Gül Gibi Zabıta Dururken Kızını Çöpçüye Veren Adam

Sararmış bıyıkları, kısa boyu, tek tük kalmış dişleri ve hatları belirgin, zengin yüzüyle İhsan Yüce, çoğu filmde mahallemizden ve köyümüzden tanıdığımız birilerinin perdedeki yansımasıdır. “Çöpçüler Kralı”ndaki baba karakterini sinemaseverlerin belleğinde unutulmaz kılan tam da budur. Onu perdede gördüğümüzde dedemizi, babamızı, dertlendiğimizde çat kapı gidip sohbet edebileceğimiz bir mahalle bilgesini görmüş gibi oluruz.

MÜTEVAZI BİR RÖNESANS SANATÇISI

Hepimizin belleğinde silinmez izler bırakan İhsan Yüce, tiyatro ve sinema oyunculuğun yanı sıra tarih, mitoloji, sosyoloji ile ilgilenen, üzerinde düşünen, yazar ve/veya oynarken Anadolu insanını aktarmayı bilen bir ustaydı. Bunun içindir ki sadece oynamakla kalmamış, senarist ve yönetmen de olarak karşımıza çıkmıştır. Kibar Feyzo, Bedrana, Uyanık Gazeteci, Öğretmen, İnatçı, Fazilet gibi filmlere yazdığı 60’a yakın senaryo ve 150 den fazla film de imzası vardır.

Yüce bununla da yetinmez, sanatın diğer birçok dalında da eserler verir; resim, heykel ve hatta şiir… . Bu anlamda o bir Rönesans sanatçısıdır.Fakatyaptığı resim ve heykellerin, hiçbirisi gün yüzüne çıkmış değildir. Şiirlerini ise ‘şairlere saygısızlık olur’ diyerek hiç yayınlamadığı söylenir. Buna rağmen, Mazlum Çimen’in harika müziği ve Mümtaz Sevinç’in sesiyle hafızalara kazanan ‘Ekmek Şarap Sen ve Ben’ şiiri günümüze ulaşmayı başarmıştır.

*

Ekmek şarap sen ve ben

bir de sabahın dördü

dışarda kar

odamız ılık

gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe

anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını

aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

kıskandımGogen’iTahitilim

terlemiş vücudunu silerken

cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini

saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum

güneşi doğurmuştu ölü cisim

martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında

nefesin vücudumu yakıyordu yer yer

sam yelim sahra-i kebirim

kahrettim her şeye o gün

babanın şarap çanağına,

Gogen’e,

kadere,

sana,

bana,

bir de gittiğin arabanın tekerine

ne diyordum arkadaş….

diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim

ama içerken düşünmem neden içiyorum diye

daha sonra yaparım hayatın felsefesini

sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni

bazen kadın hamamında tellak….

bazen Christoph Colomb

Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri

Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….

bir kere Aristo’nun hocası olmuştum

ona verdiğim dersle gurur duymuştum

bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman

bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem

Shakespare halt etmiş derim karşımda

salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de

işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim

enayiymiş be Platon…

bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın

anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

ıslak kaldırımlarda yürürken acırım

önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline

ukalalık işte derim neme lazım senin

kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….

ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım

şehrin izbe sokaklarında

yavaş yavaş kaybolur benliğim…

İhsan Yüce

*

ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ GİBİ ÇİLİNGİR SOFRASI…

Uzun yıllar yaşadığı semt olan Salacak’ta neredeyse her akşam çilingir sofrası kurulur. Sinemacılar, ünlü oyuncular, müzisyenler de katılır onların arasına, sabaha kadar yenilir içilir. Ancak sadece yenilip içilen bir sofra değildir kurulan… Sanattan, kültürden, mitolojiden, tarihten, felsefeden söz edilir; hemen her konuşma oradaki insanların düşüncesini açar. Müzik eşlik eder konuşmalara, şarkılar, türküler… Sanki bir çilingir sofrası değil de bir üniversitedir. Sofranın müdavimleri adeta bir üniversite eğitimi alır.

Erhan Tuncer, bu anlamda, hepimizin çok sevdiği İhsan Yüce’nin hayatını ilk kez tüm bilinmeyen yönleriyle gözler önüne seriyor. Bu titiz çalışma, Yavuz Turgul, İlyas Salman, Kaya Ererez, Yılmaz Atadeniz, Ahmet Sezerel gibi Yeşilçam’ a emek vermiş önemli isimlerin yanı sıra İhsan Yüce’nin, hayatına dokunduğu altmıştan fazla kişinin röportajlarıyla destekleniyor ve Yeşilçam’dan az bilinen anekdotlara yer veriyor.

Düşündüğü gibi yaşadığının örneklerini ve anılar yumağını Erhan Tuncer, bu önemli, önemli olduğu kadar gerekli, gerekli olduğu kadar da kalıcı kitabında aktarıyor. Sıkı bir çalışma sonucu ortaya çıkan “Gül Gibi Zabıta Dururken Kızını Çöpçüye Veren Adam”, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen herkese yol gösterecek iyi bir rehber olma özelliği taşıyor.

Gül Gibi Zabıta Dururken Kızını Çöpçüye Veren Adam bu özelliğiyle bir biyografiden çok daha fazlası. İhsan Yüce’yi ve onun sanatla örülmüş hayatını merak edenler ile Yeşilçam’ın nostaljik ruhunu özleyenler için…