Ekonomideki gidişat; dövizin Türkiye'de kalmaması ve TÜİK eski Başkanı Birol Aydemir'in 'acı itirafları'na değinen Kahveci polemikhaber.com'a çarpıcı açıklamalarda bulundu.

 

 

1998 yılı kişi başına gelirin 8 bin 339 dolar olduğunu kaydeden Kahveci, ''2020 yılı dokuz aylık kişi başına gelir, 8 bin 155 dolar. Yani bizim şu anda '98 yılından daha fakir olduğumuz ortaya çıkıyor'' dedi.

Samsun'da bir vatandaşın eline iş-aş yazarak intihar ettiğini hatırlatan Kahveci, siyasilerin kağıt üzerinde bir cennet yarattığını belirterek ''Ancak bu cennetin vergisi vatandaştan reel olarak alınıyor. Ülkenin '98 yılında göre gelir dağılımı daha bozuk, daha fakir ve vergisi daha fazla. Ama 'vatandaş fakir-yoksul değil' diyor. Konya milletvekili, 'Vatandaş iş beğenmiyor, Türkiye'de iş sorunu yok'' diyor'' ifadelerini kullandı.

TABLO 1: Kişi başı milli gelir 1998-2020 (ilk 9 ay)

İşte Kahveci'nin polemikhaber.com'a yaptığı çarpıcı açıklamalardan satır başları:

* Yerli vatandaşın döviz mevduatlarıyla ilgili bilgileri günlük olarak Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu'ndan günlük olarak takip ediyoruz. Yabancı para mevduatı, aralık ayında 255 milyar 854 milyon dolara yükselmiş. 6 Kasım'da ise 248 milyar dolar seviyelerindeydi. Yedi milyar dolarlık bir artış söz konusu. Bunun üç milyarlık kısmı parite etkisi. Döviz mevduatlarının dağılımında 79 milyar euro, parite 1.16,5'ken 92 milyar dolar yapıyor. Aralık ayı itibariyle 1.20'ye geldiği zaman 95 milyar doları geçiyor. Aşağı yukarı üç milyar dolar fark oluyor.

* Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal'ın 'görevden alınması' ve Berat Albayrak'ın 'af talebi’nin olumlu karşılanması sürecinde yerli vatandaş, beş milyar doların üzerinde döviz almış. Ancak ağustos ayından itibaren bakıldığı zaman ekimin sonuna kadar yabancı para mevduatları neredeyse 242 milyar dolar seviyelerinde yatay seyretmiş yani ciddi bir döviz alımı olmamış. Oysa 30 Ekim'de baktığımız zaman 244 milyar dolar seviyesine gelmiş.

TABLO 2: Yerli yatırımcının aldığı döviz miktarı

''YERLİ YATIRIMCI YÖNETİCİSİNİ TANIYOR''

* Görev değişimlerinden bir hafta önce başlayan alımlar sonrasında da hız kesmiyor ve artarak devam ediyor. Ne kadar 'reform' denilse de yerli yatırımcı, yöneticisini tanıyor. Tanıdığı için de 'reform' cümlelerinin rafta kalacağını, bunların da gerçekte uygulamayacağını biliyor.

YABANCI YÜKSEK FİYATTAN SATTIĞI SENEDİ DÜŞÜK FİYATTAN SATIN ALIYOR

* Yerli yatırımcının tersine yabancı, aşağı yukarı 2,5 milyar dolara yakın bir sıcak para girişi olmuş. Bunun da büyük bir kısmı hisse senedine bir buçuk milyar doları hisse senedine geliyor. Hisse senedi fiyatları ise artan kur sebebiyle çok ucuzlamıştı. Yabancı yatırımcı, daha önce yüksek fiyattan sattığı hisse senetlerini gelip düşük fiyattan alıyor. Bunlar ülkenin yatırım yapılabilirlik, istihdam, büyüme veya başka herhangi bir pozitif etkisi olmaz. Bunlar gelip geçici döviz kurlarını dengede tutan geçici akımlardır. 

''ALBAYRAK İLE BAŞLAYAN ARKA KAPI POLİTİKALARI DEVAM EDİYOR''

* Kur fiyatları 7.80 seviyelerinde fakat Merkez Bankası (MB) rezervlerinde de gördüğümüz gibi sanırım Berat Albayrak döneminde başlamış olan arka kapı politikaları yine devam ediyor. MB'de rezervler beklendiği kadar artmıyor. Grafiksel hareketler üzerinden baktığımız zaman, anlık müdahalelerin piyasaya yapıldığı izlenimi veriliyor.

''KASIM AYIÖDEME DENGESİNİ İKİ DEĞİL DÖRT GÖZLE BEKLİYORUZ''

* Bunları bir ay içinde; kasım ayı verilerinin açıklanması sırasında göreceğiz. Bakıldığı zaman ekimde ödeme dengesinde iyi bir ay yaşamış. Aktif olarak hareketliliğe bakıldığı zaman ise ekim ayından sonra başlıyor. Onun için kasım ayı ödemeler dengesini, iki gözle değil, dört gözle bekliyoruz.

''TL’DE TARİHTE EN DEĞERSİZ DÖNEM''

* Türkiye'nin dövizle ilgili meselesi asla bitmemiştir ve bitmeyecektir. Türkiye, TL'nin reel efektif değeri yani dolar karşısında geçmişe ve emsal ülkelere göre kıyasladığımız zaman tarihte en değersiz dönemini yaşıyor. Yani 1993 yılından beri yayınlanan veriler en değersiz seviyede. En değersiz seviyede olmasına rağmen, hala cari açık veriyoruz.

2021'İN İLK ÇEYREĞİNDE NELERLE KARŞILAŞACAĞIZ?

* Türkiye'ye 2015 yılından beri yatırım yok, sadece mevcut fabrikaları çalıştırabiliyoruz. Bu fabrikaların kapasitesi de 28,5 milyon civarında istihdam yaratabiliyor. Ya 22'ye düşüyoruz, 23'e, 26'ya çıkıyoruz. Yatırım olmadığı yerde fazla üretim de olmaz. Üretimin olmadığı yerde de ihracat olmaz ve döviz kazanılmaz. Dolayısıyla bize döviz gelse de kur fiyatları uzun vadede dengede kalmaz. Gelmezse işimiz zor; önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde 'nasıl kur fiyatlarıyla karşılaşacağız?' bunun hesabını iyi yapmamız lazım. Ancak o hesabı kasım ayı ödemeler dengesi verileriyle açıklayacağız.

* İstanbul'daki eski iki köprünün ve Marmara bölgesindeki otoyolların bakım-onarım gideri 500 milyon dolar tutarken daha 'dün' bitmiş İstanbul-İzmir otoyolu ve Osmangazi Köprüsü'ne bakım onarım gideri olarak 2 milyar dolar yatırılıyor. Para milletin olunca rahat rahat veriyorlar.

Köprülerde kesilen cezaların büyük çoğunluğunu şirketler alıyor

''ÖZEL ŞİRKETLER VATANDAŞA CEZA KESİYOR''

* Bir de otoyol ve köprülerde hiç kimsenin dikkat etmediği ve dikkatlerden kaçan bir durum söz konusu: EGS ve OGS'si dolu olan vatandaşa kaçak geçiş yazıyor. Bu cezanın yüzde 70'ini şirket alıyor. Bu aslında 'kamu özel işbirliği şirketlerine' vatandaşa ceza yazma yetkisi veriyor. Ceza yazma yetkisi devletindir ve bunu özel şirketlere devredemez. Devletin haricinde vatandaşa ceza yazamaz.

''CEZALARIN BÜYÜK KISMI ŞİRKETLERE GİTTİĞİ İÇİN VATANDAŞA CEZA YAZIP DURUYORLAR''

* Büyük araçları Yavuz Selim Köprüsü'ne zorunlu kılıyoruz değil mi? Kanunen alternatif güzergah vermek zorunda. Fakat alternatif güzergah yok. Yani bizim büyük araçları zorunlu olarak Yavuz Selim'e yönlendirmemiz de kanun dışıdır. Kanun olsa ne olacak? Türkiye'de kanunu dinleyen yok ki mesele kanun değil ki. O nedenle bu yazılan cezaların büyük kısmı, özel şirketlere gittiği için o şirketler EGS, OGS dolu olsa bile vatandaşa ceza yazıp duruyor. Vatandaş da bunlarla uğraşmak durumunda kalıyor. Yargıya mı gidecek? Onlarla mı uğraşacak?

''KAMERALARDAN BİRER-İKİŞER LİRA ALIYORLAR''

* Bunun dışında Kuzey Anadolu otoyolunda ana gişelerin haricinde yolun üzerinde kameralar var. O kameralar vatandaştan birer ikişer lira para alıyor. Yola giren vatandaş örneğin 25 lira ödeyecekken yol üzerindeki kameralardan da ara ara bir-iki lira alınıyor.

''BU YOLLARDAN KURTULMANIN BAŞKA ÇARESİ YOK''

* Özetleyecek olursak; bu 'yol'lar ahlaklı 'yol'lar da değil. Bu 'yol'lar ve köprüler gerçekten bir devlete yakışmayacak 'yol'lar. Ancak şu anki yönetim yolların işletmesini, eski TEM ve birinci ve ikinci köprüde olduğu gibi Karayolları Genel Müdürlüğü HGS ve OGS'si kurdursun. Karayolları da aldığı parayı şirketlere versin. Yoksa buradan başka türlü kurtulmak yok.

TÜİK eski Başkanı Aydemir
TÜİK eski Başkanı Birol Aydemir'in son günlerde 'doğruluğu ve güvenilirliği' tartışma konusu olan TÜİK için flaş itiraflarda bulunmuştu. Aydemir, istatistikleri hazırlamak için diğer kurumların verilerini temin etmeleri gerektiğini ancak kendisinin TÜİK Başkanlığı boyunca o dönemin Gelir İdaresi Başkanlığı yöneticilerinin bu verileri kendisine vermediğini ifade etmişti.

''GELİR İDARESİ VERİ GÖNDERMEMİŞ''

Aydemir'in bahsettiği Gelir İdaresi'nin veri vermemesi durumu çok kritik bir nokta. İdare, Aydemir'in devletin resmi olarak bir milli gelir serisi oluşturup, yeni milli geliri açıklayacağını beyan etmesine ''Bu çalışmanın da 4-5 yıl devam edebileceğini, hatta 2017'nin bitimine kadar süreceği''ni açıklamış. Fakat 4,5 yıl süren başkanlık döneminde verilmiyor. Verileri vermeyen kişi de Vergi Usul Kanunu'nu gerekçe gösteren dönemin Maliye Müsteşarı olan Naci Ağbal.

AYDEMİR GİTTİKTEN SONRA AÇIKLADI

* Aydemir, 2016 Şubat'ta görevden ayrıldıktan kısa süre sonra hiçbir kanuni düzenleme olmadan Gelir İdaresi TÜİK'e veri verdi. Sonrasında 5-6 yıl çalışılması gereken 'iş' için 5 aylık bir çalışmayla apar topar yeni milli gelir serisi açıklandı.

''KAĞIT ÜZERİNDE GELİRLER ARTIYOR''

* Son iki yıldaki sonuç; gayrisafi yurt dışı aslında geliri artıyor. Çalışan sayısı 28,5 milyondan 26,5 milyona düşüyor. Milli gelir artıyor. Yani kağıt üzerinde gelirler artıyor.

* 1998 yılı kişi başına gelir: eski seviyeye göre 4 bin 338 dolar olacaktı. Ancak yeni seviyeye göre yüzde yirmi artırsaydı 5 bin 223 dolar olacaktı. 5 bin 223 doların da bugünkü fiyatı, 8 bin 339 dolar.  (bkz. Tablo 1)

Bakan Selçuk'un ''Türkiye'de yoksulluk kalktı'' sözleri çokça tartışılmıştı

‘’1998 YILINDAN DAHA FAKİRİZ’’

* 2020 yılı dokuz aylık kişi başına gelir, 8 bin 155 dolar. Yani bizim şu anda '98 yılından daha fakir olduğumuz ortaya çıkıyor.

* Samsun'da bir vatandaş elinde iş-aş yazan bir notla intihar ederken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, Meclis'te, ''Türkiye'de yoksulluk kalktı'' dedi. Yani kağıt üzerinde bir cennet yarattı. Ancak bu cennetin vergisi vatandaştan reel olarak alınıyor. Ülkenin '98 yılında göre gelir dağılımı daha bozuk, daha fakir ve vergisi daha fazla ama 'vatandaş fakir-yoksul değil' diyor. Aynı şekilde Konya milletvekili, 'Vatandaş iş beğenmiyor, Türkiye'de iş sorunu yok'' diyor. 

* Kağıt üzerinde yaratılan bu rakamlar ve Aydemir'in açıklamaları bunu ortaya çıkardı. TÜİK'in açıklamış olduğu, milli gelir, istihdam ve enflasyon serisi çok ciddi şekilde arızalı. Hatta Birol Aydemir'in söylemesi üzerine gidelim. IMF ve dünya kuruluşları, böyle büyük krizler geçiren ülkelere gittiği zaman ilk yaptıkları iş, istatistik ofislerinin düzgün çalışmasını sağlamak. Çünkü doğru veriyi elde edemezse doğru teşhis yapamazsın!

''ORTAYA SANAL BİR CENNET ÇIKARILIYOR''

* Aydemir'in itiraf ettiği gibi; verilerin 'sakat' olduğunu nasıl hesap edebileceğini bir kişi varken 4,5 yıl veri vermeyip ardından yeni başkan gelince 4-5 ay içinde veriler veriliyor. Ve ortaya sanal bir cennet çıkarılıyor. Bunun vebali çok büyük, kim-nasıl taşıyacak? 

''EKONOMİ YÖNETİMİNİN SÖZLERİNİN ARKASI BOŞ''

* Aydemir'in açıklamaları özellikle kendisinin döneminde veri verilmemesi ve açıklanan verilerin de buna bağlı olarak ciddi şekilde sıkıntılı olması Türkiye'de ekonomi yönetiminin meydanlarda söylediği sözlerin arkasının ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Yani kimse şuna inanmasın: 'Ekonomiyi üç kat büyüttük.'

NÜFUS ARTIŞINDA MİLLİ GELİR ARTIYOR

* Ekonomiyi üç kat büyüttüysek kişi başına gelirde '98'e göre günümüzde daha fakir durumdayız şu anda. Gerçek bu: 1998 yılından daha fakir bir Türkiye söz konusu. O dönem nüfus 62,5 milyon, bugün ise 82,5 milyon. Artan nüfustan dolayı milli gelir artışı oluyor.

PANDEMİ İNSANLARI ZORA SOKTU

* Günümüzde pandemiyle birlikte gelir dağılımı düştü: Birçok insanın ücreti düştü, kısa çalışma ödeneği veya ücretsiz izne yollandığı için sadece bin lira geliri var. Bu gelir dağılımını bozdu ve bu insanlar, yaz itibariyle aldıkları kredilerle inanılmaz şekilde şu borçlandı.

''BİZİ ZOR BİR SÜREÇ BEKLİYOR''

* Peki bu insanlar bu kredileri nasıl ödeyecek? Şimdi ödeme vakti geliyor: 2020, borçlar dönemiydi ve borçlanarak tükettik. 2021-2022 ödeme vakti olacak. Ödeme vaktinde de vatandaşı çok zor bir süreç bekliyor. Umarım siyaset vatandaşın bu zor dönemini birazcık algılar ve önlem alır. Aksi takdirde Türkiye'de intihar girişimleri, aile içi huzursuzluklar gibi toplumun temel dinamiklerini bozucu etkiler ortaya çıkacaktır. Umarım buna önlemler alınır. Bizi çok zor bir süreç bekliyor.