23 Haziran’da vatandaşın Binali Yıldırım’a oy vermesini arzu eden bir köşe yazarı, oturmuş şunları yazmış:
İstanbul’a Haçlı seferi başlatıldı.
İstanbul’a el koyma planları söz konusu...
Dışarıdan büyük saldırı var.
İçeriden büyük ihanet var.
Ben Binali Yıldırım’ın yerinde olsam...
Ne Haçlısı kardeşim, ne seferi?
Ne saldırısı kardeşim, ne ihaneti?
Altı üstü bir belediye seçimi yapıyoruz kardeşim, kafayı mı yedin sen?
Ne demek İstanbul’a el koyma falan kardeşim, halkın tercihine saygı duysana...
Falan diye çıkışırım bu köşe yazarına...
Ardından da...
“Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin! Ben bu arkadaşla mutabık değilim! Ona göre” demeyi asla ihmal etmem.
İKİSİNİN YOLU DA FAŞİZME ÇIKAR
“HER şey güzel olacak” diyen sanatçıları fişlemek ile “Her şey güzel olacak” demeyen sanatçıları fişlemek arasında zerre fark yoktur.
İlkinde doğrudan faşizme yöneliş vardır.
İkincisinde ise söyletme mecburiyeti açısından faşizme yöneliş vardır.
Yani son tahlilde...
İkisinin de yolu faşizme çıkar.
PUSUCU ALÇAKLAR
YAVUZ Selim Demirağ, 15 Temmuz’dan yıllar önce FETÖ’nün asker içindeki yapılanmasının kitabını yazmış bir gazeteci.
Yeniçağ gazetesinde yazılar yazıyor.
Hoşgörüsüyle bilinen bir meslektaşımız.
İşte bu gazeteciye alçakça pusu kuruldu.
Katıldığı bir televizyon programının ardından...
Sahte plakalı bir araçla geldiler, sopalarla saldırdılar, acımasızca vurdular.
Yavuz Selim Demirağ’a geçmiş olsun dileklerimi yollarken çok gür bir seda ile ilgililere sesleniyorum:
Bulun bu alçakları!
MAYMUNLAR CEHENNEMİ
ABDÜLKADİR Nişancı...
Anadolu Ajansı’nda çalışan emekçi kardeşimiz...
Muhabir.
Bayburt’ta Soğanlı Dağı’ndaki yol açma çalışmasını izlerken uçurumdan düştü.
Ekmek parasının peşindeki kardeşimiz Abdülkadir’e, sırf Anadolu Ajansı’nda çalışıyor diye sosyal medyada edilmedik beddua, edilmedik hakaret kalmadı.
Üstelik bunu yapanların kahir ekseriyeti güya medeni, güya insancıl, güya barışçıl tipler!