Kars Çayı'na kanalizasyon suyunun dökülmesine tepki gösteren Zeyrek, "Köylünün fırından ekmek, marketten süt ve yumurta aldığı bir ülkede yaşıyoruz ne yazık ki! Koca bir kentin kanalizasyonu bir dereye akıyor, o suyu hayvanlar içiyor, o suyla tarlalar sulanıyor, hatta o suya çocuklar giriyor ve bu kimsenin umurunda değil" notunu da paylaştı.

Zeyrek'in "İnsan doğduğu yerde doyabilmeli!" başlığıyla yazdığı yazısı şu şekilde:

"Bu yazıyı Kars'ta kale dibindeki Katerina Otel'in bahçesinde yazıyorum.
Sol tarafımda, Rus işgalinden kalma, Baltık mimarisiyle yapılmış bir bina var.
Taşın işçiliğinin ihtişamı, sadeliğin muhteşemliği insana güven veriyor.
Dere içinden esen rüzgarın gücü ancak bahçedeki huş ağaçlarının yapraklarını titreştirmeye yetiyor.
Aynı rüzgardan olsa gerek, ağaç gövdelerinin arasından boy gösteren sarı güller salınıyor.
Ağaçların ve güllerin arkasındaki Kars Çayı'ndan gelen su sesinin ritmi, yöre ezgilerinin hızlı ritmine benziyor.
Su sesinin dinlendirici etkisini burada yaşayarak görüyor insan.
*
Böyle bir ortamın yarattığı mutluluk hissini içinize nasıl çekersiniz?
Ben gözlerimi kapatıp, güneşin sıcağını alnımda hissederek derin bir nefes almak isterdim. Ancak bunu yapamadım.
Zira, su sesine insanın burnunun direğini kıracak yoğunlukta bir kanalizasyon kokusu eşlik ediyor.
Neden biliyor musunuz?
Kars'ın kanalizasyonu hiçbir arıtma olmaksızın Kars Çayı'na bırakılıyor.
İnanamadınız değil mi?
Ben de inanmak istemedim. Kontrol etmek için Kars Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün 2020'de yayınladığı rapora baktım. Gerçekten de koca kentte tek bir atık su arıtma tesisi olmadığını gördüm.
Aklıma bulunduğumuz yerden 7-8 kilometre aşağıda yayın balığı tuttuğumuz geçmiş günler geldi. Lağım akan bir akarsudan tuttuğumuz balığı yediğimizi düşününce içim kalktı.
Etrafımdakilere “İnsanlar bu suyla tarlalarını ve hayvanlarını suluyor. Çocuklar sıcaktan bunalınca bu suda serinliyor. Nasıl olur?” diye sorasım geldi ama soramadım.
Çünkü alacağım cevabın “Deveye sormuşlar: Boynun niye eğri. ‘Nerem düz ki' demiş” tarzı bir cevap olacağını biliyordum.
Bu iğrenç durum bir kente nasıl reva görülebilir ki?
Bir arıtma tesisi yapmak bu kadar mı zor?
*
Kendi kendime hayıflanırken aklıma, sabah saatlerinde Ardahan'da sohbet ettiğimiz İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in sözleri geldi.
İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi, Ardahan'a 6 milyon liralık destek kararı almış ve Soyer bu desteği iletmek için Ardahan'a kadar gelmişti.
Türkiye'nin en batısındaki bir ille en doğusundaki bir ilin iş birliği yapması, birbirinin elinden tutması, kaynaklarını ve deneyimlerini paylaşması çok önemliydi.
Ev sahibi Ardahan Büyükşehir Belediye Başkanı Faruk Demir, televizyon röportajımızda “Destek deyince herkesin aklına bir otobüs, bir çöp arabası vermek geliyor. Biz İzmir'in bize balık tutmayı öğretmesini istiyoruz” diyordu.
Kentler arasındaki dayanışmanın önemine işaret eden Soyer ise hemen not aldığım, altını çizdiğim şu cümleyi kurdu:
“İnsan doğduğu yerde doyabilmeli. Biz bunun için çalışıyoruz, yerel yönetimler arasında dayanışmayı artırmayı önemsiyoruz.”
Dünyanın en geniş otlaklarının olduğu, tarım ve hayvancılık açısından Türkiye'nin en uygun şehirlerinden olan Kars ve Ardahan'da köylülerin marketten hazır yoğurt ve yumurta almak zorunda kaldığını biliyor muydunuz?
Evet, Soyer'in de dikkat çektiği gibi, siyasetin temel amacı insanlara doğdukları yerde doyacakları bir yaşam alanı yaratmak olmalıydı.
Ancak derelerinden lağım akan, sütleri sırf peşin para veriyor diye litresi 1.7 liraya tüccar tarafından toplanan bir kentte, köylülerin yumurtayı ve hazır yoğurdu marketten almasından daha doğal ne olabilirdi?
Derelerinden lağım akan bir yerde insan nasıl kendi ürettikleriyle doyabilir ki?
Sonra da diyorlar ki Ardahan, Kars niye göç veriyor?
Son 20 yılda nereye gitti iki Ardahanlıdan biri?
Tabii ki karnının doyduğu yere!
*
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 26 Haziran'da Kanal İstanbul projesine temel atmaya hazırlanıyormuş.
Kendilerine lafı hiç dolandırmadan soruyorum:
Kars'ın kanalizasyonu hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan Kars Çayı'na boşalırken, on binlerce hayvan lağımlı suyu içerken, tarlalar lağımlı suyla sulanırken, insanlar lağımlı suyu kullanırken ve buna rağmen koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir kentine atık su arıtma tesisi dahi yapmaktan acizken, maliyeti 30-40 milyar doları bulacak olan Kanal İstanbul'u nasıl yapacaksınız?
Velev ki yaptınız.
Bunun kalabilmek için Kars'ta, Ardahan'da karnını doyurmak zorunda olan insanlara faydası ne olacak?