Öztrak'ın konuyla ilgili açıklamaları şöyle:

Erdoğan Şahsım Hükümeti, bir yandan iyi eğitimli gençlerimizi küstürüyor, yurtdışına ciddi bir beyin göçü vermemize neden oluyor.

Bir yandan da ülkemizi, düzensiz göçmen ve sığınmacılar için, bir açık hava hapishanesine çeviriyor.

Çok açık söylüyoruz. Bu yapılan gaflettir, delalettir ve hatta milletimize hıyanettir.
Bunları söylemek, kesinlikle ırkçılık değildir. Türkiye’ye kurulan demografik, siyasi, sosyal ve iktisadi tuzağı deşifre etmektir. Sığınmacı ve mültecilerin insanlık dışı bir siyaset oyununa, kirli bir emperyal senaryoya malzeme edilmelerine isyandır.

Suriye krizi 10. yılını doldurdu ve bugün, geçici koruma kapsamında, 3 milyon 688 bin 93 Suriyeli ülkemizde yaşıyor. Bu da Göç İdaresinin resmi rakamı. Gerçek sayının ise 5 milyon civarında olduğu söyleniyor.

Elbette bu kadar Suriyeli durup dururken ülkemize gelmedi. Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanının Emevi Cami’nde namaz kılma rüyası, bu acıklı kargaşayı da tetikledi. Bunu kimse inkâr etmiyor.

Bugüne kadar Suriye’deki iç savaştan; İsrail karlı çıktı. ABD karlı çıktı. Rusya karlı çıktı. Ne kadar emperyalist güç varsa hepsi karlı çıktı.

Ama bu savaşın iki büyük kaybedeni oldu. Biri Türkiye Cumhuriyeti, Diğeri ise Suriye Arap Cumhuriyeti…

Suriye’deki savaşın ilk günlerinde, CHP heyeti olarak Hatay’a yaptığımız bir ziyarette, yaşadığımız şu anekdotu hiç unutmuyorum.

Bir lokantacı esnafımız, gelen Suriyelilerin lokantasında yediğini içtiğini anlatmıştı.
Ama iş hesap ödemeye geldiğinde, “Bizi buraya Erdoğan çağırdı, hesabı da o ödesin” deyip gittiklerinden şikâyet etmişti.

Evet, hesabı Erdoğan değil ama… Milletimiz 10 yıldır kat be kat ödedi. 40 milyar dolardan fazla bir kaynak, vergi mükelleflerimizin cebinden yok yere harcandı.

Ama Suriye’deki savaşın yarattığı asıl iktisadi kayıp, bu paralar değil. Asıl büyük iktisadi kaybımız, Türkiye’nin “düşük teknolojili üretim yapısına” hapsedilmesi oldu.

Rakamları söyledim. Türkiye bugün hala örgü giyim ihracatçısı ise, hala bisküvi, un, halı gibi harcıâlem ürünler satarak, küresel ticarette yer alıyorsa, bunun sebeplerinden birisi de işte bu kontrolsüz göçtür.

Suriye’den ve son zamanlarda Afganistan’dan, eğitimde ve beceride, Türkiye ortalamasından bile düşük işgücünün girişi, üretilen ve ihraç edilen ürünlerimizin niteliğini, düşük teknolojili ürünlere çivilemiştir.

Türkiye’nin çoktan, bazı sektörlerini kalkınmada geri kalmış ülkelere transfer etmesi ve bunların yerine yüksek katma değerli, yüksek teknolojili sektörlere geçmesi gerekirdi.

Ama bunun yerine, Suriye’den ve başka yerlerden göçmen alıp, bunları da kayıt dışı, ucuz işgücü olarak çalıştırarak düşük teknolojili, emek yoğun sektörlerin ayakta tutulması tercih edildi. Bunun tek bir sonucu vardır. O da yoksullaşmadır.

Bugün bazı sanayicilerimiz, “Suriyeliler, Afganlar olmasa, çalıştıracak adam bulamıyoruz” diyorlar.

Kimse kusura bakmasın, bu üretim yapısıyla üç kuruşa adam çalıştırıp, rekabet edeceğiniz tek yer Afrika’dır. Biz ülkemizin Avrupa’nın Afrika’sı, Bangladeş’i, Vietnam’ı olmasını istemiyoruz.

Biz AB’nin tam üyesi olarak, bölgenin yüksek teknoloji üretim üssü olmak istiyoruz.
Kişi başına gelirde hızla AB ortalamasını yakalayıp geçmek istiyoruz.