Batı Azerbaycan Topluluğu ve “Azerbaycan - Türkiye Evi” Birliği tarafından ortaklaşa olarak Ankara'da “İnsan haklarının üstünlüğünün önemli koşulu olarak Batı Azerbaycan'a geri dönüş” konulu uluslararası konferansa düzenlendi.
Azerbaycan Cumhuriyeti Sivil Toplum Örgütlerine Devlet Desteği Ajansı, Batı Azerbaycan Topluluğu, Azerbaycan Türk Kadınlar Birliği ve Azerbaycan-Türkiye Evi iş birliğinde gerçekleşen etkinlik, Ermenistan cephesinde sert bir diplomatik tepkiyle karşılaştı.
Toplantıda okunan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in mesajında “Batı Azerbaycan” ifadesinin yeniden dile getirilmesi üzerine, Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ani Badalyan şu açıklamayı yaptı:
“Ermenistan Cumhuriyeti topraklarında ‘Batı Azerbaycan’ yoktur. Batı Azerbaycan, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin batı bölgeleridir.”
Bu açıklama, tarihi gerçeklerin ve uluslararası hukukun inkârı niteliğinde olup, bölgesel barış çabalarına zarar vermektedir. Oysa 20. yüzyılın başlarına kadar Zengezur, Göyçe, İrevan ve Ağbaba gibi kadim Türk yurtlarında Azerbaycan Türkleri yüzlerce yıl boyunca yaşamış; bu bölgeler, kültürel hafızamızın ayrılmaz parçası olmuştur.
Ankara Konferansı: Uluslararası Duyarlılığı Yükselten Dönüm Noktası
Ankara’daki bu konferans, Batı Azerbaycanlıların barışçıl geri dönüş talebini meşru zeminde dile getiren en güçlü platformlardan biri oldu. Toplantıda ifade edilen taleplerin hiçbirisi bir başka ülkenin toprak bütünlüğüne tehdit değil, insan haklarına ve uluslararası hukuka dayalı bir adalet arayışıydı.
Cumhurbaşkanı Aliyev’in mesajında net bir şekilde vurgulanan husus da buydu: “Batı Azerbaycanlıların doğdukları yerlere onurlu ve güvenli bir şekilde dönmesi, sadece Azerbaycan’ın değil, evrensel insanlık hukukunun da gereğidir.”
Toplantının Ardından Uluslararası Yankılar
Ankara’daki buluşma yalnızca Azerbaycan ve Türkiye arasında değil, Türk dünyası ve ötesinde de geniş yankı uyandırdı. Avrupa’dan Orta Asya’ya, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve medya mensupları bu çağrının önemini vurguladı. Konferans sonunda kabul edilen bildiride, Batı Azerbaycanlıların geri dönüş süreciyle ilgili uluslararası kurumların sorumluluk üstlenmesi gerektiği çağrısı yapıldı.
Bu bildirge, sadece geçmişin değil, geleceğin de inşasına yönelik önemli bir diplomatik adımdı.
Bir Toprak Talebi Değil, Bir Evlat Edasıyla Toprağa Dönüş Hakkı
Ermenistan’ın verdiği tepki, meselenin ne denli derin bir tarihi travmayı barındırdığını ve bu travmanın üzerini örtme çabasının hâlâ sürdüğünü göstermektedir. Ancak biz, bu meseleye sadece siyasi değil; vicdani, insani ve hukuki bir pencereden bakıyoruz.
“Batı Azerbaycan” bir hayalin, bir siyasi planın adı değil; çocukluk anılarının, dedelerin mezarlarının, köy camilerinin, çınar gölgelerinin adıdır. Oradan sürülen her aile, o topraklara kendi adıyla, sesiyle, duasıyla bağlıdır.
Tarih Yeniden Yazılmaz, Ama Gerçekler İnkâr Edilemez
Ankara’daki bu tarihi toplantı, Batı Azerbaycan meselesinin artık uluslararası platformlarda daha gür sesle dile getirileceğini gösterdi. Ermenistan’ın inkâr siyasetiyle bu hakikati perdelemesi mümkün değildir. Biz, barışçıl bir dönüşten, hukuki zeminde bir çözümden, vicdana dayalı bir gelecekten söz ediyoruz.
Tarih, her zaman inkâr edenleri değil, gerçeğin izinden gidenleri hatırlar. Ve biz bu izleri, Ankara’dan başlayarak bütün dünyaya taşımaya kararlıyız.
Tenzile Rüstemhanlı: Bir Vicdan Davasının Öncüsü
Ankara’da gerçekleşen bu tarihi toplantının mimarı olarak anılması gereken en önemli isimlerin başında Azerbaycan Türk Evi Başkanı ve Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi Üyesi Tenzile Rüstemhanlı gelmektedir. Sadece diplomatik ve örgütsel düzeyde değil, aynı zamanda gönül diliyle kurduğu cümlelerle de bu konferansa ruh veren liderlerden biriydi.
Rüstemhanlı, konferanstaki hitabında şu anlamlı sözleri dile getirdi:
“Biz geçmişin acılarından kin değil, sorumluluk çıkarıyoruz. Batı Azerbaycanlılar olarak, dedelerimizin mezarlarını ziyaret etmek, çocuklarımızı doğduğumuz köylerde büyütmek istiyoruz. Bu bir toprak talebi değil; adalet, insan hakları ve tarihî meşruiyet talebidir.”
Bu sözler, salonda bulunan her bir yürekte derin bir etki uyandırdı. Onun bu vakur ve tarihî duruşuna, yalnızca siyasetçiler değil, kanaat önderleri ve akademisyenler de büyük bir takdirle yaklaştı.
Nitekim, konferansa katılan ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Tenzile Rüstemhanlı’nın konuşması hakkında şu sözleri kayda geçirdi:
“Bir gün süren bu kongrede bence hepimizi duygulandıran en önemli açıklama, Azerbaycan parlamentomuzdaki Tenzile Rüstemhanlı’nın veciz tebliğiydi: ‘Şah İsmail Safevî de bizimdir; 8 yıllık saltanatında 80 yıllık büyük işler başaran Yavuz Sultan Selim de bizimdir. 19. yüzyıla kadar büyük şairlerimiz, filozoflarımız, müşterek tarihimiz böyle devam eder. Türklük bizim müşterek yurdumuzdur.’”
İlber Ortaylı bu çerçevede, Batı Azerbaycan meselesinin tarihî, demografik ve hukuki boyutunu şu şekilde değerlendirdi:
“Batı Azerbaycan, Karabağ Hanlığı; buna tâbi hanlıklar ve Türk sakinlerinin doğuya sığındıkları topraklar demektir. Kurtuluştan sonra buralara dönüş söz konusudur. Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik, Türkiye’nin de desteklediği açıklaması şudur: Sürgün insanların anavatanlarına dönüşleri, onların temel haklarıdır… Kısacası; Zengezur bugün içi çözülmeyen ama çözülmesi gerekli sorunlu arazidir.”
Ve Ortaylı’nın son derece önemli şu sözleri, bölge barışına dair umut verici bir çerçeve çizmiştir:
“Şu bir gerçektir ki Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Cumhurbaşkanı Nikol Paşinyan’la uzlaşma konusunda yapıcı bir tutum sergilemektedir; Türkiye de bu politikaya paralel bir çizgide ilerlemektedir. Aslında Güney Kafkasya’da içtimaî hayatın güvenliği ve iktisadî hayatın gelişmesi açısından üç cumhuriyetin işbirliği, çevre ülkelerin selameti ve kalkınması açısından da önemli bir garantidir.”
Bu sözler, hem Ankara’daki toplantının ruhunu hem de Batı Azerbaycan davasının geleceğe bakan yüzünü yansıtmaktadır. Tenzile Rüstemhanlı’nın bu ulvi davadaki emekleri, sadece bugünün değil, yarının adalet mücadelesine de ışık tutmaktadır.
Bizler de kendisine gönülden teşekkür ediyor, bu kutlu yolda onun öncülüğünde yükselen adalet çağrısının tüm dünyada yankı bulmasını diliyoruz.