İşte İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma:

 

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları,
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Grup toplantımıza hoş geldiniz sefalar getirdiniz.

Aziz milletim;
Dünyaya 100 yıldır soykırım yalanı söyleyen Ermenistan, 
gerçek yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Azerbaycan’ın Gence ve Mingeçevir kentlerine, 
hem de ateşkes sözü verdikten birkaç saat sonra, füzeyle saldırdı. 
Savaş meydanında, arkasına bakmadan kaçan korkaklık, 
sivillerin canına kastetmeye devam etti.
Yer utandı. 
Gök utandı. 
İnsanlık utandı. 
Ama onlar utanmadı.
Vicdan hafızamıza bir kıyım daha eklediler. 
Daha bir yaşındaki Medine bebek, anasının koynunda can verdi.
O artık bir melek.
Biz, Medine’ye kıyanların gerçek yüzünü zaten biliyorduk.
Biz, o yüzü daha önce Hocalı’da görmüştük.
O nedenle, yıllardır yalanlarına kanan dünyanın, istifini bozmamasına da şaşırmadık.
Biz yine kendi yaramızla,
Biz yine kendi derdimizle,
Biz yine kendi acımızla baş başayız.
Abdürrahim Karakoç’un, Karabağ’a mektubunda söylediği gibi;
“Kendimizden koptu kendi bağrımız,
Zulüm girdabında yandı bağrımız,
Hedef tahtasına döndü bağrımız,
Alevler sizdeyse, közü bizdedir.
Sizdeki yaranın, özü bizdedir.
Böyle geldi, böyle gitmez bu oyun,
Zalimleri iflah etmez bu oyun,
Umdukları gibi bitmez bu oyun,
Mazlumun ekmeği, tuzu bizdedir.
Sizdeki yaranın, özü bizdedir.”
Yalancılar, zalimler, vicdansızlar duysun diye, 
Yüce Meclisin çatısı altında diyoruz ki;
Tanrı Türk’e yar olsun,
Azerbaycan var olsun!
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize şifa, Azerbaycan’a ve Türk Milleti’ne başsağlığı diliyorum.

Aziz milletim, değerli milletvekilleri;
Ermenistan’a silah ve mühimmat veren Rusya’nın, 
Ateşkes masası kurması kadar yanlış bir iş olamaz.
Sayın Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, 
sorunu çözmek için oluşturulan Minsk Grubu’nun üyeleri olan, 
ABD, Rusya ve Fransa, Ermenistan’a her tür yardımı yapıyor.
Bu gerçek ortadayken, sorunu bu üçlünün çözemeyeceği gerçeği de ortada duruyor.
Bu sebeple, Sayın Erdoğan’ı uyarmak istiyorum;
Bu konu, Parti kongrelerinde yapılan konuşmalarla geçiştirilecek bir konu değildir.
Bulunduğun makam, tespit yapma değil, gerekeni yapma makamıdır.
Türkiye’nin diplomasi birikimini, çok geç olmadan harekete geçirin.
Kurulacak masalarda, Türkiye’nin, Azerbaycan’ın yanında yerini almasını sağlayın.

Aziz milletim;
Kafkasya’daki bu savaş bizlere bir kez daha diyor ki: 
“Türkiye güçlü olmak zorundadır.”
Türkiye, ekonomisiyle, siyasetiyle, diplomasisiyle, ordusuyla güçlü olmak, 
sağlam durmak zorundadır.
Ancak bugünkü iktidarda bunu sağlayacak beceri de, vizyon da maalesef yok.
Şahsi ikbal derdine düşmüş bir anlayışın, 
ne ülkeye, ne de millete bir hayrı olmaz.
Şahsi ikballerini koruyabilmek için her şeyi mubah görenlerin, 
milletin hazinesinden, devletin kurumlarına, 
el atmadıkları, ayarlarıyla oynamadıkları hiçbir kurum, hiçbir değer kalmadı.
Bunun son örneğini Anayasa Mahkemesi tartışmalarında görüyoruz.
Önce, ülkenin İçişleri Bakanı, gider yaptı.
Ardından küçük ortak, koroya katıldı.
Nihayetinde de Sayın Erdoğan, daha önce de birçok kez örneğini gördüğümüz üzere, 
“Meclis bir adım atarsa ben de desteklerim.” dedi.
Son olarak, Anayasa Mahkemesi’nin bir üyesi çıktı, 
Kendi kurumunu siyasi malzeme yapmak isteyenlerin eline, 
altın tepside istedikleri fırsatı verip, tüy dikti.
Ne kadar acı.
Sosyal medyada, karşılıklı ışık yakıp söndüren polemiğin tarafları, 
Türkiye’ye nasıl hasar verdiklerinin farkında bile değil…
Anayasa Mahkemeleri, medeni dünyada, demokratik ülkelerin vazgeçilmez kurumlarıdır.
Görevleri bellidir.
Karar verirken, önlerine koydukları anayasa da bellidir.
Buradan bir kez daha sesleniyorum;
Türk devletinin temel taşlarıyla oynamaktan bir türlü yorulmadınız.
Yargıdan elinizi çekin.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, halktan gizlenen Covid-19 vakalarını tartışalım.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, uzaktan eğitim sürecindeki beceriksizliği, 
tableti veya bilgisayarı olmadığı için mağdur olan öğrencilerimizi tartışalım.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığını ve düştüğü zor durumu tartışalım.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, şiddet gören, öldürülen kadınlarımızı; 
tacize, tecavüze uğrayan çocuklarımızı tartışalım.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, 8 liraya dayanan doları, işsiz gençlerimizi ve geçinemeyen insanlarımızı tartışalım.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, anayasal kurumları nasıl güçlendireceğimizi tartışalım.
Anayasa Mahkemesini tartışacağımıza, 
Gelin, 83 milyon vatandaşımızın, yeniden adalete güvenmesini nasıl sağlayacağız, onu tartışalım.
Ama siz bunları tartışmayı istemezsiniz.
Çünkü, bunları tartışmak işinize gelmez.
Çünkü, hakikati konuşmaya, milletin dertlerini tartışmaya artık yüzünüz yok.
Çünkü, sizin derdiniz, memleketin dertlerini çözmek değil.
Çünkü, sizin derdiniz Anayasa Mahkemesi’yle değil, 
Sizin derdiniz, bizatihi hukukun kendisiyle.
Yoksa, kendi atadığınız üyelerden kurulu bir yüce mahkemeden, 
hala mutsuz ve huzursuz olmanızı nasıl açıklayacağız?
Sizi mutsuz eden Anayasa Mahkemesi değil, hukukun ve adaletin ta kendisi.
Ama maalesef bunda bile dürüst değilsiniz.
Dürüst olun, dürüst!
Madem anayasal düzenden, hukuktan, adaletten, demokrasiden rahatsızsınız,
O zaman gelin “Erdoğansal” düzeni tartışalım. 
Çadır yönetim sistemini, kabile demokrasisini tartışalım.
Çıkın, adam gibi, gerçek niyetinizi milletimizin yüzüne söyleyin.
Bir taraftan çıkıp, kürsülerden “Burası kabile devleti değil.” edebiyatı yapıp, 
Öbür tarafta küçük ortağına, “Anayasa Mahkemesi’ni istemezük.” dedirtmek, 
ne dürüstlüğe, ne ahlaka, ne de devlet insanlığına yakışmaz.

Değerli milletvekilleri;
Adalet yalnızca mahkeme salonlarının konusu değildir.
Adalet için atılacak ilk adım, adil olmaktır.
Hele devlet yönetiyorsanız, adil olmak boynunuzun borcudur.
Devlet yönetenler;
Siyasette adil olmalıdır.
Yargıda adil olmalıdır.
Ekonomide adil olmalıdır.
Adil olursanız, milletin hakkını, hukukunu, hazinesini korursunuz.
Aksi halde, milletin hakkını çiğnetir, hazinesinin yağmalanmasına neden olursunuz.
Bakın size bir örnek vereyim;
TMSF, 1 milyon lira bile ödeyecek durumda olmayan bir şirkete, ihalesiz bir iş veriyor. 
İşin tutarı ne kadar biliyor musunuz? 
1 milyar 324 milyon lira. 
Kasasında 1 milyon lirası bulunmayan bir şirkete, 
gücünün 1324 katı büyüklüğündeki bir işi, hem de ihalesiz veriyorlar.
Sonra ne oluyor? 
Çapının çok üzerindeki işi alan firma, haliyle işi tamamlayamıyor, yarım bırakıyor.
Bu durumda ne beklersiniz? 
Bu firmanın ceza ödemesini beklersiniz değil mi?
Sayıştay’ın incelemesinde anlaşılıyor ki; 
Bırakın ceza ödemeyi, 
Bu firma, milletin hazinesinden 45 milyon lira tazminat alıyor.
Kasasında 1 milyon lira yokken, 1,3 milyarlık iş alıyor. 
Yapmadığı işin sonunda da, kasasında 45 milyon lira oluyor.
Böyle bir garabet olur mu?
Eşe, doşta, yandaşa milyonları dağıt,
Ama geçinemeyen vatandaşa gelince “sabır”, 
“Eve ekmek götüremiyorum.” diyen dar gelirliye gelince, 
“Askıda ekmek kampanyası…”
Böyle vicdansızlık olur mu?

Aziz Milletim;
Millet İttifakı belediyelerinin başlattığı askıda ekmek uygulaması, 
zaten geleneğimizde olan bir uygulama.
Ama öyle ortalıkta yerde, parti logolu askı yaptırarak değil, 
fırında, usturupluca yapılan bir uygulama.
Bunlar artık milletimize o kadar yabancılaşmış ki, askıda ekmeği bile düzgün yapamıyorlar.
Ancak asıl dikkat edilmesi gereken gerçek şu:
Hem ekonomi uçuyor deyip, hem de askıda ekmek kampanyası başlatıyorsanız, 
biriniz yalan söylüyor demektir.
Ya “uçuyoruz” diyen yalan söylüyor, ya da “sabır” diyen yalan söylüyor.
Ya “Bu Damat Bakan çok iyi, onunla gurur duyuyoruz.” diyen yalan söylüyor, 
ya da “Askıda ekmek kampanyası başlatıyoruz.” diyen yalan söylüyor.
Ne var ki, yalanlar artık dikiş tutmuyor, 
milletimiz o yalanı, bizzat yaşayarak görüyor…

Değerli milletvekilleri;
Biliyorsunuz Sayın Erdoğan, müjdelerini hep sıkıştığı anlara saklar…
Nitekim Cumartesi günü, geminin güvertesine çıktı, 
Ve 85 miyar metreküplük yeni bir doğal gaz keşfinin müjdesini verdi…
Biz, Türkiye’nin bir metreküp kaynak bulmasından bile mutlu oluruz.
Milletimizin yararına olan her keşfi, sevinçle karşılarız.
Ama artık sıktı be kardeşim…
Sıkıştıkça “Gaz bulup”, zor durumdaki vatandaşın, 
kendinizce “gazını almaya çalışmanız”, artık sıktı.
Havalar soğuyor. 
Millet daha fazla doğalgaz yakmaya başlayacak. 
Bir yandan doğalgaz bulduk diye caka satıyorsunuz, 
diğer yandan faturalara zammı bindiriyorsunuz.
Milletin umutlarıyla oynamayın artık.
Millet sizden doğalgaz faturasına çözüm istiyor, siz anca gemi üzerinde poz veriyorsunuz.
Hayaller, doğalgazla zengin olmuş Türkiye; 
Gerçekler, askıda ekmek kampanyası…

Dava arkadaşlarım;
Türkiye’nin, gençlerin ihtiyaçlarına dair plan ve projelere ihtiyacı var. 
İşsizlerimize, geçim sıkıntısı çeken vatandaşlarımıza dair çözümlere ihtiyacı var.
Ama bunları umursamayan iktidar, 
kaynaklarımızı eşi dostu ihya etmek için harcamaya, 
milletin parasını saçıp, savurmaya devam ediyor.
Bakın, geçtiğimiz Cumartesi günü, Türkiye’nin 2021 Yılı Bütçesi meclise sunuldu. 
Peki bu bütçede ne var? 
Mesela bu bütçede, 14 yıl öncesinin kişi başı gelirine dönüş var.
Mesela bu bütçede, sarayın ve devlet dairelerinin şatafatı ziyadesiyle varken,
işçi emeklisi için makyajlı enflasyon kadar, 
memurlar ve emeklileri için yüzde 3+3 zam var…
Görünen o ki; 
yeni yılda da millet sabretmeye devam ederken, 
Millete “sabır” tavsiye edenler, lüküs hayatlarını devam ettirecekler.
Mesela bu bütçede faiz var, yandaş müteahhitlere ödemeler var.
2020 yılında 137 milyar lira olan faiz ödemeleri, 
yeni bütçede, yüzde 31 artışla 180 milyar lira olarak öngörülüyor. 
Yolcu, araç geçişi, hasta garantileri için yandaş müteahhitlere yapılacak ödemeler artarak devam ediyor.
Ez cümle bu bütçenin özeti, o meşhur şarkının sözleri gibi;
“Çekerim turnam sineye, derdi sineye;
Bu yıl bize gülmek haram, belki seneye.”

Değerli milletvekilleri;
Sayın Erdoğan’ın sıkıştığı anlardaki bir başka alışkanlığı da,
Cumhuriyet’e ve kurucu değerlerimize saldırmaktır.
Cumartesi günkü müjde yetmemiş olacak ki;
Kendisi dün de, bir üniversite açılışında yaptığı konuşmada,
Makamını ve sahip olduğu her şeyi borçlu olduğu Cumhuriyetimize, laf etmeden duramadı.
Eğitim sisteminden bahsederken dedi ki;
“En çarpığından batı taklitçiliği Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır.”
Neymiş; 
Cumhuriyet, bu çarpık batıcı anlayışı, faşist yöntemlerle dayatmış…
Kendine gel Sayın Erdoğan!
Beğenmediğin o Cumhuriyet, dünyanın alkışladığı bir kalkınma hamlesi, 
bir medeniyet öyküsüdür.
Elbette eksikleri vardır, ama böyle bir tarifi hak edecek kadar basit bir iş değildir.
Hele; 
Cumhuriyet’in eğitim hamlesine söz söylemek, 
senin gibi, 18 yıllık iktidarı boyunca, bakan üstüne bakan atayıp,
defalarca eğitim sistemiyle oynamasına rağmen, hala bir yol bulamayan birinin,
haddi de değildir, hakkı da değildir.
Kalkmış, yıkılmış bir ülkeden, 
Türkiye Cumhuriyeti’ni doğurmuş iradeye saygısızlık ediyorsun.
Ayıptır ayıp!

Aziz milletim;
Cumhuriyetin eğitim anlayışına laf ederken, oturup hiç düşünmüyorlar, 
“Biz ne yaptık, neyi yapamadık?” demiyorlar.
Apartmanlarda üniversiteler açtırmayı, büyük eğitim hamlesi diye pazarlayan bir zihniyetin, 
Covid-19 sürecindeki performansı bu muhasebenin yapılmadığının en büyük göstergesi.
Aileler endişeli.
Salgınla birlikte eğitim sistemimizde bulunan mevcut eşitsizlikler daha da derinleşmiş durumda. 
Pandemiden önce, eğitime erişim ve fırsat eşitliğinde var olan adaletsizliklere, 
bu defa da, uzaktan eğitime ulaşamayan öğrenciler sorunu eklendi. 
Milli Eğitim Bakanı 1,5 milyon diyor ama, yaklaşık 6 milyon öğrencimizin, 
uzaktan eğitim için televizyon, bilgisayar veya tableti yok. 
Bazı yerleşim birimlerinde internet bağlantısı dahi bulunmuyor. 
Geçim darlığı çeken, çok çocuklu ailelerin, 
farklı sınıflarda bulunan çocuklarının tek televizyondan EBA’yı, 
veya tek bilgisayardan uzaktan eğitim dersini izlemeleri mümkün değil. 
Uzaktan eğitim en çok dar gelirli vatandaşımızın evladını vurdu. 
Bir yanda, 
dadılar, bakıcılar, öğretmenler tutanların, 
her türlü teknolojik imkana sahip olanların çocukları; 
Diğer yanda, 
salgından dolayı işsiz kalıp evine ekmek götüremeyenlerin, 
telefonunda bile interneti olmayanların çocukları… 
Öğrenme uçurumu derinleşti de derinleşti.
Bir zamanlar, eğitimde büyük atılım diye pazarladıkları bir proje vardı, hatırlar mısınız? 
Fatih Projesi.
Milyarlarca lira harcadılar. 
Aslında milyarlarca lirayı çöpe attılar.
Yüzyıllık eğitim projesi dedikleri Fatih Projesi’nden geriye, 
evlerde çekmecelere atılmış tabletler, zengin olan yandaşlar kaldı.
İktidara soruyorum;
İhalesiz iş verip, boş kasasını doldurduğunuz yandaş firmalara giden paralar, 
en çok ihtiyaç duydukları bu salgın günlerinde, 
zorluk çeken öğrencilerimize derman olamaz mıydı?
Varlık içinde yaşayıp yokluğu görmeyenler; 
unutmayın ki, bu vurdumduymazlıkla bir neslin felaketine sebep oluyorsunuz. 
Bir neslin ve bu ülkenin geleceğini karartıyorsunuz.

Dava arkadaşlarım;
İktidarın iş bilmezliği yüzünden, 
yandaş sevdası yüzünden, 
olan yine dar gelirli vatandaşımızın evladına oldu, 
Aziz öğretmenimize oldu.
Kahramanmaraş’ta edebiyat öğretmeni Aziz Serin, 
uzaktan eğitim yaparken, internette yaşadığı sorun nedeniyle, 
öğrencilerine ders anlatabilmek için çıktığı tepede, 
kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. 
Aziz öğretmeni bu millet rahmetle ve minnetle anacak.
Ruhu şad olsun.
İyi bir eğitimin anahtarı, iyi yetişmiş, işini kutsal bilen öğretmenlerdir.
Ama maalesef Ak Parti, öğretmenlerimiz için hiçbir gayret göstermedi. 
Özlük haklarını iyileştirmedi.
3600 ek gösterge sözü vermesine rağmen yapmadı. 
Niteliklerini geliştirmeyi zaten geçtim,
Atanamayan on binlerce öğretmen adayımız var. 
El üstünde tutulmaları gerekirken, inatla ve ısrarla mağdur edilen öğretmenlerimiz var.
Biliyorsunuz, grup toplantımızın bir bölümünde kürsüyü, 
gerçek sahibine, yani milletimize bırakıyoruz.
Devletin televizyonu, vergileriyle ayakta durduğu milletinin sesini kıssa da, 
biz bu gelenekten taviz vermeyeceğiz.
Bugün atanamayan öğretmenlerimizden, 
2019 KPSS mağdurlarından bir kardeşimiz, 
Türkay Türkmen aramızda…
Buyur sevgili öğretmen kardeşim, kürsü senindir.

Teşekkür ediyorum Türkaycığım.
İYİ Parti iktidarında öğretmenlerimizin hem motivasyonlarını, 
hem de niteliklerini artırmak öncelikli hedefimiz olacak.
Onları, doğru bir planlamayla atayarak, 
hem öğretmen açığımızı kapatacağız, 
hem de gençlerimizin iş sahibi olmasını sağlayacağız.
Dava arkadaşlarım;
Türkiye’yi eğitimde 21’inci yüzyıla taşımak için, 
Eğitimi merkeze koyan, kalkınma odaklı sağlam bir vizyon, 
bu vizyonu uygulamaya koyacak yetkin kadrolar,
Ve aynı zamanda ülkesinin geleceğini önceleyen, milletini önceleyen, bir siyasi irade gerekir.
Vizyonları betondan ibaret, kadroları çapsız, öncelikleri de eşi dostu zengin etmek olduğu için,
Arkadaşlar bina yapmayı eğitim için yeterli sanıyorlar.
Son 18 yılda sürekli değişen eğitim sistemi, yanlış ve keyfi uygulamalar, 
Türkiye için eğitimde felaketin kapısını araladı.
Dünya, Güney Kore’nin eğitim modelini konuşuyor.
Dünya, Finlandiya’nın kuralları yeniden yazan eğitim sistemini konuşuyor.
Dünya, ABD’nin yüksek eğitim kurumlarını konuşuyor.
Dünya, Hindistan’ın yazılıma yönelik eğitim modelini konuşuyor.
Ancak son 18 yıldır kimse, Türkiye’deki eğitimini konuşmuyor.
Çünkü, ortada konuşacak bir eğitim modelimiz yok.
Çağın gereksinimlerini bilmeden, zamanın ruhunu okumadan, 
bir eğitim sistemi inşa edilemez.
Bugün ülkelerin refahı, doğal kaynaklarından ziyade, 
inovasyon kapasiteleriyle ölçülüyor. 
Teknolojinin yarattığı bu değişim, küçük bir alana sıkışmış Hollanda’yı, 
tarımda dünya liderliğine taşırken; 
engin doğal kaynaklara sahip Venezüella’yı, 
açlığa sürükleyebiliyor.
İnovasyonun kaynağı, özgür düşünen bireylerdir, yani insandır.
İşte o nedenle, rekabetçi toplumların eğitim sistemlerinin en büyük hedefi de, 
inovasyon üretebilecek insanlar yetiştirmektir.
Geçen yüzyılda eğitim, siyasal ideolojileri yaymak adına, araç olarak kullanıldı.
Ancak 21’inci yüzyılın rekabetçi dünyası, bizi bambaşka bir eğitim sistemine yönlendiriyor. 
Kalıplar yerleştiren değil, kalıpları kıran,
Ezberleten değil, ezberleri bozan
Tek sesliliği değil, çok sesliliği değerli sayan bir eğitim sistemi…
Türkiye’deki eğitim sistemine baktığımızda, 
çağımızın gerektirdiği bu üç belirleyici unsuru bulamadığımız gibi,
tersine giden bir anlayış görüyoruz.
İşte eğitim sistemimizdeki bozukluğun kaynağı, bu anlayıştır.
Türkiye’nin Pisa testlerinde nal toplamasının sebebi;
İktidarın, özgür düşünen gençler yerine, 
Ak Parti’ye oy verecek gençler yetiştirme inadıdır. 

Aziz milletim;
Bizim için eğitim kalkınmanın itici gücüdür.
Bizim için eğitim, üreten Türkiye’nin anahtarıdır.
Bizim için eğitim, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’nin köşe taşıdır.
Türkiye’yi, en büyük ilk 10 ekonomiden biri haline getireceksek, 
öncelikle eğitimde ilk 10 arasına girmeliyiz.
Çünkü eğitimdeki sıramız, ekonomimizin geleceğidir.
Piyasaları takip etmeye gerek yok.
Kredi derecelendirme kuruluşlarına da gerek yok.
Türkiye’nin gelecekte varacağı noktayı bilmek istiyorsanız, 
eğitimdeki sıralamasına bakmanız yeterlidir. 
Eğer eğitimde 35’inci sıradaysanız, 
ekonominiz de 35’inci sıraya doğru gerileyecektir.
Ama eğitimde ilk 10 içinde yer alırsanız, 
ekonominiz de ilk 10 içine yer alacak şekilde gelişecektir.
Türkiye’de işsizlik sorunu kadar, mesleksizlik sorunu da var.
Ülkemizde maalesef, eğitimle istihdam ilişkisi kopuk. 
Maalesef piyasanın talep ettiği nitelikte insan yetiştiremeyen bir eğitim sistemimiz var. 
18 yıllık bir iktidarın, bu konuda adım atamaması, ülkemiz için büyük bir yıkım olmuştur. 
O nedenle, İYİ Parti iktidarında biz;
İlk iş, Milli Eğitim Şurası’nı toplayacağız.
Bilim insanlarıyla, sivil toplumla, ailelerle el ele verip eğitimi siyasi bir obje olmaktan kurtaracak, 
performans kriterlerini, bölgesel ihtiyaçları, farklılıkları dikkate alarak, 
eğitimi baştan sona yeniden planlayacağız.
Güçlü bir eğitim ve istihdam planlamasıyla,
gençlerimizin, piyasanın talep ettiği niteliklerle yetişmesini sağlayacağız. 
İşgücüne yeni katılacakların yanı sıra, mevcut işgücünün de niteliğini artırmak; 
gençlerimizi, piyasada geçerli meslek sahibi yapmak, bir numaralı önceliğimiz olacak.
Bu plan çerçevesinde, eğitim bütçesinin milli gelire oranını, en az iki katına çıkarıp, 
OECD ortalamasına yaklaştıracağız. 
Orta vadede, öğretmen ücretlerini arttırıp, 
tüm eğitim çalışanlarımızın ek göstergelerini 3600’e çıkaracağız.
Eğitim bütçesinden yatırımlarına ayrılan payı arttıracağız. 
Özel sektör, dini vakıflar ve cemaatlerle yapılan ve eğitimi ticarileştirmeyi hedefleyen, 
her türlü, ortak proje ve protokolleri iptal edeceğiz.
Eğitim fakültelerini tercih eden, yüksek puanlı öğrencilere, 
ayda 2000 lira burs sağlayacağız.
Üniversitelere, performansa dayalı ödenek tahsisine geçip, 
başarılı olan üniversitelerin kaynaklarını arttıracağız. 
Performans kriterlerini ve genel akademik başarı kriterlerini sağlayamayan üniversiteleri, 
kuruldukları bölgenin sektörel ihtiyaçlarıyla uyumlu, 
meslek yüksek okullarına ve teknoloji kampüslerine dönüştüreceğiz.
İlk ve orta öğretimdeki öğrencilerimizin gelişimlerini, 
zamanında tespit edecek bir altyapıyı, bakanlık bünyesinde geliştirip, 
çocuklarımızın karşılaşabileceği okula devam etmeme, yanlış alana yönelme gibi riskleri önleyeceğiz.

Aziz milletim,
Milli eğitime önem vermeyen, gençlerin dertlerini önemsemeyen yöneticilere rağmen, 
her türlü zorluk ve imkânsızlıkla, eğitim hayatını tamamlamış gençlerimizi tebrik ediyor, 
onları ayakta alkışlıyorum.
Sizler bizim gururumuz, Türk Milletinin umudusunuz!
“Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey” yok diyen bir anlayışla değil; 
“Herkes en kaliteli eğitim almalı, kimse işsiz kalmamalı.” düsturuyla yönetilen bir ülkede, yaşamayı hak ediyorsunuz.
Hiç merak etmeyin; 
Bunu birlikte başaracağız!
Biliyorum tablo kötü, sıkıntı büyük.
Ama inanın; 
Türkiye de bu sorunları aşacak kadar büyük.
Türkiye’nin imkanları var, kaynakları var, zenginliği var.
Zenginin çocuğu hangi haklara sahipse, tüm çocuklara aynı hakları vereceğiz.
İYİ Parti’nin adalet anlayışı budur.
İYİ Parti iktidarında, biz bunu başaracağız.
Hani biz çözümlerimizden bahsedince, hemen “Kaynak nerede?” diyorlar ya…
Ben size özetleyeyim;
İlköğretimde 5 bine yakın okulda, 5 milyon öğrenci eğitim görüyor.
Bu 5 bin okulu, özel okullar seviyesine çıkarmanın maliyeti, 
yıkıp yeniden inşa etsek bile, en fazla 15 milyar dolar tutuyor.
Yani Suriyeli sığınmacılara harcadığımız paranın üçte biri.
Özel okullar seviyesinde eğitim verebilmek için, 
en az 100.000 öğretmene daha ihtiyacımız var. 
Bunun yıllık maliyeti nedir biliyor musunuz?
Sadece 10 milyar lira.
Yani köprüler, otoyollar, havalimanları için müteahhitlere verilen garantilerin 10’da biri kadar…
En büyük kaynak, bu iktidarın yaptığı hataları yapmamaktır.
Türkiye’nin kaynakları 83 milyona kaliteli eğitim vermeye de yeter,
dünyanın en ileri bilim merkezleri kurmaya da yeter.
Türkiye’yi Pisa testlerinde ilk 10 içine sokmaya da yeter,
Türkiye’yi en büyük ilk 10 ekonomi arasında görmeye de yeter.
Sorun kaynaklarımızın olmaması değil, devleti yönetenlerin sorunlu olmasıdır.

Değerli dava arkadaşlarım;
Vakit yaklaşıyor.
Planlarımız ve projelerimizle geliyoruz.
Bırakın onlar ışıkları yakıp söndürmeye devam etsin, artık güneş doğuyor.
Kongre kongre, açılış açılış değil,
İlçe ilçe, köy köy, kapı kapı geziyoruz…
Bu hafta da inşallah, Kayseri ve Bolu’da olacağız.
Bizi göreve çağıran milletimize karşı sözümüz var;
“Umudumuz İYİ Parti’dir.” diyenlere karşı sorumluluğumuz var.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le,
Türkiye’yi, kayınpeder, damat ve küçük ortağın, el birliğiyle soktuğu bu sarmaldan çıkaracağız.
Milletimizi mutlu, devletimizi güçlü kılacağız.
Biz hazırız.
Milletimiz onayı verecek, sonra Türkiye’nin nasıl bir hızla düze çıktığını görecek.
Çünkü, Türkiye büyüktür.
Çünkü, Türkiye zengindir.
Çünkü Türk Milleti, her şeyin en iyisini hak eder.
Milletimizin hakkını, üç-beş iktidar zengininin cebinden alıp, gerçek sahibine vereceğiz.
Çünkü bizim bu dünyaya bırakacağımız mirasımız, 
ahlakımız, imanımız, milletimize ve ülkemize olan sadakatimizdir.
Toplantımızı şereflendiren sizlerden Allah razı olsun.
Mevki değil, millet sevdasına gönül verenlere selam olsun.
Koltuk değil, memleket davasına baş koyanlara selam olsun.
Sırt sırta, omuz omuza, Türkiye’nin dört bir yanında zalime kafa tutan İYİ’lere selam olsun.
Türkiye ümitsiz değil, 
artık İYİ Parti var, milletimiz emin olsun.
Sağ olun var olun,
Allah’a emanet olun.