“Hakikat Sonrası”nı anlamak için…

Abone Ol

Tarihin hiçbir döneminde, yalan ve manipülasyon böylesi uzun süreli kendine yer bulamamıştı. Hakikat"in temsili günümüzde can çekişiyor. Post-truth ya da “hakikat sonrası” diye tanımlanan bu çağda, hakikatin ortak nesnel deliller yerine bir takım duygu ve inançlarla belirleniyor oluşu, insanları gerçeklikten koparıyor.

İngiltere’de, 2016 Haziran ayında alınan Brexit kararı ve kasım ayında ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesinin ardından yılın kelimesi olarak hayatımıza giren "post truth" kavramı Türkçe’ye çevrilirken "hakikat sonrası" ve "hakikatin önemsizleşmesi" olarak çevrilmekte. Post Truth kavramı ilk kez 1992 yılında aslında bir oyun ve senaryo yazarı olan Steve Tesich tarafından “Yalanların Hükümeti” makalesinde kullanılmıştı.

The Nation dergisinde kaleme ele alınan yazıda Steve Tesich, Richard Nixon ve Ronald Regaan dönemindeki politikalara atıf yaparak bu kavramı temellendirmeye çalışır.

Nixon döneminde Watergate Sendromu olarak adlandırdığı bir durumdan bahseder. Bu dönemlerde halkın gerçeği duymak istemediğini, kendi ülkelerinin güçsüzlüğünü, zayıflığını duymaktansa yalanı duymak istediğini belirtir.

Kamusal tartışmada hakikat, çağımızın gelişmeleriyle, yeni bir şekilde görmezden geliniyor. 2000'li yıllardan itibaren kamusal alanda hakikat ve hakikat sonrası konusunda pek çok tartışma yaşandı. Siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişmeler, yeni medya teknolojilerinin hız kesmeyen etkisi, "hakikat sonrası" bir çağda yaşadığımız iddialarının gündemi kaplamasına neden oldu. 

Hakikat Sonrası: Siyaset Bilimi - Medya - Felsefe - Uluslararası İlişkiler

Nika Yayınevi tarafından yayınlanan “Hakikat Sonrası: Siyaset Bilimi - Medya - Felsefe - Uluslararası İlişkiler” adlı derleme bu anlamda bize önemli projeksiyonlar sunuyor. Derlemede, siyaset, felsefe, medya ve uluslararası ilişkiler alanlarında, hakikatin ve "hakikat sonrası" çağın ne olduğuna dair esaslı tartışmalar yürütülürken, aynı zamanda, yaşadığımız "karanlık çağ"dan çıkış için kapılar aralanmaya çabalanıyor. 

Kitaba katkıda bulunan yazarlar, hakikat sonrası çağda siyasetin izlediği seyri, çağda felsefede yeni bir etiko-politiğin imkânlarını, göçmenler ve hakikatin yeniden kuruluşunu, insan hakları ve hakikat sonrası çağın bireyini, yalan haberin önlenemez yükselişini, popülizme suç ortaklığı yapan medyanın hali pür melalini, popülist söylem olarak komplo teorilerinin yaygın hale gelişini ve bunun gibi dikkat çekici konuları tartışıyor.