Evrenden Gelen Mesajlar mı, Yoksa Zihnin Çöküşü mü?

Abone Ol

İçinden üç kere “bolluk” de, sonra bu yazıyı oku.
Yoksa hayatın kaosa mı sürüklenir?

Artık sabah kahvesi içmeden önce Merkür retrosunu kontrol etmezsek güne başlayamıyoruz.
İlişkiyi bitirme sebebi: “Doğum haritamızda Venüs uyumsuzmuş.”
Yeni iş teklifi mi geldi? “Dur bir dakika, kişisel yıl sayını hesaplayayım.”
Annesinin ölümüyle ilgili paylaşım yapan biri: “Satürn 8. evine girerken böyle olur.”

Bu cümlelerin tümü, günümüz şehirli insanının gündelik dili haline geldi.
Ne bir parodi, ne bir karikatür.
Bunlar, şizotipal kişilik örüntülerinin sıradanlaştığı, içselleştirildiği,
hatta Instagram filtresi gibi süslenip ticarileştirildiği bir toplumun özetidir.

Şizotipal nedir, astrolojiye neden bu kadar yakıştı?

Psikiyatride şizotipal kişilik bozukluğu, gerçeklikten kopmamış ama sınırında gezinen bir yapıdır.
Kişi, büyüsel düşünceye, batıl inançlara, evrenden gelen “işaretlere”, enerjilere, gizli anlamlara saplantılıdır.
Ama dikkat: halüsinasyon görmez.
Yani şizofren değildir ama şizofreniye giden otoban gişesinde kamp kurmuştur.

İşte bu noktada astroloji, numeroloji, tarot, enerji çalışmaları gibi kavramlar,
bu bireylerin elinde birer meşruiyet aracı haline gelir.
Gerçeklik duygularını sarsmadan, delirmeden “gizemli” kalmanın yolları gibi görülür.
Üstelik yalnız da değildirler.
TikTok’ta “kolektif tarot açılımı”,
Instagram’da “evrenden mesaj var” postları,
YouTube’da “seni bu gece rüyanda biri ziyaret edecek” başlıklı videolar:
Her biri, bu toplu şizotipal dansın sahnesidir.

Kutsallığın yerine koyulan pazarlama

Artık her kişi bir “şifacı”, her ilişki bir “karmik eş”,
her boşluk bir “ruhsal döngü” ve her başarısızlık bir “gezegen sınavı”.

Bu trendin başrol oyuncuları ise çoğunlukla kadınlar.
Çünkü toplumsal olarak duygusal sezgiye, mistik yatkınlığa teşvik edilen,
ama aynı zamanda yalnızlaştırılmış, bastırılmış bir cinsiyetin
“kontrol hissini” yeniden kazanmaya çalıştığı bir sahte güç alanı bu.

Ama bu alan, çakra renkleriyle boyanmış bir psikolojik mayın tarlasıdır.

Astrolojiye karşı değilim… ama saplantıya karşıyım.

Astroloji bir sembol dilidir.
Jung’un da dediği gibi arketipsel öğeler taşıyabilir, içgörü sağlayabilir.
Ama her kararı yıldızlara göre almak, her olayı kadersel okumak,
hayatı “işaret çözme” oyununa çevirmek—bu artık bir bilinç açılması değil,
bizzat bir zihin kapanmasıdır.

Üstelik bu sadece bireysel bir hal değil.
Toplumsal ölçekte yayılan bir şizotipal epidemi.

Şirket yöneticileri sabah “reiki nefesi” almadan toplantıya girmiyor.
Milyon takipçili influencer’lar “evrenden para çağırma meditasyonu” satıyor.
Kadınlar arasında en yaygın hediyeler: kişisel doğum haritası analizi ve “aura fotoğrafı”.

Bir tüketim kültürü, ezoterik çakralar üzerinden yeniden doğdu.
Sahte umut, pahalı kristallerle satılıyor.

Bu bir virüs, ama PCR testi yok

Sosyal medyada yayılan “mistik” içerikler, özellikle ergen ve yalnız bireyleri hedef alıyor.
Kendini toplumdan kopuk, değersiz ve yönsüz hisseden bir genç kız,
bir anda “kuantum enerjisiyle frekans yükselten” bir YouTube kanalına bağlanıyor.
Bir başka adam, tüm aşklarını “Venüs retrosuna” bağlayıp, kendi narsisizmini rasyonelleştiriyor.

Psikolojik danışmanlık yerine “kozmik rehberlik” alıyor.
Terapi yerine “akasha kaydı okuması.”
Bilinç yerine “bilinçaltı regresyon seansı.”

Sonuç?
İçsel gelişim değil, gerçeklikten kontrollü kopuş.

Ve bu büyüsel düşünce saplantısı, toplumun ruh sağlığını tehdit eden en modern virüslerden biri.

Ne Yapmalı?

Bu yazı ne astrolojiyi ne spiritüel ilgiyi hedef alıyor.
Hedef aldığı şey: kendini ararken aklını kaybetmek.
Bu tür inanç ve uygulamaların, klinik düzeyde şizotipal bozukluklar için bir kuluçka ortamı olduğunu görmezden gelemeyiz.

Çünkü bir toplum düşün ki;
kendine ait kararları almaktan korktuğu için yıldızlara danışıyor,
sorumluluk almamak için kadere sığınıyor,
hissedemediği duygulara enerji adı veriyor…

Ve giderek şunu unutur hale geliyor:
Evren senden mesaj filan beklemiyor.
Sen, kendine dürüst ol diye bekliyorsun.

Ve belki de o dürüstlük, harita çizmeden de başlıyor.

Cenk Tevetoğlu
— Kendini ararken, yol tarifini evrenden değil, kalbinden almayı seçenlerden.