Türkoğlu! Meshuliyet ayrı, meşguliyet ayrı. İkisi arasındaki farkı bilmeden yaptığın her işin neticesi ortada. Günler zorken aksi gibi yıllar da bir o kadar çabuk geçiyor. Dön bak istersen, sen bunu okurken dünün tarihi neydi? Dün mü yakın yarın mı? Soruları çoğaltayım mı?

Bunları yazıyorum çünkü "Devlet kağnı arabasıyla tavşan yakalar." sözünü iyi anlamak icap eder. Yüzündeki gülüşün farkındayım, böylelikle sonuç kısmını da şimdiden anladığını varsayıyorum fakat yine de muhatabına delil olsun diye kelimeleri kendime şahit etmeye devam edeceğim. Unutma, şehitlikle şahitlik kardeştir. Bu kısım cepte, buraya döneceğiz.

Yarmasın yarçımasın bürokrasimizin güzide memurları en son hangi konuda devlet adamlığı meshuliyetinin ağırlığıyla bir karar verdiler hatırımda değil, velakin meşguliyetlerine ne kadar sövsek o kadar az kalır. Şimdinin meselesi değil bu, saymaya kalksak en az üç yüzyıl. Peşinen cevap vereyim, şüphesiz Türk'ün devleti büyüktür, kangren olacak kadar da aciz değildir.

"Yahu tamam da bu ne iş öyleyse?" Diye sorduysan güzel yerdesin. Sabreden derviş...

Kağnı arabası kardeşim, kağnı arabası! Mesele sadece tavşanı yakalamak değil, yolda saban sürmek. Tavşanın kazanı çoktan kuruldu zaten, odunu atıldı, ateşi yakıldı, sofraya pay bile edildi. Biz iyisi mi yola dönelim.

Var oluşunun sorumluluğu senle Âlemlerin Rabbi arasında, o kısım bizi ilgilendirmez. Ancak yok oluşunda bir hikmet olmayacaksa yan ağla dön ağla. Yokken, var olmaya devam etmek esas kıymet. Şehitlik ve şahitliğin kardeşlik bağı da buradan. Kimileri şehit kimileri şahit olacak, yalnız benden demesi; şehit şahitten hakkını ister. Dolayısıyla çok çalışman, okuman, düşünmen, fikretmen ve zikretmen şart.

Aman dikkat et doymayan gözüne toprak dolacak, dünya malı dünyada kalacak. Canının kıymeti de devletin ve milletin için ne feda ettiysen onunla tartılacak.

Aslanım! Yükümüz ağır, yolumuz uzun, ömrümüz kısa. Meshul değil de meşgul olursan, ne şahit bulursun ne de şehit olursun.
Sonra yan ağla dön ağla...