

Bunu denedik. Karadeniz'de tahıl koridorunu Türkiye olarak biz tesis ettik ve taraflar arasında esir değişimini sağladık. Zelenskiy'i Ankara'da ağırladık ve inanıyorum ki Putin de yakında Türkiye'yi ziyaret edecektir.

Yani Türkiye savaş sırasında bir arabulucu mu?

Hem de en başarılı olanı.

Sizce Ukrayna topraklarının bir kısmından vazgeçmeden barış sağlanabilir mi?

Buna ne ben ne de siz karar verebilirsiniz. Bu Ukraynalıların ve Rusların karar verebileceği bir konu. Benim açımdan hem Ukraynalıların hem de Rusların Türkiye'yi en sevdikleri yer olarak görmeleri önemlidir. Ülkemize tatile gelen Ukraynalıların ve Rusların iyi anlaşabildiklerini kendi gözlerimizle görebiliyoruz. Antalya'da herhangi bir otele gittiğinizde Ukraynalıları ve Rusları konuşurken, futbol ya da voleybol oynarken görebilirsiniz. Yani bu Ukraynalılar ve Ruslar arasında bir savaştan ziyade politikacılar tarafından çözülmesi gereken siyasi bir savaştır. Bu nedenle onların siyasi liderlerini müzakere masasında bir araya getirmeye çalışıyoruz. Tüm savaşlar elbet bir şekilde sona erer.

Ara başlık: “Hastaneleri ve dini binaları bombalayan bir hükümet düşünebiliyor musunuz? İsrail askerleri BM yardım görevlilerinden yiyecek almak için sıraya giren sivillere saldırdı. Eğer bu terörizm değilse, bana ne olduğunu söyleyin.”

Cumhurbaşkanınız Sayın Erdoğan iki yıl önce Prag'da "barış her zaman savaştan daha iyidir" dedi.
 
Buna tamamen katılıyorum...

Daha fazla ve daha büyük savaşlara yol açacak bir barış olsa bile mi?

Barış, savaşlara yol açmaz. Savaşlar çözülmemiş ihtilaflardır. Bu nedenle savaşları önlemek için anlaşmazlığı diplomasi ile çözmeliyiz.
 
Çeklerin farklı bir tarihi deneyimi var. 1938'de İngiltere Başbakanı Chamberlain sözde bir barış uğruna bizi Hitler'e sattı. Putin ile görüşürken, 21. yüzyılda ikinci bir Münih'in tekrarlanmaması gerektiğini de aklımızda tutmamız gerekmez mi?
 
Evet, tarihten ders çıkarma ve hataların tekrarlanmamasını sağlama imkanımız var. Ancak çözüm birbirimizle konuşmayı kesmek değildir. Barış görüşmelerine ve diplomasiye her zaman fırsat vermeliyiz. Hitler 1938'de Prag'a saldırmadı ama Pilsen'deki silah fabrikalarını ele geçirerek Avrupa'nın geri kalanını işgal etmesini kolaylaştırdı. Evet, bu dar görüşlülüktü. Bugün insanlık daha iyi tercihler yapabilir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın bir sözü daha dikkatimizi çekti. O da “İsrail'in terörist bir devlet olduğunu” söylemesiydi. Siz de buna katılıyor musunuz?

İsrail'in son dönemde yaptıkları asla kabul edilemez. 32.000'den fazla masum insanı öldürdüler. İsrail terörle mücadele ettiğini iddia ediyor ama hayatını kaybedenlerin çoğu kadın ve çocuk. Bakın her iki taraf da güvende olmadıkça ne İsrail ne de Filistin güvende olamaz. Tek çözüm iki devletli bir çözümdür. İsraillilerin ve Filistinlilerin 1967 sınırları temelinde yan yana iki ayrı devlet olarak yaşaması ve Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olması tek çözümdür. Ne yazık ki Netanyahu iki devletli bir çözüm istemediğini söyledi. Bu da sorunların daha da derinleştiği anlamına geliyor.

Bu gerilimin küresel sonuçlarından endişe ediyorum. Dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca Müslüman öfkeli. Rusya'da ya da güçlü topluluklara sahip oldukları Avrupa ülkelerinde bu insanlar uluslararası toplumun İsrail gibi bir ülkeyi nasıl durduramadığını idrak konusunda zorlanıyorlar. Acil bir ateşkese ihtiyaç var. Gazze halkının açlık çekmesine son vermeliyiz. Gazze’deki sivillerin gıdaya erişimi yok. Hastaneleri ve ibadet mekanlarını bombalayan bir devlet düşünebiliyor musunuz? İsrail askerleri BM yardım görevlilerinden yiyecek almak için sıraya giren sivillere saldırdı. Eğer bu terörizm değilse, söyleyin nedir?
 
Peki ya Hamas? Sizce o terörist bir hareket değil mi?
Filistinliler Hamas'ı demokratik bir yapı olarak görerek tercih etti. Ancak Hamas'ın 7 Ekim'de yaptıkları da ne açıklanabilir ne de kabul edilebilir. Sivillerin rehin alınmasına da açıkça karşıyız. Ancak Hamas'ın 7 Ekim'de yaptığı eylem tek günlük bir tepki değildi. İsrail'in 75 yıllık baskı ve işkencesine, İsrail'in yayılmasına ve işgaline bir tepkiydi. Netanyahu şimdi yaptıklarıyla Hamas'ı Filistin halkının gözünde daha da güçlendiriyor. Katliâm durmalı. Bazılarına göre dünyanın en iyilerinden biri olan İsrail gizli servisi nasıl oluyor da rehineleri bulamıyor? Nasıl oldu da Ekim ayındaki saldırıyı önleyemedi? Bu soruların yanıtlarını dünyadaki pek çok insanın merak etmektedir.
 
İki devletli bir çözümden bahsediyorsunuz. Ama bu barışın çok kırılgan olmasını nasıl önleyebiliriz?
 
Öncelikle oraya mühimmat gönderilmesini durdurmalıyız ki, bu her iki tarafı da etkiliyor. Türkiye ateşkesin garantörü olmayı teklif etti. Gerekirse BM birliklerini bölgeye davet edebiliriz. Tarafların birbiriyle müzakere etmesi gerekir. Ancak her gün yaşanan ölümlerle durum giderek daha da zorlaşıyor.
 
Türkiye'nin şu anda İsrail ile ilişkisi nedir?
 
İsrail Devleti'ni tanıyan ilk Müslüman ülke biz olduk. Ülkemizde Netanyahu ve hükümetine karşı gözle görülür bir öfke var. Türkler olarak Yahudilere karşı menfi bir hissiyatımız asla sözkonusu değildir. 1492'de Yahudiler İspanyadan kovulduğunda, onlara sığınma hakkı tanıyan tek ülke Osmanlı İmparatorluğu oldu. Yahudiler toplumumuzun bir parçası oldular.

Türkiye ile bağlantılı bir başka büyük mesele daha var: Avrupa'ya göç. Sizce yakında yeni bir göç dalgası bekleyebilir miyiz?
 
Türkiye sayesinde Avrupa'ya yönelik göçmen akımı azaldı. Ancak çözüm duvarlar inşa etmek değil. Sorunun kaynağını bulmamız gerekiyor. Çek Cumhuriyeti'nde yarım milyon Ukraynalı mülteci var; bizde üç milyondan fazla Suriyeli mülteci var. Bunların hiçbiri turistik nedenlerle vatanlarını terk etmedi. Hayatlarını kurtarmak için göç ettiler. Onları geri dönmeye ikna edebileceğimiz çözümleri bulmamız gerekiyor.