AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu toplantısının ardından konuştu ve şunları söyledi:

* Boğaziçi Üniversitesi'ndeki olaylarla ilgili olarak çeşitli devletlerin açıklamalarını yakından takip ediyoruz. Bu açıklamalarda Türkiye'nin egemenlik hakkına dönük olarak hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz bir takım cümleler oluyor. Genelde kendi ülkeleriyle ilgili detaylı anlayış bekleyenler, bizim ülkemizdekilerle ilgili kaba saba açıklama yapmakla yetiniyorlar. Biz bu tepkileri verdiğimiz zaman, insan hakları konusu evrensel bir konudur diyorlar. İnsan hakları konusundaki hassasiyetimizle ilgili bir sorgulamayı bunların yapabileceği bir durumu değerlendirmiyoruz. Atanmış bir yöneticiyi biz yönetici olarak kabul etmiyoruz ifadesinin ötesinde, fiziki engelleme, üniversite yönetimini çalıştırmama gibi bir duruma gelince güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu olacaktır. Demokratik protesto hakkı aşıldı.

* Boğaziçi Üniversitemiz göz bebeğimiz bir üniversite. Demokratik protesto hakkı taleplerinizi mercilere iletmek için kullanılır. Şunu da görüyoruz, en son yayınlanan bir bildiride gördüğümüz gibi; meselenin atanan kişinin değerlendirilmesiyle ilgili tartışma olduğunu görüyoruz. Atanan rektör bizden önceki uygulamaların bazılarında olduğu gibi, başka bir partinin parti meclisi üyesi olsaydı, ya da aktif olarak danışmanlık yapan birisi olsaydı ve atansaydı bazı kesimlerin bu eleştirileri ortaya koymayacağını öngörmek mümkün. Burada demokratik protesto hakkı, demokratik eleştiriyle eylemin bir şiddete veya oradaki öğrencilerin eğitim-öğretim hayatını engellemesine, terörle iltisaklı grupların bu işlerin içine girmesi gibi meselelere hassas olmak gerekir.

* Burada tabi bu tip meselelerde herkesin sağ duyulu olması gerekir. Grupların sızması konusunda, işte valilik açıklama yapıyor kimler hangi eylemlere katılmış, bunların iltisakları nedir gibisinden... Burada sağ duyu ile hareket etmek zorunludur.

TWITTER'IN SANSÜR KARARLARI

* Sosyal medya şirketleri birer özgürlük mecrası olarak ortaya çıktılar ama şimdi kafalarına göre yargı kararı olmadan keyfi kararlarla kamu otoritesi gibi davranıyorlar. PKK yöneticilerinin hesaplarına resmi onay verirken, mavi onay verirken KKTC yöneticileri niçin bundan mahrum kalıyor? Diyarbakır annelerini anlatan Twitter hesabı engellendi. Buradaki keyfi kararın arkasındaki ilkeler nedir? Hiçbir şekilde böyle bir şey gözükmüyor. Peygamberimize, Müslümanlara dönük nefret suçu olan tweetleri niçin engellemiyorsunuz? Hangi mahkeme kararıyla ya da hangi ilkelerle hareket ediyorsunuz? Bunların net bir şekilde bilinmesi lazım. Sosyal medya ulusal iradeleri aşan, kavga eden, hukukla kavga eden bir mekanizmaya dönüştü. Bu arkasından bir dijital faşizm, diktatörlük getirecektir. Burada bu kriz alanına daha çok olumsuz katkıda bulunmak yerine mantıklı ve ilkeli bir yaklaşım getirmek gerekir. Hele KKTC'deki bazı yöneticilerinin hesaplarına yapılan muamelenin mantığı nedir?

* (Yeni anayasa çalışmaları gündemde. MHP'den destek açıklaması geldi. Diğer partilerle temas olacak mı?) Zaman zaman Meclis Başkanları bu inisiyatifi aldılar. 2017'de benim de başında olduğum bir AK Parti heyeti partilerin hepsini ziyaret etmiştik. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Millete verilmiş bir yetki milletten geri alınamaz. O zaman da Başbakan da seçildiği için onun ülkeye yaratacağı sıkıntılar herkesin ortak noktasıydı. Cumhurbaşkanı makamının halk tarafından seçilmesinden sonra artık Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş zorunlu hale geldi. Düşünülmesi gereken şey şudur. Çeşitli yerlerde çeşitli eleştiriler, gündemler oluyor.

* Tabi ki her zaman bu konularda tek başımıza yapacak gücümüz olsa bile en geniş uzlaşmayı biz arzu ederiz. Çünkü anayasa nihayetinde hukuki bir metin olsa da devletin kurucu belgesi olan bir metindir. Nesilleri geleceğe taşıyan, bir bakıma gelecek dönemlerin nüfus cüzdanı niteliğindedir. Buna herkesin pozitif katkı yapması gerekir. Ama bu daha ifade edilir edilmez, maalesef bir CHP genel başkan yardımcısı 'biz masaya oturmayız, bunun arkasında böyle bir şey var' dedi. Herkes Türkiye'de darbe anayasasından yakınır, fakat sivil siyaset sıfırdan bir anayasa yapma şeklindeki mükellefiyetini yerine getirememiştir.

* Gelecek nesillere yeni bir anayasa borcumuz vardır. Orası düzeltilmiş bir anayasa yapmanın ötesinde, Türkiye'nin anayasal birikimi vardır. Yetkin hukukçuları vardır. Örneğin biz çok uzun yıllar boyunca anayasayla ilgili toplantılar yaptık.

* Siyaset yapan herkesin vatandaşlarımıza, ülkemize yeni anayasa borcu vardır. Elimize geçen bu fırsatı en duyarlı, hassas şekilde değerlendirmemiz sağlıklı olacaktır diye düşünüyorum.