TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi ve CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer; 1 Nisan 2022’de TBMM’de kabul edilen ve daha sonra Resmi Gazete’de yayınlanan; Katar Hava Kuvvetleri’ne ait, içinde Rafale jetlerinin de bulunduğu savaş uçaklarının Türkiye’de konuşlanabilmesini sağlayan uluslararası anlaşmayı değerlendirdi.

Çakırözer, “AK Parti iktidarı döneminde, Ege’de silah gücü üstünlüğü anlamında, Türkiye ilk defa Yunanistan’ın gerisine düşmüştür. Şimdi hem böyle bir zafiyete ortak olacaksınız. Ondan sonra da kendinizi savunabilmek için Katar ordusuyla tatbikat yapacaksınız ki Yunanların Rafale’sini öğrenin. Bu büyük bir zafiyettir. Böyle ülke savunması olmaz. O yüzden bu anlaşma her haliyle Türkiye’yi riske sokacak, Türkiye’nin çıkarı olmayan, aslında içinde de belirsizliklerle dolu bir anlaşma” dedi.

Çakırözer, şunları söyledi:

“Katar’la gündeme gelen bu anlaşma aslında komisyonda ve Meclis’te ele alındı. Şu anda bu resmen yürürlüğe giriyor. Resmî Gazete’de yayınlanan anlaşma aslında Meclis’te gündeme geldi. Biz ne dedik Meclis’te: Böyle bir anlaşma, yani 36 tane savaş uçağı, 250 tane pilot gelecek ülkemize. Birçok belirsizlik var. Nereyi, hangi koşullarda kullanacaklar? Bunlar belirsizken, bunu ‘bir teknik düzenleme’ diyerek geçirmek aslında çok da kabul edilebilir bir şey değil.

Yani ne demek istiyorum? Aslında, Türkiye’de bir başka ülkenin silahlı gücünün konuşlanması için Meclis’te tezkere geçirilmesi gerekirdi. İktidar, bunu bir teknik düzenleme deyip geçirerek sanki böyle kolay bir şekilde Katar askeri gelsin, Katar uçağı gelsin gibi bir kolaycılığa kaçtı. Biz Meclis’te söyledik. Bu bir tezkere gerektirirdi. Çünkü teknik düzenleme diyorsunuz; bakıyorsunuz, savaş uçakları, savaş pilotları geliyor. Nerede, ne şekilde eğitim görecek, hiçbirinin ayrıntısı yok bu teknik düzenlemede. O yüzden işin bir boyutu bu.

Bir başka boyutu ise Katar ile olan ilişkilerin çerçevesi. Katar bir bölge ülkesi. Biz Katar’a karşı değiliz. Katar’la ilişkiye karşı değiliz. Ama ilişki kurduğunuz bir ülkeden size 500 milyon dolarlık bir uçak hediye ediliyorsa o ilişkide bir sakatlık, sıkıntı var demektir. Bir şeffaflık yok demektir. Bir hesap verebilirlik yok demektir. Tank-Palet Fabrikası’nı siz oraya hibe ediyorsanız, Katar ordusuna; orada bir sıkıntı var demektir. Biz, bu ilişkilerin bu şekilde ülkeler arasında değil de kişiler arasında, kişilerin koltuğunu koruma açısından kurulmasına karşıyız.

'KATAR YÖNETİMİ, RUMLARLA EN İLERİ ANLAŞMALARI RAHATLIKLA İMZALAYABİLİYOR'

Şimdi deniyor ki ‘Biz Katar’a neler vermedik ki?’ Bankalar, Tank-Palet Fabrikası, borsanın yüzde 10’u, son olarak Avrasya Tüneli’nin hissesi, Digitürk’ü verdik. Polis gücümüz. Gelecek ay Katar’da Dünya Kupası’nı Türk polisi koruyacak. Bütün riski Türkiye üstlenecek.

Bu teknik düzenlemeyle, askeri de geliyor. Savaş uçağı, pilotu geliyor. Peki bakıyorsunuz o Katar ne yapıyor? Rum kesimiyle gidip, Türkiye’nin Akdeniz’deki kendi bölgesinde, yani ekonomik ve Türkiye’nin çıkarlarının doğrudan söz konusu olduğu bölgede, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle, Türkiye’nin tanımadığı bir yönetimle, petrol anlaşması imzalıyor. Hem de bir değil, iki tane. Böyle bir dengesizliğe ne diyeceksiniz? Bir taraftan siz her şeyinizi yapıyorsunuz. Polisinizi gönderiyorsunuz. Orada üs kurduk biliyorsunuz, Katar’ı koruyor. Onlar buraya asker, uçak gönderiyor. Ama öte taraftan, o Katar yönetimi, ‘kardeşim’ dediğiniz Katar yönetimi, Rumlarla en ileri anlaşmaları rahatlıkla, keyfini bozmadan imzalayabiliyor. Bunu kabul etmek mümkün değil.

Deniyor ki, ‘Neden ihtiyaç duyuldu?’ Çünkü gelen uçaklara baktığınızda bunlar Rafale savaş uçakları, Fransız yapımı. Türk envanterinde bu uçaklar yok. O yüzden bu eğitimden Türkiye ne kazanacak? Katar şunu kazanacak. Katar, geniş bir alanda uçacak. Belki Türk toprakları üzerinde atış talimleri yapacak. Ama Türkiye ne kazanacak? Tam tersine Türkiye büyük bir risk üstlenecek. Nedir bu risk? Aslında Katar bu savaş uçaklarını kendi ülkesini savunması için hiç kullanmadı. Nerede kullandı? Körfez’de, Libya Savaşı’nda, Yemen İç Savaşı’nda kullandı. Yani bir şekilde bu krizlere taraf olup oralarda kullandı. O yüzden de Katar bu bölgelerde, mesela işte Orta Doğu’da; İhvancılar’ın, Müslüman Kardeşler örgütünün en önemli savunucularından, Katar. O yüzden aslında büyük bir güvenlik riski oluşturan ülke. Bu ülke, birçok ülkeyi tehdit ettiği için, o da doğal olarak tehdit altında. Şimdi siz bu ülkenin savaş uçaklarını, pilotlarını getirip aslında ülkemizi riske ortak ediyorsunuz. İşte bu nedenle biz karşı çıktık.

'F-35’TEN OLDUK. ELİMİZDEKİ F-16’LARI BİLE GÜÇLENDİREMİYORUZ'

İşin bir başka boyutu ise Rafale uçakları gelecek, ne güzel. Çünkü biliyorsunuz, Ege’de bizi tehdit eden Yunanistan’da da Rafale’ler var. İşte biz o zaman Katar Rafale’leriyle alışmış oluruz. Ama siz öncelikle Katar’ın Rafale’sini beklemeden kendi savunmanızı, kendiniz güçlendireceksiniz. Türkiye F-35 projesinin ortağıydı. Yani Yunanistan’ın elindeki tüm uçaklardan daha iyi uçakları Türkiye alacaktı. 1,5 milyar dolar verdik. Ama uçaklarımızı alamadık. S-400 alacağız diye aldık, onu da kullanamıyoruz. F-35’ten de olduk. Elimizde F-16’larımız var. Onları bile güçlendiremiyoruz.

'TÜRKİYE İLK DEFA EGE’DE SİLAH GÜCÜ ÜSTÜNLÜĞÜ ANLAMINDA YUNANİSTAN’IN GERİSİNE DÜŞTÜ'

Yani AK Parti iktidarı döneminde, Ege’de silah gücü üstünlüğü anlamında, Türkiye ilk defa Yunanistan’ın gerisine düşmüştür. Şimdi hem böyle bir zafiyete ortak olacaksınız. Ondan sonra da kendinizi savunabilmek için Katar ordusuyla tatbikat yapacaksınız ki Yunanların Rafale’sini öğrenin. Bu büyük bir zafiyettir. Böyle ülke savunması olmaz. O yüzden bu anlaşma her haliyle Türkiye’yi riske sokacak, Türkiye’nin çıkarı olmayan, aslında içinde de belirsizliklerle dolu bir anlaşma. Yani bir teknik anlaşma deniyor ama asker, pilot, savaş uçağı geliyor. Tezkere gerektiren bir düzenlemeyi, teknik bir düzenlemeymiş gibi millete yutturmaya çalışan bir anlaşma.

Niye biz oraya üs kurduk? Katar’ı Suudi Arabistan’a karşı, Katar Emiri’ni korumak için. Niye oraya şimdi polis gönderiyoruz? Katar’da Dünya Kupası’nda aman kimse zarar görmesin. Bizim polisimiz büyük risk üstlenmekte. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Meclis’te karşı çıktık. Umarım bu konuda Türkiye, daha fazla zarar görmez.”