Bütçe görüşmelerinin yanı sıra gündeme dair de açıklamalarda bulunan Türkkan şunları söyledi;

*İnsanlar hastanelerin acil kapısında yoğun bakıma yatırmak için hastasının başında bekliyor. Türkiye böyle bir yoğun virüs salgını içerisinde iken yine Sağlık Bakanlığı bir pansuman tedbirle hiçbir faydasının olmadığı ortaya çıkan 
hafta sonu sokağa çıkma yasağı ile bunu savuşturmaya çalışıyor. Bu şekilde virüsün yayılmasını durduramıyoruz. Virüsün yayılmasını durdurmak bir yana daha genişliyor, vaka sayısı artıyor. 

*İnsanlar artık hastanelerde değil hastanelerin spor salonlarında, hastanelerin tuvaletleri yoğun bakım ünitesi yaparak bu işi çözmeye çalışıyor. Bu işin şakası yok insanlar en yakınlarını kaybediyor. Gelin 14 günlük bir kapanma yapın. Hafta sonları yapılan bu kapanma hastalığın yayılmasına engel olmadı olmayacakta. 

*Sayın Bakan illere göre konuşuyor Mersin Adana dedi en son. Sayın Bakan Ordu dedi bugün Ordu ile konuştum ilçedeki devlet hastaneleri olmak üzere hiçbirinde yer yok. Ünye Devlet Hastanesi Başhekimiyle konuşuyorum yer yok ne yapabilir. 14 günlük tam kapanmaya biran önce geçmek gerekiyor.  

FOTO:polemikhaber - Lütfü Türkkan, bütçe görüşmelerine dair açıklamalarda bulundu.

TÜİK’E GÖRE İŞSİZ SAYISI AZALIYOR

*TÜİK işsizlik verilerini açıkladı, Türkiye’de işsizlik azalmış. Bu bir fıkra. Enteresan olan İstihdam azalırken, işsizlik de azalmış. Bakalım TÜİK’in yeni masalına; Türkiye'de işsizlik oranı, Eylül’de geçen yılın aynı ayına göre 1 puan azalarak yüzde 12,7'ye gerilemiş. İşsiz sayısı da 550 bin kişi azalarak 4 milyon 16 bin kişiye düşmüş. İstihdam edilenlerin sayısı 2020 yılı Eylül döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 733 bin kişi azalarak 27 milyon 707 bin kişi, istihdam oranı ise 2 puanlık azalış ile %44 olmuş. İnsanlar çalışamıyor, işsiz sayısı her geçen gün artıyor. TÜİK’e göre istihdam azaldı ama nasıl olduysa işsizlik de azalmış. İktidar inanıyor mu acaba bu rakamlara?  

İKTİDAR VATANDAŞI YAŞATMA DEĞİL SÜRÜNDÜRME MODUNDA

*Dünya genelinde Covid-19 ekonomik önlemleri kapsamında açıklanan destek paketlerinin büyüklüğü 8 trilyon doları geçti. Ülkeler, ekonomi ve istihdam piyasalarını koronavirüs krizinde ayakta tutmak için birbirinden farklı strateji ve taktikler geliştirdi. Türkiye’de ise İktidar vatandaşı yaşatma değil süründürme moduna geçti.

*Bir formül buldu Türkiye, insanları borçlandırarak, insanlara borç para vererek yaşatmaya çalıştı. İktidarın, pandemi süresince işyerleri borç para vererek yaşatma stratejisi tamamen yanlıştı. Sorunları çözmediği gibi daha çıkılmaz hale getirdi. Ötelemeli kredileri dağıttınız ama ödeme günü geldi geçti bile. Dükkanlar kapalı, insanlar işsiz. Sene sonu gelmiş. Vergisi, stopajı derken insanlar artık yazar kasa fırlatmıyor. Dükkanlarının tabelasını parçalıyor artık. 

*Acı reçete diyorsunuz. Bu işletmelerin hiçbiri geliri olmadan bir ay bile dayanamadılar. Haberlerde, sosyal medyada çok acı bir şekilde bu gerçekleri izliyoruz. Acı reçete diye ahkam kesiyorlar. İnsanlara zehir olan bir İktidarla karşı karşıyayız. Bu kışın daha ağır geçmemesi için İktidar acil önlemler almalıdır. 

İKTİDARIN ACİL OLARAK ALMASI GEREKEN ÖNLEMLER 

*Bu önlemler şunlar olmalı; İşyerleri kapatılanlar başta olmak üzere, pandemiden etkilenmeye devam eden mükellefler için vergi ve sigorta uygulamaları ile ilgili mücbir sebep hükümleri uygulanmalıdır.

*Yapılandırma yasası ölü doğmuştur. Pandemide ikinci dalgayı yaşarken, mükelleflerin 31 Ağustos 2020 öncesi borçlarını taksitlendirerek ödeyeceklerini düşünmek, aşırı iyimserlikten öteye gitmemektedir. O yüzden ilk ödemeler 2021 yazına ertelenmelidir. 

*İşsizlik Fonu'ndaki kaynağın yeterli olduğu dikkate alınarak; kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği aylık ödemelerinin aylık tutarın 2.500 TL'nin altında olmaması gerekmektedir.

*Kayıt dışı çalıştırılan ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan 9 milyon kişiye, Pandemi bitinceye kadar vatandaşlık maaşı bağlanmalıdır.

*Karşılıksız çek nedeniyle hapse girmemek için borçluya alacaklılarla anlaşmak için tanınan bir yıllık sürenin sonuna gelindi. Pandeminin devam ettiği dikkate alınarak, bu durumda olanlara alacaklılar ile anlaşmak için bir yıl daha ek süre tanınmalı.

*Ödenemeyen elektrik, su ve doğalgaz paraları ile ilgili olarak, kapatma işleminin yapılması engellenmeli.

*Pandemi boyunca ücretsiz internet hizmeti verilmeli. 

*Türkiye’nin bu saydıklarım için yeterli gücü ve olanağı var. Türkiye çok büyük bir ülkedir ve kaynak sorunu yoktur. Kaynakların nereye harcanacağı ile ilgili tercih sorunu vardır. 

*Salgının ilk günlerinde vatandaşa IBAN numarası vererek “Biz Bize Yeteriz Kampanyası” ile, yardım bekleyen vatandaştan yardım istedik.  Bu işin 2 milyar lira para toplayarak olmayacağını biraz geç de olsa kavradık.  İktidar, 2020 yılı Kasım ayı itibarıyla Covid-19 salgını kapsamında ekonomiyi desteklemek için atılan adımların büyüklüğünün 562 milyar liraya ulaştığını açıkladı. Borç paketleri ve önlemlerin parasal büyüklüğü 562 milyarla ifade edilirken, merkezi bütçeden çıkan doğrudan nakdi yardım 8 milyar lira. Başka para yok. Bunların da kimlere dağıtıldığını bilen yok. Herkese soruyorum nakdi yardım alan yok. Vatandaşlarımız buna “Türk mucizesi” diyor.

MESELE HARAMSA; DİYANET FAİZDAN BEŞ YILDA 7.4 MİLYON LİRA KAZANMIŞ

*Ankara Valiliği bir açıklama ile hafta sonu marketlerin alkol satmasını yasakladığını açıkladı. Eğer bu, virüsün yayılmasında önleyici tedbir ise o zaman hiç sattırmayalım. Ama yok özel yaşama müdahale ise bunu doğru bulmayız. Peki yarın da bir başkası gelirse ezan saatinde sokağa çıkmak yasak derse ne yapacaksınız? Buna evet mi diyeceğiz böyle bir şey olabilir mi?  Maksat haramı kısıtlamaksa son beş yılda Diyanet, faizinden 7.4 milyon lira kazandı. Bu haramı görmezden gelirseniz diğer haramlarla ilgilenmek çok haddiniz olmaz. 

ÇİFTÇİNİN İNEĞİNE, TRAKTÖRÜNE HACİZ

*Üretim yapamayınca ürün alamayan, ürün alamayınca satış da yapamayan çiftçilerimiz bankalara ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan borçlarını ödeyemediler. Ve çiftçiye hem kooperatif tarafından hem de bankalar tarafından icra işlemleri başlatıldı. Hesaplarına bloke konuldu, mallarına haciz geldi. Çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşımız    şimdi kara kara bir yandan borcunu nasıl ödeyeceğini, bir yandan hayvanlarını nasıl hacizden kurtaracağını, bir yandan da hayatını nasıl sürdüreceğini düşünüyor. Bu çiftçi kendisi için üretmiyor, bu çiftçi ülkesi için üretiyor. Çiftçi borcumu ödemeyeyim demiyor, Devletten bunun yapılandırılmasını istiyor. Bu mantıkla gidilirse çok yakın zamanda Türkiye açlıkla, yoklukla, fukaralıkla karşı karşıya kalacaktır. 

VATANDAŞA ACI ELEKTRİK FATURASI

*Elektrik dağıtım şirketleri elektrik faturalarına temsil ikmal giderlerini de yansıtıyorlar. Birisi özele kaçmış demiş ki, Sayın Güler Sabancı’nın akşam yemeğini niye ben ödüyorum. Bunun böyle olamayacağını düşündüm. Bütün şirketlerde olduğu gibi temsil ikmal gideri vardır vergi  matrahından düşerler öyle bir şey olduğunu düşündüm. Enerji piyasası düzenleme kurulu bir açıklama yapmış ama aslında gerçeğin üstünü örtmüş. Ben Bakan’a bunu sordum, bu çok konuşuluyor bu konuyu bana izah eder misiniz yanlış bir şey konuşmak istemiyorum dedim. Gerçekten Güler Sabancı’nın akşam yemeğini mi ödüyor, elektrik faturası ödeyenler. Bir, enerji bedeli var, iki dağıtım şirketlerinin kendilerine ait işletme giderleri var, masrafı var bunları topluyorlar üzerlerine koyuyorlar, maliyetleri üzerinden karlarını koyup fatura ediyorlar. Başka bir şey daha var, elektrik dağıtım şirketi sahibi kendisine ait başka bir şirketin binasını çok daha yüksek bir ücretle bunu kiralarsa kendisine verdiği parayı da bu maliyete ekleyebiliyor. Yurtdışında yine kendisinin kurduğu bir danışmanlık şirketinden danışmanlık alırsa onun da faturasını getirirse onu da bu faturaya ekliyor. Yani bu öyle bir şey ki, elektrik dağıtım şirketlerine siz karun gibi yaşayın, hiç merak etmeyin dilediğiniz kadar kar edebilirsiniz bunların hepsini bu sesi çıkmayan vatandaşın sırtına yüklerim diyor. Sayın Bakana dedim ki, vatandaş gerçekten burnundan soluyor, kirasını ödeyememiş, doğalgazı ödeyememiş,  siz karun kadar zengin o dağıtım şirketlerine daha fazla nasıl para kazandırırız diye 2015’te çıkardığınız o kanunu beş sene daha uzattınız. Vatandaşın tepkisinden korkmadan yapılacak zulüm vatandaşı isyan noktasına getirir vatandaşın üzerinde bu kadar oynamayın. 

2020’NİN EN İYİ SOYGUN FİLMLERİ ÜLKEMİZDE ÇEKİLDİ 

*2020 yılında salgınla beraber ekonomiler küçülürken, Türkiye’de ekonomik göstergeler en kötüsünü gösteriyordu. Çalışanlar ve esnaf hiçbir dönem bu kadar yardıma muhtaç değilken bu olağanüstü dönemde iktidar yandaşlarını ihya etmeye devam etti. 2020’nin en iyi soygun filmleri maalesef ülkemizde çekildi. Oyuncular bildiğiniz gibi yine o malum müteahhitler. Soygun senaryosu ise İktidar tarafından yazıldı.  
Soygun filmimizin ilk sırasında; Bursa – Bandırma Tren Yolu ihalesi geliyor. Bu hızlı olmayan, standart denilen hattın inşası için Kalyon İnşaat’a 9,5 milyar liralık davet usulü ihale verdiler. Mersin –Adana – Gaziantep Demiryolu ihalesi için 6,7 milyar lira verdiler. Denizli – Aydın Otoyolu’nun ihalesi için 8 milyar liraya verdiler. Filyos Liman inşaatı ihalesi ise tam bir komedi filmi. Liman ihalesini 537 milyona Bayburt Grubu’na verip, paranın %67’sini ödediler. Şirket 2 yıl sonra projeyi Kolin İnşaata devretti. Bu kez Kolin’e 1 milyar 889 bin 988 TL ödediler. İhaleden çekilene de devralana da para ödeyen başka bir ülke göremezsiniz.
İktidar salgında maske dağıtmayı bile beceremedi ama her bir kuruşa ihtiyacımız olduğu bu salgın döneminde yandaşlarının yağını balını eksik etmedi. Yatırım yapılmasına karşı değiliz ama ne acelesi vardı o limanın, demiryolunun, otoyolun. Şu an dükkanı kapanan esnaf yardım bekliyor. Kafede çalışıp çay parasıyla evine ekmek gönderen vatandaş yardım bekliyor. 
Salgını durduramayan İktidar, milyonlarca vatandaşımızın hayatını durdurdu. İhalelerle milletin parasını emen, iktidarın gizli kasası olan o müteahhitleri ihya etmenin zamanı değil. Yatırım yapılmasın demiyorum sadece ertelensin diyorum. Çünkü hiçbir acelesi ve önceliği yok. Bir tek acele var iktidardan gideceklerini biliyorlar biran önce kendi yandaş oldukları şirketlere paranın aktarılması.  

2021 YILI BÜTÇESİNDE DE GÖRÜLÜYOR Kİ BEŞLİ ÇETE MİLLETİN KANINI EMMEYE DEVAM EDECEK

*Bakın bu beşli çete dünyadaki tüm kamu özel işbirliği projelerine, en çok bedel karşılığı imza atan firmalardır. Enerji alanından, sağlık alanına verilen garantiler, sözleşmelerin Dolar ve Euro üzerinden olmasından tutun, verilen kar marjları dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
2021 yılı bütçesinde de görülüyor ki bu beşli çete milletin kanını emmeye devam edecek. 2021 yılı için Kamu Özel İşbirliği denilen ve bu müteahhitlere tahsis edilen ihaleler için 108 milyar lira ayrıldı. 2020 merkezi bütçesinde vatandaşa sadece 8 milyar ayıran Ak Parti iktidarı, kendi yandaşlarına ise 108 milyar lira kaynak ayırıyor. Kaldı ki bu rakamın üzerine çıkabildiklerini geçmişte gördük. Son 2 yıldır dövizdeki artışla beraber bu beş müteahhit Türk Milletini milyarlarca lira soymaya devam ediyor. 2014’ten bugüne kadar Sayıştay raporuna göre 61 milyar 719 milyon 322 bin lira kur farkı ödendi. Bu haliyle bunlar kamu yatırımı olamaz. Olsa olsa soygun yöntemi olur. 
Sonuç olarak, KÖİ projelerinin taşıdığı risk ve sakıncaların boyutları ağırlaşıyor. Peki bu riskleri, ülkeyi yönetenlerin, maliyesinden sorumlu olanların bilmemesine imkan var mı? Sıfır ihtimal. Bilanço ortadayken, kur riski sürerken daha birkaç hafta önce Aydın-Denizli otoyolunu yine km başına Euro/cent üzerinden garantili yapılmasının izahı ne olabilir? Demek ki İktidar ihale verdiği bu müteahhitlerin gizli ortağıdır. Başka da bir şey gelmiyor aklıma.

AK PARTİ İKTİDARI DEVRALDIĞINDA; TÜRKİYE, DÜNYANIN 17. BÜYÜK EKONOMİSİYDİ ŞİMDİ G-20’NİN DIŞINA DÜŞTÜ

*IMF Dünya Ekonomik Görünüm raporuna göre, Türkiye'nin GSYH'sının bu 2020 yılında 649 milyar dolar, 2021'de ise 652 milyar dolar olması bekleniyor. Bu veriler gerçekleşirse, Türkiye uzun yıllar sonra ilk kez dünyanın en büyük 20 ekonomisi listesinin dışında kalacak. 2001 krizinde bile Türkiye, Dünyanın 17. Büyük ekonomisiydi. Ak Parti iktidarı devraldığında 17. Büyük ekonomiden şimdi G-20’nin dışına düştük. Hala ekonomide başarı hikayeleri anlatıyorlar. Ekonomimiz şahlanmadı ama utanmazlık şahlanmış. Başka bir şey demeye gerek yok. Rakamlar ortada.

ABD TEMSİLCİLER MECLİSİ, TÜRKİYE'YE YAPTIRIM UYGULANMASINI ZORUNLU KILAN ULUSAL SAVUNMA YETKİLENDİRME TASARISINI KABUL ETTİ

*ABD Temsilciler Meclisi, Türkiye'ye yaptırım uygulanmasını zorunlu kılan ulusal savunma yetkilendirme tasarısını kabul etti.  Trump daha önce bu tasarıyı veto etmişti, artık Trump dönemi kapandı, Senatodan 3’te 2 yetkiyle geçerse Başkanın veto yetkisi kalmayacak. Tasarı, Türkiye'ye Rus yapımı hava savunma sistemleri S-400'lerin alımı nedeniyle yaptırım uygulanmasını zorunlu kılıyor. Ayrıca, Rusya'nın Kuzey Akım 2 projesi sebebiyle uygulanan yaptırımların da genişletilmesini öngörüyor. 
Dış basına göre, Kongre üyeleri, geçen haftalarda yapılan görüşmelerde Türkiye'ye S-400 alımına karşı bir hamlede bulunulmamasından dolayı yaptırımları tasarıya dahil etmeye karar verdi. ABD yasaları, normal şartlarda S-400 alımı nedeniyle Türkiye'ye CAATSA (ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele) yaptırımları uygulanmasını zorunlu kılıyordu. Bu noktaya nasıl geldik? Diplomasi yerine dumanla haberleştiğimiz için bu noktaya geldik. Biliyorsunuz S-400’ler Sinop’tan fırlatıldı ama sadece dumanı vardı. 

CUMHURBAŞKANI NE DERSE TAM TERSİNİ YAPAR. GÖRECEKSİNİZ 6 AY SONRA SELAHATTİN DEMİRTAŞ TAHLİYE EDİLECEK 

*Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Bakü’ye giderken birden bire gündem yaratma çabasına girdi. Dedi ki; yargının işine müdahale etmek benim işim değil, Ben inanıyorum ki bizim yargımız Selahattin Demirtaş gibi bir teröriste böyle bir imkan hazırlamaz. Sayın Cumhurbaşkanı ne derse tam tersini yapan bir şahsiyettir. Göreceksiniz ki en az 6 ay sonra Selahattin Demirtaş tahliye edilecek. Nasıl ki Rahip Brunson’ı terörist ilan etmişlerdi.  Ona papaz terörist demişlerdi. Tahliye ettiklerinde bir garip din adamı Brunson oldu. Rahip giderken uçak bileti bile tahsis edip kapıya kadar da uğurladılar. Aynısı Deniz Yücel’de de yaşandı. Terörist dedikleri Deniz Yücel’i Merkel’in emri ile serbest bıraktılar. Brunsonı’da Trump’ın emri ile serbest bıraktılar. Yeni ABD yönetimi ayarlarına geçen Ak Parti iktidarı Demirtaş’ı da tahliye edecek, kapıda karşılayacak. Kimsenin şüphesi olmasın. Şüphesi olan varsa Habur’da yaşanan rezaleti Google’da aratsın.