Yüksek elektrik fiyatlarının başta iş yerleri olmak üzere tüm abone grupları için ciddi bir sorun olduğu görülüyor. Sorunun çözümü için KDV indirimi dahil her türlü ihtimalin değerlendirilmekte olduğu konuşulurken elektrik tedarikçileri karşılaştırma ve değiştirme sitesi encazip.com,  Avrupa ülkelerindeki örnekleri de değerlendirerek ülkemiz elektrik piyasasındaki fiyatlandırma sistemi için en cazip ve en dengeli yöntemin tüm abone gruplarında maliyet bazlı tarifeye geçiş olacağını yaptığı analizlerle aktardı.


Ocak ayında yapılan elektrik zamları ile elektrik faturaları gündemin en sıcak konusu haline geldi. Yapılan elektrik zamlarının arkasındaki neden elektrik maliyetlerindeki artış olurken maliyet artışlarının her abone grubuna farklı yansıtılması dikkat çekti. 2017 yılının temmuz ayında başlayan elektrik fiyatlarındaki artış trendi son zamlarla birlikte en yüksek noktasına ulaştı. 2017 yılından günümüze kadar evlerde kullanılan elektrik fiyatı enerji bedeli için alt kademede yüzde 225, üst kademede ise yüzde 451 artarken iş yerlerinde bu artış yüzde 672 ve sanayide ise yüzde 626 oldu. Bu da ilk bakışta aslında evlerde kullanılan elektriğin maliyetinin dolaylı olarak sanayi ve iş yeri abone gruplarına yansıtıldığını gösteriyor.
 

“2016 YILINDAKİ SİSTEME GERİ DÖNÜŞ DEĞERLENDİRİLMELİ”

Elektrik fiyatlarındaki artışlar dikkat çekerken elektrik piyasasının sorunlarının 2017 yılından beri düzelmediği enerji piyasası oyuncuları tarafından ifade ediliyor. Benzer sorunlar özellikle son dönemin makroekonomik verilerinde de görülebiliyor. Ancak 2016 yılı ve öncesindeki durumun hem enerji piyasası hem de genel ekonomi açısından günümüze kıyasla daha iyi olduğu da öne çıkan görüşler arasında. Ekonomik veriler de bu görüşleri destekler nitelikte. Elektrik fiyatlandırmalarında 2016 yılında uygulanan sistemin yeniden gündeme gelmesi gerektiğini belirten enerji ekonomisti ve encazip.com’un kurucusu Çağada Kırım, “2016 yılındaki elektrik fiyatlandırmalarına bakıldığında sanayi ve tarımsal abone gruplarının diğer abone gruplarına göre daha düşük fiyattan elektrik kullandığı ve böylece enflasyon başta olmak üzere tüm makroekonomik verilerde görece olumlu seyir görülüyor. Diğer taraftan ev ve iş yeri elektrik fiyatlarının birbirine eşit olması daha adil ve hakkaniyetli bir fiyatlandırma olarak dikkat çekiyor. Dengelerin değişmesiyle birlikte 2022 yılında iş yerleri evlerden yüzde 138, sanayi üreticileri ise yüzde 110 daha yüksek fiyattan elektrik tüketiyor. Artan üretici ve iş yeri maliyetleri haliyle iğneden ipliğe tüm tüketici ürünlerine yansıyor” dedi. 2016 yılında ülkemizde olan üreticiye daha ucuz elektrik kullandırma stratejisinin Avrupa’da da uygulanmakta olduğunu ve böylece Avrupa ülkelerinin ekonomilerinin daha güçlü hale geldiğinin altını çizen Kırım, sözlerine şöyle devam etti:

“Avrupa’da yapılan ve 2016 yılına kadar bizde de geçerli olan üretici ve iş yerlerine daha ucuz elektrik uygulamasının tüm ekonomiye etkisi oldukça olumluydu. Ancak bu durum daha sonra değişti ve evlerin elektrik fiyatı diğer abone gruplarının fiyatlarının çok yükseğe çıkması pahasına düşük tutuldu. Bu durum ilk bakışta ev tüketicilerinin lehineymiş gibi algılansa da aslında yüksek üretici fiyatı, tüm ürünlerin fiyatının artması ve vatandaşların daha yüksek maliyetlerle karşılaşması anlamına geliyor. Hem Avrupa örnekleri hem de ülkemizdeki tecrübeler göz önünde bulundurularak sorunların çözümü için 2016 yılındaki sisteme geri dönüş mutlaka değerlendirilmeli.”

https://www.polemikhaber.com/images/upload/Elektrik-fiyatları-icin-maliyet-bazlı-tarife-modeli.jpg

“PİYASA MALİYETLERİ BAZLI TARİFEYE GEÇİLMELİ”

Piyasa maliyetleri bazlı tarifeye geçilmesinin ise tüm aboneler için kısa vadede sorunları çözeceğini belirten Kırım, şunları söyledi:
“Elektrik piyasasında mevcutta yüksek tüketimli kullanıcılar için uygulanan ve son kaynak tedarik tarifesi adı verilen uygulamayla elektrik zammı konusu tamamen ortadan kalkmış durumda. Uygulama ile tüketici elektrik fiyatları, elektrik piyasasında oluşan maliyetlere göre belirleniyor ve böylelikle tüketicilerin ve üreticilerin maksimum fayda elde etmesi sağlanırken hakkaniyetli olan bu sistemdeki kullanıcıların elektrik zammına tepkisi de olmuyor. Çünkü fiyatlar devlet tarafından değil serbest piyasa tarafından belirleniyor. Öte yandan halihazırda devletin piyasa tarafında düzenleyici ve denetleyici rolü devam ediyor ve örneğin piyasada tavan fiyat uygulaması yapılarak maliyetlerin fahiş biçimde yükselmesi önleniyor. Bu yapıda tedarikçi değiştirmemiş tüketicilere uygulanacak fiyat, piyasa fiyatlarının üzerine hakkaniyete uygun bir marj eklenerek belirleniyor. Şayet bu yöntem tüm tüketicilere uygulanmış olsaydı iş yerleri ocak ayı fiyatlarına göre yüzde 45, sanayici yüzde 28, evlerdeki yüksek kademe tarifesindeki tüketiciler ise yüzde 20 daha düşük fiyattan elektrik kullanacaktı. Yüksek tüketimli tüketicilere yapılan bu uygulamanın evler de dahil tüm abone gruplarına uygulanması kısa vadede tüm sorunları çözecek, serbest piyasa dinamiklerinin düzgün işlemesiyle orta ve uzun vadede ise fiyatların ciddi anlamda ucuzlaması söz konusu olacak.”



“EÜAŞ FİYATLARI DÜŞÜK ANCAK ALGISI YANLIŞ”

Elektrik Üretim Anonim Şirketinin (EÜAŞ) 21 görevli tedarik şirketine yaptığı elektrik satışının fiyatlarıyla ilgili de konuşan Kırım, “Tartışma konusu olan uygulamalardan bir diğeri de kamuya ait EÜAŞ santrallerinden yapılan ucuz fiyata satışlar. Mevcut uygulamaya göre piyasa elektrik maliyetleri 1,1 TL’yken EÜAŞ santrallerinden elektrik 0,32 TL’ye 21 görevli tedarik şirketine satılıyor. Her ne kadar bu uygulama ile bu 21 şirkete diğer elektrik tedarikçileri için haksız rekabet oluştursa da EÜAŞ santrallerinin toplam elektrik üretimine katkısı yalnızca yüzde 18. Dolayısıyla EÜAŞ santrallerinden yapılan satışın farklı bir şekilde yapılması da elektrik ihtiyacının sadece çok az bir bölümünü karşılayabilecek durumda, bu da zaten hemen hemen düşük kademeli mesken tarifesindeki tüketime karşılık geliyor.” dedi.

“SERBEST PİYASA TÜKETİCİLER İÇİN BİR NİMETTİR”

Elektrik piyasasındaki serbestleşme ve özelleştirmenin temelleri 1980’li yıllarda atılmış olsa da gerçek serbestleşme ve özelleştirme, 57. Türkiye Hükümeti Bakanlar Kurulu tarafından 8 Aralık 2000 tarihinde alınan kararla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan gerekçesinin akabinde 20 Şubat 2001’de TBMM’de kabul edilen 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile gerçekleşti. Piyasanın serbestleşmesiyle birlikte gerek elektrik üretimi tarafında gerekse de diğer teknik ve teknik olmayan alanlarda sermaye girişi açıldı ve piyasa kurulu güç açısından geride kalan 20 yılda yüzde 224 büyüdü. Elektrik piyasasının özelleştirilmesi konusundaki tartışmalarla ilgili olarak görüşlerini açıklayan Kırım, “Elektrik piyasasının özelleştirilmesi konusunu artık tartışmaya açmaya gerek yok. Zira üzerinden en az 20 yıl geçmiş durumda. Şu anda odaklanılması gereken nokta serbest piyasa koşullarının en iyi şekilde nasıl sağlanabileceğidir. Serbest piyasa koşullarının tam anlamıyla işlemesi ile rekabet açılır ve tüketiciler minimum fiyatla maksimum faydayı alır. Görüşlerimizi geçmiş üzerinden değil mevcut sistemi nasıl iyileştirebileceğimiz üzerinden dile getirmemiz, tüketiciler açısından çok daha faydalı olacaktır.” dedi.

“ÇÖZÜM MALİYET BAZLI TARİFEDE”

Serbest piyasa dinamiklerinin müdahalelerle bozulacağını ve gerçek faydanın müdahalesiz ama denetim altında tutulan bir piyasa ile elde edilebileceğini vurgulayan Kırım, şunları söyledi: