Türkiye’nin katliama maruz kalan soydaşlarını korumak ve garantörlük haklarını uygulamak üzere Kıbrıs barış harekatını düzenlediği ancak 1974’den günümüze hala çözüm üretilmeyen Kıbrıs’ta; adada iki devletli çözümü savunan Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi Kıbrıs’ta bütün dengeleri Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı adına değiştirmiştir. Ayrıca Vakıf malı olan “Kapalı Maraş”ın açılması ve yerleşime açılacak olması ve Kıbrıs sahillerinde doğalgaz arayışı şüphesi Türk düşmanlarını endişeye sevk etmiştir. İlginç olan güya müttefikimiz olan Amerika’nın endişeye kapılan ilk ülke olmasıdır.

Şu bir gerçek ki, Türkleri her fırsatta yok etmeyi hedefleyen Yunanlıların öne sürdüğü “eşit statü” ile alakası olmayan “özel statü”ye dayalı federasyon önerisinin oyalamadan ibaret olduğu unutulmamalıdır. 

Erol Manisalı’nın ifadesiyle Kıbrıs’ta federasyon, “ancak Türkiye-Yunanistan Federasyonu kurulabilirse gerçekleşir”. Gerçekten de “artık Kıbrıs’ta coğrafi esasa dayanan federasyon düşüncesi ölmüştür. T.C. ile KKTC bir araya gelerek artık bir hedef koyma vakti gelmiştir.

Peki bu hedefin parametreleri nelerdir? 

Birincisi, Kıbrıs’ta bağımsız iki devlet vardır. 

İkincisi, her türlü şartlarda Türk askeri KKTC’de bulunmaya devam edecektir.”

KIBRIS İÇİN ALTERNATİF MODELLER

Kıbrıs'ta yönetim anlayışı bakımından üç alternatifli model uygulanabilir:

Birincisi; BM kararlarına rağmen bağımsızlığını ortaya koyan Kosova modelidir.

İkincisi; Dışişlerinde ve güvenlikte Türkiye'ye bağlı, içişlerinde bağımsız Nahçıvan modelidir.

Üçüncüsü; BM üyeliğinden çıkarılmasına rağmen, BM üyesi ülkelerle resmî temsilciliklerle ekonomik ve kültürel alanda ilişkilerin kurulduğu Tayvan modelidir.

Dördüncüsü ise bu üç modelin karışımından oluşan yeni bir yönetim anlayışı ile iki bölgeli, iki toplumlu ortak parlamentolu Kıbrıs modeli olabilir.

Sözün özü, Kıbrıs, Türkiye'nin namusudur, şerefidir. Ancak halkın beklentisi belirsizliğin bitmesi, yarınlardan endişe duymayacağı bir çözümün ortaya konulmasıdır.

Kıbrıs müzakerelerinde vakıf tapusu baz alınmalıdır. Kıbrıs'ta Türk vakıf arazi oranı %34 dür. Türklerin şahsi tapulu arazi oranı ise %18'dir. Yani Kıbrıs'ın % 52'sine sahip bir anlayış ve kararlılıkla müzakerelerde olmamız gerekiyor.

KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ TANINMALI

Kıbrıs’ta çözüm için artık federatif bir yapının geçerliliğini kaybettiği gerçeğinden yola çıkarak, KKTC’nin adın değiştirilmelidir. 

KKTC tabirinden “kuzey” kelimesinin çıkarılarak ilan ve tescil edilecek “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” KTC’nin resmen tanınması için girişimlerde bulunulma vakti gelmiştir.

Türkiye’nin dışında Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıması gereken ülkeler, şüphesiz Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan bağımsız Türk Cumhuriyetleri olmalıdır. Azerbaycan, Pakistan ve Libya gibi ülkelerin ön ayak olması için girişimde bulunulmalıdır. Şu an itibariyle Azerbaycan, Bangaldeş, Pakistan, Gambia ve Libya’nın KKTC’yi tanıma ihtimali söz konusudur. Ayrıca Rusya’dan KKTC’ye direkt uçuşların başlaması gündemde.  Moskova’dan Lefkoşa’ya uçuşların başlaması demek, Rusya Federasyonu’nun KKTC’yi tanımasının kapısını açacaktır. İlk uçuşun, yeni Ercan Havalimanının 15 Kasım’daki açılış törenine yetiştirilmeye çalışıldığı öğrenildi. Bu gerçekten de önemli tarihi bir adım olacaktır.

DOĞU AKDENİZ: TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ

Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Ersin Tatar’ın seçimi kazanması, gerçekten sadece Kıbrıs’ta değil, Doğu Akdeniz’deki siyasi dengeleri Türkiye ve Kıbrıs Türkleri lehine değiştirmiş; Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi’nin 2007 yılından beri uygulamaya çalıştıkları bölgeye hakim olma amaçlarını ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den uzaklaştırmayı hedefleyen “Sevilla haritası” senaryosuna büyük darbe vurmuş ve Doğu Akdeniz’deki elimizi de güçlendirmiştir.

Doğu Akdeniz’in en önemli anahtarı Kıbrıs adasıdır. Dolayısıyla KKTC’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri işte bu zorlu süreçte gerçekleştirilmiş ve büyük bir tehlike atlatılmıştır. Ata Atun’un ifadesiyle “Kıbrıs müzakerelerini sürdüren liderlere baskı yapılıp, zoraki bir birleştirme planı kabul ettirilip imzalatılacak; böylece Birleşik Kıbrıs Devleti kurulacak ve bu sözde devlet de AB’ye üye olarak yapılacak. Hemen akabinde Doğu Akdeniz’i olduğu gibi kapsayan, Birleşik Kıbrıs Devleti’ne ait Münhasıran Ekonomik Bölgesi ilan edilip, alelacele BM tarafından tescili sağlanacak; böylelikle bu bölgenin bir kısmı Birleşik Kıbrıs Devleti’ne veya Yunanistan’a ait olmakla birlikte bölgemin tümü aslında Avrupa Birliği’ne ait olacak ve Türkiye de bu bölgeye sokulmayacaktı”.

Türkiye, Kıbrıs’ta vakit geçirmeksizin “Türk Deniz Üssü”nü kurmalıdır”. Burada kurulacak deniz üssü, Türk donanmasının Akdeniz’deki etkinliğini artıracaktır. Donanmanın varlığı KTC’ni de güçlendirecek, Kıbrıs’taki dengeleri değiştirecektir.

Ayrıca Çin Denizi’nden başlayıp, Akdeniz üzerinden İngiliz kıyılarına kadar uzanan “Denizden İpek Yolu Projesi”nde Türkiye her bakımdan etkin rol oynaması çıkarlarımız gereğidir. Dolayısıyla bu güzergah üzerinde Kıbrıs, Mersin, Antalya ve İzmir limanları üzerinde yapılacak yatırımlar Türkiye’yi küresel bir güç haline getirecektir. Vakit geçirilmeden hem Ortadoğu hem de Afrika’ya açılan kapı üzerinde olan Doğu Akdeniz’de ve Doğu Akdeniz’e açılan Marmara ve Ege denizi kıyılarında transit yük odaklı bir ana konteyner limanları inşa edilmelidir. Karadan ve demirden İpek Yolu güzergahı üzerinden taşınacak ürünler Marmara ve Ege’deki limanlardan Batı Avrupa’ya ve Kuzey Afrika’ya aktarılması ile ilgili çalışmalar hızlandırılmalıdır. En önemlisi uzmanların da bahsettiği gibi, limanlarda serbest bölge konseptiyle üretim ve taşımanın birleştirildiği yeni planlamalar yapılmalıdır.

Hem Doğu Akdeniz ve Ege Denizi yaşananlar hem Karadeniz’de doğalgaz kaynaklarının bulunması, hem de dünyada yıllık 20 trilyon doların %80’nin denizyolu ile yapılıyor olması Türkiye’nin denizcilik alanında atılım yapmasına işaret etmektedir.

“Mavi Vatan”daki menfaatlerimizi korumak ve geleceğe taşımak için “uçak gemisi”, “uzaktan kumandalı deniz araçları” noktasında adımlar atılmalıdır. Bunun için de Denizcilik Bakanlığı’nın ihdas edilmesi önem arz etmektedir.

ABD VE NATO’NUN MÜTTEFİKLİĞİ BİTİYOR MU?

Bölgenin ABD için önemi, enerji hatlarının güvenliğini sağlamaktır. Rusya’nın bölgede söz sahibi olması, Suriye ve Irak’ta ABD etkisinin zayıflamaya başlaması ve Doğu Akdeniz’de yeni doğal gaz kaynaklarının bulunma ihtimali ABD’yi endişeye sevk etmiş ve  Kıbrıs’ı ön plana çıkarmıştır. Derin kaynaklara göre bir Amerikan şirketinin yeni doğalgaz kaynaklarına yatırım yapmış olması, doğalgaz kaynaklarının bir kısmına da İsrail’in sahip olması Amerika’nın bölge ile daha yakından ilgilenmesine yol açmaktadır. Amerika’nın endişesi, ABD’yi yanlış yapmaya sevk etmektedir.

Türkleri, Türkiye’yi düşman olarak gören NATO üyesi olmayan Güney Kıbrıs adlı devletçiği, NATO üyesi olan ABD’nin bir başka NATO üyesi olan Türkiye’ye karşı Rumları silahlandırma kararı alması, aynı şekilde burnumuzun dibindeki adaları da ABD’nin adeta cephaneye    çevirmesi ve Doğu Akdeniz’deki Kıbrıs meselesini tekrar gündeme taşımış oldu. NATO’nun bu gelişmeler karşısında sessiz kalışı da, ortaklığa büyük darbe vurmuştur. En önemlisi bütün bu olanlar, Amerika’nın, artık Türkiye ile müttefiklik ilişkisini bitirme kararı aldığını göstermektedir.

Ancak Amerika’nın Türkiye ile müttefikliğini bitirilmesinde ısrarlı olacağını düşünmüyorum. Bu noktada İsrail’in devreye gireceği kanaatindeyim. Çünkü; Türkiye-KKTC-İsrail arasında oluşturulacak işbirliği, enerji güvenliği ve doğalgazın daha güvenli yollardan dünya piyasasına sunulması açısından daha sağlıklı zemin oluşturacaktır.

E-Posta : [email protected]