Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, kurmaylarıyla birlikte gazetelerin Ankara temsilci ve yöneticileriyle buluştu. Davutoğlu, Gelecek Partisi Genel Merkezi'ndeki toplantıda gündeme dair çarpıcı tespitlerde bulundu.

Davutoğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

GECEYARISI AÇIKLAMASI YANLIŞ: (Milli Savunma Bakanlığının açıklaması) Geceyarısı açıklamalarını ben demokratik bir topluma hiçbir zaman yakıştıramadım. Gerekçe ne olursa olsun darbe konusunda geceyarısı bir açıklaması yöntem olarak yanlış. Ortada yanlış bir durum var da ona mı müdahale edeceksiniz. Bizim tutumumuz bu konuda açık, darbeyi kim telaffuz ederse, kim toplumda karamsarlık, olağanüstü bir dönem psikolojisini oluşmasını sağlarsa biz ona karşıyız.

MSB İŞİNE BAKSIN: Normalde Savunma Bakanı herhangi bir günde cevap verebilir. Türkiye’de demokrasi konusunda görüş beyan edecek makam MSB değildir. MSB savunma işlerine baksın Genelkurmay da önündeki işlere baksın, Türkiye’nin milli iradenin koruyucusu TBMM’dir. Sistem işleyecek. Türkiye’nin demokrasinin, darbe olmamasının teminatı seçilmiş kurumlar ve halkın kendisidir.

BAHÇELİ VE ERDOĞAN NE KONUŞTU BİLMİYORUZ: Türk tarihinin en bilinemez koalisyonu ile karşı karşıyız. Dün Bahçeli ile Erdoğan görüştü neler konuştuğunu bilmiyoruz. Ve açıklama da yapılmıyor. 2001’de Ecevit, Mesut Yılmaz ve Bahçeli’nin bir araya gelmesi gibi. Erdoğan’ı neye mecbur ettiklerini bilmiyoruz. Ülkenin kaderi böyle çizilemez. Ülke böyle bir demokrasi anlayışıyla yönetilemez. Bugün bana sorsanız ‘ülkede en büyük kriz nedir’ diye, güven krizi derim.

İKTİDARDA KİM ETKEN KİM EDİLGEN: Ama şimdi Numan Kurtulmuş’a bir görüş beyan etti, Bahçeli döndü partinin 2. Adamı Kurtulmuş’a ‘haddini bil’ anlamına gelen cevap verdi. Kurtulmuş’un normalde gidip Cumhurbaşkanına demesi lazım ki ‘ya beni koruyun ya bırakın ben konuşayım. Sayın Cumhurbaşkanı’nın dünkü görüşmede demiş olması beklenirdi. Benim tanıdığım Erdoğan değiştiyse ben bunu sorgulamakla yükümlüyüm. Eğer büyük parti susuyorsa o zaman soru şu iktidarı kim elinde tutuyor, kim edilgen, kim etken?

2001’DE ERKEN SEÇİMİ BAHÇELİ SAVUNDU: (Devlet Bahçeli’nin açıklamaları, İlker Başbuğ ve muhalefetin erken seçim söylemi ile ilgili olarak) Başbuğ’un açıklaması konusunda tutumuz net. Kimse darbeyi de imalı ve net geçmiş dönemlerden gündeme getirmemeli. Erken seçimi savunmak neden darbe ile ilişkilendirilsin ki. 2001-2002’de erken seçimi Bahçeli savundu.

KILIÇDAROĞLU’NU TAKDİR ETMEK GEREKİYOR: Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sayın Fikri Sağlar ifadesine karşı ifadesi açık. İyiye iyi demek gerekiyor. Bir muhalefet partisi lideri başörtüsü yasağına karşı çıkmışsa takdir etmek gerekiyordu. Ama Erdoğan’ın zihninde şu var ‘bu tarafa ne yazacak, karşı tarafa ne yazacak’… taraf psikolojisini aşmamız lazım.

FİKRİ SAĞLAR 19.YÜZYILDA KALDI: Fikri Sağlar da 20. Yüzyıl bile değil 19. Yüzyılda kaldı. 3. Fransız Cumhuriyet döneminden kalan mantıktır, radikal sekülarizm mantığını getiren o mantıktır. Sağlar üzerinden bütün bir muhalefeti mahkum etme çabası da bir başörtüsü istismarıdır.

BOĞAZİÇİ’NDE BAŞKA REKTÖR DE OLSA YANLIŞ: Boğaziçi Üniversitesi meselesi de salt atanan rektörün kimliğiyle ilgili değil. Başka bir rektör de atanmış olsa yanlış. Üniversiteyi büyük binalardan ve sadece kendisinin görüşlerini temsil eden öğretim üyelerinden gören bir zihniyet anlamaz, anlamaz. Üniversiteler farklı fikirlerin buluştuğu bir yerdir. Kin üzerine bir şey inşa edilmez. Kalite düşmanlığı da var, bir vasat olacak onun üstündeki her şeyi tasfiye etme kafası 12 Eylül kafasıdır. Üniversite ram olunacak bir yer değil… Boğaziçi’nde bir iklim var. Ben Cumhurbaşkanı tarafından Rektör atanmasını doğru görmüyorum. Seçim de sıkıntı var, akademisyenler arasında sıkıntıya yol açıyordu. Ara formüller bulunabilir istişare edilerek.

BOĞAZİÇİ PROTESTOCULARINA HEMEN DE TERÖRİST DAMGASIN VURABİLMİŞLER: (Boğaziçi Üniversite gösterisinde gözaltına alınanlar arasında terör örgütü mensuplarının olduğu iddiası) Onlar oraya geldi diye Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin haklı protestosu haksız mı oluyor? Öğrenci olayları benim dönemimde de oldu. Hemen de terörist damgasını vurabilmişler, terörist damgası ne zaman diyebilecek mahkeme dediği zaman. Madem terörist olduğu biliniyordu o gün oraya gelmeden tutuklasalardı. Onlar geldi diye Boğaziçi Üniversite öğrencilerinin gösterisi haksız mı oluyor? Onlar geldi diye kapıya kelepçe vurmak haklı mı oluyor? Peki Bilinen terörist Osman Öcalan’ı TRT’ye kim çıkardı. O gösteriye Osman Öcalan gelseydi TRT kamerası uzanıp ne düşünüyorsunuz diye soracaktı. Boğaziçi Üniversitesi eyleminde olduğu üzere eğer oraya sızanlar varsa onları ayıklayıp ama o hakkı da yok saymamak lazım.

BOĞAZİÇİ’NİN KAPISINA KELEPÇEYİ KABUL EDEMEM: Bugün Beşiktaş ve Sarıyer ilçelerinde, tamam pandemi şartlarında bazı önlemler alabilirsin ama ben bir akademisyen olarak bir üniversitenin kapısına kelepçe geçirilmesin kabul edemem.  12 Eylül zihniyetindeki gibi üniversiteleri atanmış memurların yönettiği bir yere dönüştürürseniz düşünce özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Atama yöntemi ve kişilerden bağımsız olarak bunu söylüyorum

PROTESTOYA BEN DE GİDEBİLİRDİM: (CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun da protestoya destek verdiği sorusu) Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak ben de giderdim, burada işim olmasa ben de giderdim. Burada yanlış olan ne anlamadım! Gençlik Kollarımıza siz de gidebilirsiniz dedim. Siyaset alanda her probleme müdahil olmaktır.

TÜRKİYE SEÇİM PSİKOLOJİSİNE GİRMİŞTİR: Gelecek Partisi kurulduktan sonra 2020 yılında 23 siyasi parti kuruldu, Gelecek Partisi’nin kurulması korku eşiğinin aşılmasıdır. Görüldü ki iktidar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürümüyor. Türkiye bu andan itibaren seçim psikolojisine girmiştir.

ÜLKEYİ YÖNETENLER GEÇEN YÜZYILDA YAŞIYOR: Önümüzdeki dönemde artık eski dünya olmayacak, yeni dinamik, bulunduğu dünyadan erişilebilir olan, psikolojik inişlerin çıkışların olduğu bir döneme giriyoruz. Türkiye istenirdi ki hem krizi böyle bir dönemde doğru yönetsin hem de doğru okusun, 1990’lara hatta 1970’lere geri dönüş tablosu görüyoruz. Ülkeyi yönetenlerin mantığı itibariyle Türkiye geçen yüzyılda yaşıyor.

90’LI YILLARI YAŞIYORUZ: Bizim perspektifimizle ülkeyi yönetenler arasında radikal farklılıklar var. Dünya artık teknolojinin de getirdiği imkanlarla insan hakları ve özgürlükler konusunda dönüşümler yaşıyor. Türkiye’de özgürlükler 90’lı yılların mantığı içerisinde. AK Parti ülkeyi 21. Yüzyıla taşımak için yola çıkmıştı ama şimdi baktığımızda 90’lı yıllarda ne görüyorsak eksiklikleri aynısını günlük hayatımızda görüyoruz. Son bir yılda geldiğimiz düzey, 90’lı, 80’li yılları aratacak düzeydedir insan hakları konusunda. Çıplak arama tartışmaları, AYM‘nin kararlarının hiçe sayılması, neredeyse AİHM’den kopma noktasına gelinmesi… Hem ülkemizin Güneydoğu ve Doğu’sunda Kürt vatandaşlarımıza yönelik yapılanlar da başörtüsüyle ilgili ifadeler de hem de Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısının kapatılmasında geriye gidişi gördük.

ERDOĞAN’IN REFORM AÇIKLAMASI BENİM MANİFESTOMLA BİREBİR AYNI: Bu kadar uzun tutukluluk sürelerinin olduğu bir ülkede demokrasiden bahsedilemez. Zaten o yüzden cumhurbaşkanlığı reformdan söz ediyor.  Cumhurbaşkanı’nın reform konuşmalarına bakınız benim 22 Nisan 2019’da Cumhurbaşkanı’na hitaben yazdığım manifestom ile birebir aynıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi mükemmel ise, bir kişinin aldığı kararlarla çok iyi yönetiliyorsa neden reform ihtiyacı istiyorsunuz? Keşke reformu yapabilseler mutlu oluruz.

BAHÇELİ’NİN MERVE KAVAKÇI DÖNEMİNİ HATIRLATTI: Merve Kavakçı Meclis’e geldiği dönemde kendi milletvekillerinin başörtüsünü zorla açtırarak başörtüsünün Meclis’te olmaması gerektiğini gösteren kişi Bahçeli’dir.

“VİTRİN MANKENİ”Nİ AKLIM ALMIYOR: Erdoğan da biz de başörtüsünü samimiyetle savunduk yanlış anlaşılsın istemem ama eleştirirken kadınlarla ilgili olarak vitrin mankeni ifadesini kullanmak bırakın savunduğumuz değerleri insani değerler bakımından bile aklımın almayacağı bir şey. Bütün bunlar bizi geçen yüzyılın tartışmalarına götüren suni gündemlerdir.

BERAT ALBAYRAK’IN NEREDE OLDUĞU SORULAMIYOR: Eylül ayında büyük iddialarla enflasyon rakamı tek haneli olacak diyen bakan, kasım ayında o bakan yok. Ve yok fiilen yok. Biz de görev yaptık ayrıldık ama buradayız, herkes de her soruyu bana sorabiliyor. Demokraside sorulur. Türk ekonomisini bu duruma getiren bakanın nerede olduğu sorulamıyor.

DARBEYİ GÜNDEME SOKAN EN BÜYÜK İHANETİ YAPMIŞTIR: Türk siyaseti hareketlenmiştir. 27 mayıs, 12 Eylül tekrar gündeme girmişse, bu darbe tartışmalarını gündeme sokan kim olursa olsun en büyük ihaneti yapmıştır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş parlamentoya kim herhangi bir şekilde darbe yapmaya kalkarsa biz de onların karşısında dururuz. Yanlışları eleştiririz, milli iradenin yanında oluruz. İktidar bunu propaganda için kullanırsa ona da şunu söyleriz siz yokken de bu ülke vardı siz yokken de bu ülke var olacak. Kimse ‘darbe olabilir, başörtüsü yasağı geri gelebilir’ gibi kaygıları üreterek kendi iktidarını tahkim etmeye çalışmasın.