31 Mayıs günü Türkiye'de toplumun 'psikolojisinin bozulduğu' bir gün oldu. Bebek'te iki kişinin kamusal alanda cinsel ilişkiye girmesi, Ortaköyde bir bankın üzerinde bir kişinin çırılçıplak güneşlenmesi, Manavgat'ta bir kadının çıplak yürümesi, Galata'da bir kişinin kendini yakması ve bu görüntü karşısında selfie çeken çift, Esenyurt'ta tacizci olduğu iddia edilen 'yabancı' uyruklu birine yönelik linç girişimi... Ardından bugün Esenyut E-5'te çıplak yürüyen kadın ve son olarak ortaya çıkan Ümranüye metrosunda cinsel ilişkiye giren çift.

Tüm bu olayların peş peşe yaşandığı 31 Mayıs 2022 kimi sosyal medya kullanıcılarına göre "ülkenin raydan çıktığı gün" oldu, kimilerine göre ise başka ülkelerde yıllarca tartışılacak olayların tek bir güne sıkışıp ertesi gün unutulacağı sıradan bir Türkiye manzarası kesitiydi.

Türk Psikologlar Derneği'nin Afet ve Travma Çalışmaları Birimi'nden Klinik Psikolog Çağay Dürü'ye göre ise bu olaylar Türkiye'de bir süredir yaşanan toplumsal sıkıntıların bireyler üzerindeki dışavurumuna işaret ediyor. Dürü "Birinin psikolojik bozukluğu vardı demek toplumu bu olaylardan aklamaz" dedi.

Bebek'te kamusal alanda cinsel ilişkiye giren ve görüntüleri sosyal medyada infial yaratan iki kişiden birinin akıl sağlığının yerinde olmadığı belirtilmiş ve akıl hastanesine sevki sağlanmıştı.

İstanbul Valiliği'nden yapılan açıklamada diğer şüphelinin ise cezaevinden izinli çıktığı belirtilmiş, uyuşturucu kullanmak ve çocuk istismarı gibi 11 suçtan kaydının bulunduğu ifade edilmiş ve şüpheli olayın ardından "cinsel saldırı" ve "hayasızca hareketler" suçlamasıyla nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanmıştı.

Bebek'te bir bank üzerinde çıplak şekilde güneşlenen kişinin de suç kaydı bulunan bir şizofreni hastası olduğu belirtilmiş, benzer şekilde Avcılar ve Manavgat'ta çıplak dolaşan iki kadının da akli dengelerinin yerinde olmadığı yönünde açıklamalar yapılmıştı.

Galata Kulesi önünde herkesin içinde üzerine tiner döküp kendini ateşe veren kişinin de psikolojik sorunları olduğu ileri sürülmüştü.

Psikolog Dürü, "Psikolojik bozukluklar ya da sıkıntılar toplumdan bağımsız bir şey değildir. Birey uzayda yaşamıyor, uzayda bir psikolojik rahatsızlık geliştirmiyor" dedi.

Dürü, sözlerini şu şekilde:

"Psikolojik rahatsızlıklar toplumun katkısıyla ortaya çıkıyor. Bireyin psikolojik rahatsızlığında toplumun da payı vardır, ailenin de, çevrenin de rolü vardır. Bu bilimsel olarak bilinen bir şey.

"Bunları bireysel, münferit birer olay diye adlandırmak ve meseleye böyle bakmak bu sorunları daha da çözümsüz hale getiriyor. Ortada toplumsal bir sorun olduğunu, kimsenin birbirinden bağımsız olmadığını, herkesin birbirinden etkilendiğini görmek gerekiyor."

EKONOMİK VE SİYASİ KRİZ

Dürü, sayıları giderek artan bu olayların görülmesinde belli başlı bazı faktörlerin de etkili olduğu görüşünde:

"Ekonomik kriz, siyasi kriz, belki özgürlüklerin her anlamda daraltıldığı bir süreçten geçilmesi, kurumların işlevsiz hale gelmesi, basının medyanın içinde bulunduğu durum, bu meseleleri ele alış biçimlerinin gerçeklerden kopuk olması… Bunların hepsini birer faktör olarak düşünmeliyiz."

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre Nisan ayında Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yüzde 7,25 artarken enflasyon yıllık bazda yüzde 69,97 yükselmişti. Gıda enflasyonu yüzde 89,1 olarak açıklanmış, Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) de bu hafta alkollü içeceklerde yüzde 25, sigarada ise yüzde 10 oranında arttırılmıştı.

Yine TÜİK'in 16 Mayıs'ta açıkladığı verilere göre de mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 11,4 seviyesinde gerçekleşmiş, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2022 yılı birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre 50 bin kişi artarak 3 milyon 845 bin kişi olmuştu. Genç nüfusta işsizlik oranının ise yüzde 21,1 seviyesinde olduğu belirtilmişti.

PANDEMİ ETKİSİ

Ayrıca pandemi sürecinin toplumun psikolojisini olumsuz etkilediği yönünde çalışmalar da mevcut.

Haziran 2021'de yayımlanan "COVID-19 ve Ruh Sağlığı: Güncel Araştırmalar Bize Ne Gösteriyor?" başlıklı akademik çalışmada şu tespitlerde bulunuluyor:

"Pandemi döneminde genel popülasyonla yapılan büyük örneklemli çalışmalar ve meta-analizlerin sonuçlarına göre; anksiyete görülme oranının yüzde 20-31, depresyon yüzde 17-33, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yüzde 23-37, uyku bozuklukları yüzde 7-40 ve uyum bozukluğunun yüzde 22 olduğu bildirilmiştir.

"12 ülkede yapılan, halen psikiyatrik bozukluğu bulunan bireylerin durumlarını araştıran bir çalışmada katılımcılarının yaklaşık yarısının ruhsal iyilik halinde kötüleşme olduğu bildirilmiştir."

Klinik Psikolog Çağay Dürü, pandeminin sosyal ilişkileri çok zedelediğini, toplumsal dayanışmayı olumsuz etkilediğini ve bugün bireylerde görülen psikolojik sorunların bundan bağımsız da düşünülmemesi gerektiğini söylüyor:

"Pandemi hem ekonomik hem sosyal olarak kendisini gösterdi. İlişkiler koptu çünkü toplumsal doku zedelendi. Bunun üzerinde bir de ekonomik sorunlar gelince bireylerin stres düzeyi arttı.

"Böyle olduğu zaman bu tür toplumun garipseyeceği, tuhaf görünen saldırganlıklar da kendine yönelik ya da ötekilere yönelik saldırganlıklar da kendini göstermeye başlıyor.

"Politik ortam hem ekonomik hem de sosyal konularda gerek iktidarı gerek muhalefetiyle şu anda çözüm üretmekten çok uzak. Bu da insanları çaresiz bırakıyor ve stres düzeylerini yükseltiyor. Belirsizlikler ülkenin geleceğine dair stres düzeyini yükseltiyor. Seçim dönemine girilince belirsizliklerin artmasıyla stres düzeyi de tırmanacaktır."

ÖTEKİLEŞTİRME

Bu olayların ardından sosyal medyada gözlemlenen bir durum da faillerin "yabancı" ya da "mülteci" oldukları yönündeki iddiaların dile getirilmesi oldu.

Dürü, bu bağlamda da bir ötekileştirme yaşandığı görüşünde:

"Bu tür durumlar kişide içsel bir kaygıyı ortaya çıkarır. Kendini yakan biri, birini taciz eden biri, intihar eden biri, uluorta cinsellik yaşayan biri içsel olarak o kadar büyük bir kaygı ortaya çıkarır ki kişi bunu yapma potansiyeli olan kendi içindeki tarafını bir başkasına yansıtır.

"Bu bir başkası, bu 'öteki' de daha çok yabancı, kültürünü bilmediği, onu korkutan mülteciler veya başka azınlıklar olur. Onları hedef tahtası haline getirir. Oysa bu potansiyel hepimizde var."

Peki eğer toplum hastalandıysa tedavisi nasıl mümkün olacak? Henüz bütün bir toplumun hasta olduğunu söylemenin iddialı olacağını belirten Dürü, tedavinin ise meseleleri açıkça konuşabilmekten geçtiğini belirtiyor:

"Meselelerin üzerinde açıklıkla konuşarak, hiçbir sansür uygulamadan, empati kurarak saldırganın, kendini yakanın, taciz edenin aynı zamanda bizim de olduğumuzu, toplumun bütünün bu potansiyeli taşıdığını düşünerek bu tedaviye başlayacağız. Ancak o zaman kendi içimizden bir yola çıkarak bir hesaplaşma içine girebiliriz.

"Kendini yakan vatandaş kimse onu dinlemediği için kendini yakıyor. Biri bir yerlerde kendini yakıyorsa, toplum da aslında kendini bir yerlerde yakıyor diye düşünebiliriz. Bu potansiyelin toplumda da olduğunu düşünebiliriz. Hele ki bu olaylar bu kadar sıklaştığına göre…"

Kaynak: BBC Türkçe