CHP’nin eğitim politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, eğitim sisteminde yaşanan sorunlara ilişkin, “Bu ülkenin bütün öğrencilerinin nitelikli ve eşit eğitime ulaşabilmesi gerekiyor. Eğitimdeki fırsat eşitsizliği sadece çocukların, ailelerin değil bu ülkenin temel sorunudur. Bu ülkenin kalkınmasının temel sorunudur. Bu ülkenin geleceğinin temel sorunudur” açıklamasında bulundu.

CHP Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, bugün partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, eğitim sisteminde yaşanan sorunlara yönelik açıklamarda bulundu. Eğitimdeki temel sorunun fırsat eşitsizliği olduğunu belirten Karabıyık, şöyle konuştu:

“Bugün, yüksek öğretimin bazı sorunları üzerine konuşmak, göz önünde olan birtakım sıkıntıları dile getirmek için bu basın toplantısını düzenledim. Ancak sabah bir uyandık; bir çocuğumuz, bir genç kızımızın katledildiği haberiyle yüreğimiz dağlandı. Bu çocuğumuz da üniversiteye devam ediyor olabilirdi ve yine bir kadın cinayeti ve de yeni bir çocuk cinayeti yine haince bir katliam… Son bulmasını diliyoruz. Gerçekten yüreğimiz dağlandı. Ailesine baş sağlığı ve sabır diliyorum. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.

'PROBLEM EĞİTİMİN NİTELİĞİNDE'

Eğitimdeki problemin sadece yüksek öğretimde değil, ilk öğretimden yüksek öğretime kadar tüm safhalarda olduğunu belirten Karabıyık, "asıl konu eğitimin niteliği, yani her geçen gün niteliksizleşmesi ve eğitimin kalitesinin düşüyor olması. Eğitimin çok sorunu var tabii. Pandemi öncesi, pandemi sonrası diye ayırdığınızda aslında bu sorunlar pandemi sonrasında çıkmadı. Pandemi sadece derinleştirdi, gerçekleri sadece biraz daha net olarak görmemizi sağladı. Özellikle de fırsat eşitsizliğini derinleştirdi. Ama eğitim sisteminin, bu kadar bakan değişimine rağmen sınav sisteminden müfredatına, okulların yetersizliğinden öğretmenlerin atanamamasına, eğitimin her gün niteliğini ve kalitesini yitirmesinden tutun da çok çok sayıda sorunu zaten vardı. Ancak son günlerde özellikle ortaya çıkan net bir sorun, eğitimin nitelik kaybı oldu ve fırsat eşitsizliği oldu. Bugün ülkemizde, nitelikli eğitime maddi imkanı iyi olduğu için, yeterli olduğu için nitelikli eğitime erişebilen bir azınlık ve nitelikli eğitime yoksulluk ve yoksunluğu sebebiyle erişemeyen bir çoğunluk çocuk, genç ve aile var. İkiye ayrılmış durumda ve her geçen gün de bu fark, bu makas biraz daha açılmakta ve iktidar bunu görmezden gelmekte, bu sorunu maalesef kabul etmemektedir." şeklinde konuştu.

'PROBLEM BARAJ PUANINDA MIYDI'

Yüksek öğretimde de aynı sıkıntının var olduğunu belirten Karabıyık, açılmalarının devamında "Niteliği tartışmıyoruz, istihdam sorununu tartışmıyoruz ama başka önceliklerin de bu süreç içerisinde ön plana geçtiğini de geçen hafta gördük. Üniversite eğitiminde de nitelikli eğitime erişebilen ve erişemeyen öğrenci, aile grupları var. Bir taraftan da bir şeyler yapılmış gibi davranılıyor. Mesela geçtiğimiz günlerde bir baraj meselesi vardı, üniversiteye giriş sınavındaki barajın kaldırılmasıyla ilgili. Yani baraj kaldırılır, kaldırılmaz; ama bu sorunları çözer mi? Oturup buradan düşünmek lazım. Mesela eğitimin tek sorunu bu mu yüksek öğretimde? Şimdi buna baktığımızda az önce nitelik yetersizliği olduğunu ve ilköğretimden yüksek öğretime bir nitelik kaybı ve aynı zamanda bu nitelik kaybının öğrencilerin sınavlardaki hem ortaöğretimden geçiş hem de yüksek öğretim sınavlarındaki başarısına yansıdığını görüyoruz. Yani bizim çocuklarımızın zekasında bir problem yok ama eğitimin niteliğinin her geçen gün kaybedilmesi, çocukların hem umutsuzluğa itilmesine sebebiyet verdi hem de sınav sonuçlarına yansıdı ve bunu her geçen yılki sonuçlarda biraz daha net gördük. Bütün bu sorunlar varken biz, baraj kaldırılınca örneğin eğitimin niteliksizliğini tartışmayacak mıyız? Milli eğitimin politikasızlığını, amaç ve hedeflerinin belli olmayışını ya da sadece siyasete yönelmiş bir hedefe kilitlenmiş olduğunu tartışmayacak mıyız?" açıklamalarında bulundu.

Lale Karabıyık'ın açıklamalarının devamı ise şöyle:

“BU ÜLKEDE BARRINMA SORUNU VAR. BUNU KİMSE REDDEDEMEZ”

Aslında, yapılması gereken şeylerde bahsetmek istiyorum kısaca. Bunlardan ilki nitelik. Tabii yani bakın, ‘bir dekan, bir mekan’ anlayışıyla çok yerde üniversite açıldı, fakülte bölüm açıldı. Bunlar, bir meslek envanteri yapılmadan, ihtiyaca bakılmadan yapıldı. İçleri doldurulmadı, akademisyen eksiklikleri var. Bir yer de bir kişi, oranın hem dekanı hem bölüm başkanı; birden fazla görev almış konumda. Ya da bir ilden diğerine, kadro oluşmadığı için ders vermeye gidiyorlar. Diğer imkanları, yetersizlikleri de ayrıca var buraların. Öğrenciler tercih etmiyorlar. Şimdi baraj kaldırılınca öğrenciler tercih mi edecek? Ya da bunun çözümü sadece barajı kaldırmak mı? Aslında bu okulları nitelikli hale getirmek, kadrolarını tamamlamak, eksiklerini gidermek mi? Örneğin bunun tartışılması lazım. Sayın YÖK Başkanı bir açıklama yapmıştı, bence talihsiz bir açıklamaydı. Kendisi şöyle ifade etti:

‘Biz barajı, öğrencilerin psikolojisine baskı yaptığı için kaldırıyoruz’. Tabii oradan çok şey akla geliyor yani, şu anda yoksulluk ve yoksunluğun olduğu ortamda sınav ücretlerine yüzde 30 zam yapıldı ve 345 lira alınıyor. Bu, gençlerin üniversiteye girişte önlerinde duran bir sıkıntı. Mesela psikolojisini düşünüyorsanız, niye bu ülkede sınava ücretle giriliyor? Gençlerin hayatlarının bir döneminde üniversite okuma, ama nitelikli ve parasız üniversite okuma hakları vardır, Anayasal haklarıdır. Biz, onlara eşit, nitelikli imkanlar sunamadığımız gibi bir de sınava giriş ücreti alıyoruz ve şu ortamda buna zam yapıyoruz. Bu, öğrencilerin psikolojileri üzerinde etkili değil mi mesela? Bir başka nokta; daha gençler üniversiteye kaydolmadan, ‘Ben kazanırsam, yurt da çıkmazsa nerde kalacağım’ diye bir sorun yaşıyorlar. E bu da umutsuzluk değil mi? Bir sıkıntı değil mi? Psikolojilerine olumsuz etki etmiyor mu? Bu ülkede barınma sorunu var. Bunu kimse reddedemez. Peki barınma sorunu üzerine bir yatırım gerçekleştirip kafa yoruluyor mu? Hayır. Bunu görmüyoruz.

“BARAJIN KALDIRILMASI BİLE SİYASET ARACI OLARAK KULLANILDIĞI İÇİN BU HEDEFLER SAĞLANAMIYOR”

Daha öğrenciler, gençler, üniversiteye başlamadan ‘mezun olunca iş bulabilecek miyim’ umutsuzluğu yaşıyor. Çünkü görüyor önündeki abilerini, ablalarını. Bu, ülkede tabii ki sadece YÖK’ün yapabileceği bir şey değil ama ekonomi yönetimiyle YÖK’ün burada hedeflerinin örtüşmesi lazım. Yani kalkınma stratejisiyle örtüşen bir eğitim politikasının inşa edilmesi lazım. İstihdam yaratan reformlar, ekonomi politikaları oluşturulup bunlarla da YÖK’ün ve eğitim sisteminin hedeflerinin örtüşmesi lazım. Her şeye siyasi bakıldığı için örneğin bir barajın kaldırılması olayı bile siyaset aracı olarak kullanıldığı için maalesef bu hedefler sağlanamıyor zaten.

Bu ülkede, oturmadığı için eğitim sisteminde hem orta öğretimde hem de üniversiteye giriş sınavlarında sürekli değişiklikler oluyor. Kat sayı değişiyor, başarı puanı değişiyor, sistem değişiyor. Bunlar gerçekten öğrencilerin ve velilerin psikolojisini bozuyor. Sadece yüksek öğretimde değil, orta öğretime geçiş sınavlarında da biz aynı sıkıntıları yaşamaktayız. Ama bunlar bir çözüme gitmiyor maalesef. Bir birikmiş sorun yumağı olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor.

“FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ BU ÜLKENİN TEMEL SORUNUDUR”

Vakıf üniversiteleri var. Bir kısmı gerçekten vakfın amaçlarına, hedeflerine dönük hareket ediyor. Onları bir kenarda tutuyorum ama bazıları da gerçekten bir ticarethane görünümünde ve öğrencilere müşteri gözüyle bakıyor. Şimdi belki onlar da ‘bize daha çok müşteri gelecek’ hevesine de kapılabiliyorlar. Ancak vakıf üniversiteleri de bu ülkede şu anda var ise oradaki eğitimin niteliğinin de artırılması konusunda çalışmalar, baskılar yapmak lazım belki. Denetimde tutmak lazım. Oraların bir ticarethane olmaması gerekiyor. Bu ülkenin bütün öğrencilerinin nitelikli ve eşit eğitime ulaşabilmesi gerekiyor. Eğitimdeki fırsat eşitsizliği sadece çocukların, ailelerin değil bu ülkenin temel sorunudur. Bu ülkenin kalkınmasının temel sorunudur. Bu ülkenin geleceğinin temel sorunudur.

Z kuşağı gerçekten çok zeki ve Z kuşağı düşünüyor, sorguluyor ve Z kuşağının algı yönetimiyle etkilenmesi gerçekten mümkün değil. Ama Z kuşağının sorunlarını siz derinden bilirseniz, işte barınma sorunu, işte istihdam sorunu, işte sınav ücretleriyle ilgili sorunlar, eğitimin niteliksizliği… O sorunları siz yakında anlayabiliyor, çözüm üretebiliyorsanız işte Z kuşağına o zaman faydalı bir şey yapıyor olursunuz.

'ADRESE TESLİM İLANLAR VERİLİYOR'

Bildiğimiz gibi üniversitelerde akademik kadro ilanları var. Bu kadro ilanlarının 2011’de çıkan bir yönetmeliğe göre, adrese teslim verilmemesi gerekiyor. Böyle bir durumda, sayın rektörler, siz de biliyorsunuz ki bu konuda adrese teslim ilan verildiği için başvuru yapamayan, mağdur olan adaylar rahatlıkla yargıya, idare mahkemesine gidebilir, rektör ile ilgili suç duyurusunda bulunabilir. Burada karar verici, YÖK’ün yukarıdaki maddesine aykırı davranıldığı için rektör ile ilgili görevsizlik kararı vermek durumundadır. Bu karar YÖK’e ulaştığında da YÖK Başkanı’nın gerekeni yapması gerekir. Yoksa kendisi de suçlu olacaktır. Bu tür ihlallere hiçbir rektörün izin vermemesi, YÖK’ün de takipte olması son derece önemlidir.

Yüksek öğretimde bugün gelinen noktada çok önemli sorunlar olduğu aşikar. Biz, sadece son günlerde göze çarpan sorunlara değinmeye çalıştık. Ancak Türkiye’de eğitim sisteminde gerçekten çok önemli, çözülmesi gereken sorunlar ve yapılması gereken reformlar var. Bu kadar sınava dayalı, sürekli yöntem ve sistem değiştiren, ilk öğretimden yüksek öğretime niteliğin gitgide düştüğü bir eğitim sisteminin öğrencilere ve Türkiye’nin kalkınma stratejisine hiçbir faydasının olmayacağı aşikardır. Eğitim, sürekli değişen bir sistemsizlik içerisinde savrulmaktadır.

İktidarımızda ise Türkiye’nin kalkınma stratejisi ile örtüşen, çocukların ve gençlerin maksimum yararını hedefleyen, fırsat eşitsizliğinin olmadığı, nitelikli eğitime tüm çocuk ve gençlerin eşit bir şekilde dahil edilebildiği bir sistemi paydaşlar ile birlikte yapılandıracağız.”