Sercan Meriç-Polemikhaber

Polisler tarih 11 Temmuz 2018’i gösterdiğinde harekete geçmiş ve Adnan Oktar örgütüne operasyon yapmışlardı. 

Örgütün birinci ismi Oktar ve yanındakiler o gün gözaltına alınmış, 18 Temmuz’da çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmışlardı. 

Kamuoyunda “kedicikler” ile sıkça gündeme gelen karanlık örgüt, uzun yıllardır hem siyasette hem de bürokraside etkindi. 

Birçok ünlü ve sosyetik isim ile de sıkı ilişkileri bulunan örgüt, kadınları ağına düşürüyor ve onları köleleştiriyordu. 

Ekonomik olarak da büyük bir güce kavuşan örgüt için açılan davada 78'i tutuklu 236 sanık yargılanıyordu. Mahkeme kararını 11 Ocak 2021'de açıkladı. Oktar'a 24 ayrı suçtan 1075 yıl üç ay hapis cezası verildi. 

Gazeteci Hakan Erol, örgüt ile ilgili hazırlanan iddianameyi inceledi, arşivleri taradı ve ortaya Kırmızı Kedi Yayınevi’nin okurlarla buluşturduğu Turnike kitabı çıktı. Biz de polemikhaber.com olarak Erol ile buluştuk ve Adnan Hocacıların nasıl bir örgüt olduğunu dinledik…

* Cemaat, 1979’da ilk olarak Adnan Hocacılar grubu diye camiler etrafında örgütleniyor ve büyüyorlar. 1980 dönüm noktası oluyor. Evrenist darbenin adımları duyuluyor. Bu dönemde sağın önü açılıyor. Adnan Oktar da buradan faydalanıyor. 80’lerde büyürken, 87’de hapisle tanışıyor.

* Atatürk’ü kendine kılıf yapıyor, içeri düşmemek için. Büyümesi hiçbir zaman sekteye uğramıyor. Koşullar çok uygun ve meyve veriyor. Düştükçe kalkmasını bilmiyor. 1990’da cemaatte ilk kez ayrışma yaşanıyor. Caner Taslaman, Acun Ilıcalı, Esat Yontuç gibi isimler ayrılan ekipte yer alıyor. Buna rağmen hiç küçülmüyor. Tekrardan örgütlenmesine devam ediyor. 1990’lı yıllarda belki de en üst noktaya ulaşıyor. 

* Turgut Özal'la da görüşüyorlar. Tansu Çiller'le de görüşüyorlar. Dönemin DYP'sinde büyük bir örgütlenme girişimi var. Turgut Özal'la Adnan Hocacılar görüşme yapıyorlar. Turgut Özal'ın bu cemaatle ilgili “İşte benim istediğim gençlik” dediği iddia ediliyor. Siyasetten hiç geri durmuyorlar. AKP dönemiyle de bu böyle. Son 10 yılda önü inanılmaz açılıyor, hiçbir kuvvet durduramıyor. 

* 1999’da operasyon yiyorlar. Oradan da güçlü çıkıyorlar. Hukuk alanına müdahale ediyorlar. Siyasal alanda söz sahibi olabiliriz diye düşünüyorlar ve etkili de oluyor. 

* Turnike çok acı bir sistem. İğrenç bir sistemin adı Turnike... Kitabın ismi zaten buradan geliyor. Adnan Hocacılar Taksim Meydanı, Beşiktaş Meydanı, Bakırköy Meydanı, Kadıköy gibi en ünlü yerlerde güzel kadınlara tuzak kuruyorlar.

* Mesela Bora Yıldız cemaatin kadın getirme imamı. Bir reklam şirketi var. Burada kadınların önü kesilerek, çok güzel olduğu ve reklam çekimi yapması gerektiği söyleniyor. Kabul eden kadınlara deniyor ki, “Sen benim sevgilimsin. Seninle şu şuraları gezebiliriz, sen de şunları yapabilirsin.” Bunun yanında dini tebliği de yapılıyor. Kadın değer gördüğünü hissediyor, para ve mevkii ile tanışıyor. Bu süre hemen bir günde olan bir şey değil. Bazen ayları da bulabilen bir şeydi. 

* Turnike sistemine sokulacak kadın cemaatin evlerine götürülüyor. Normal sohbetler ediliyor, yemekler yeniliyor. Daha sonra ilişkiye girerken kadına şunun güvencesi veriliyor. “Bak ben seninle evlenmek istiyorum. Benim amacım ciddi, ben kesinlikle bir vajinal ilişki yaşamayacağım. Bunu evlilikten sonra hesaplıyorum. Oral bir yolla ilişkiye gireceğiz” deniyor. 

* Çünkü Adnan Oktar talimat veriyor ve diyor ki “Kadınlarla kesinlikle vajinal ilişki yaşanmayacak.” Bu da onları korumak için değil kendisine sunmak için verdiği bir talimat. Kadının bunu kabul etmesi kolay olmuyor. Bunun da belli aşamaları oluyor. Daha sonra sistemin ikinci aşaması başlıyor. Diğer cemaat üyeleriyle aynı şekilde ilişkiye sokuluyor. 

* Bu kadar her şey normalleştiriliyor. Adnan Oktar diyor ki “Kadının kibri vardır.. Kibri olana İslam tebliğ edilmez. Kadının kibrini kıracaksınız.” Bunun yolu da o insanı işte bu şekilde ilişki yoluyla onurunu zedelemek. 

* Daha sonra kadınlar Oktar’ın karşısına çıkarılıyor. Oktar bu aşamada diyor ki “Karşıma gelecek kadın çıplak gelecek, iç çamaşırı olmayacak.” Kadın da anlam veremiyor buna. Birçok ilişkiye girmiş bir zulüm görmüş ve oradan kopamıyor. Orada kameraya çekme diye bir olay var. Şantaj var. Oktar ile karşılaşınca “Karşımda Adnan Oktar diye bir güç var. Evet ben bir sisteme girdim, çıkamıyorum ama belki kurtuluş yolu Adnan Oktar’dır.”

* Oktar o aşamada banyoya sokuyor gelen kadınları. Banyoda onları taciz ediyor. Mesela o banyoda bekaretini kaybeden kadınlar da var. Ağlayarak o odadan kaçanlar da var. Bu şekilde turnike sistemine giren kadın Oktar'ın haremine giriyor ve orada her gün Oktar'ın hakaretlerine, küfrüne maruz kalıyor. 

* Cemaatlerin meşrulaşması için toplumda kabul görmüş isimleri kullanması gerekiyor. Mesela Adnan Oktar, Acun Ilıcalı ismini sık sık anar. Onlarca kez söylemişti “Acun benim talebemdir, benim öğrencimdir, çok yamandır” demiştir. Acun, Acun’un ağabeyi Ömer Cenker Ilıcalı ve Esat, bir dönem cemaatin üyesi. 

* Ömer Cenker Ilıcalı, 2018’de örgütten şikayetçi oluyor. Yani operasyondan sonra şikayetçi sıfatıyla davada yer alıyor. Ama 13 yıl ortada yok. Acun Ilıcalı 1991 ya da 1992’de cemaatten ayrılıyor. O günden beri bir kere Adnan Oktar'la ilgili söz söylemiyor. 

* Acun’un örgütten kopması ile ilgili de şu var. Tüm örgüt üyelerinin yanlışlıkları, yaptığı hatalar Adnan Oktar'a iletiliyor. Direkt şikayet ediliyor. Bu anlamda Adnan Oktar'a Acun'la ilgili çok fazla şikayet geliyor. Acun bundan rahatsız oluyor. Oktar cemaat dışı evliliklerin de sona ermesini isteyen bir isim. Acun Ilıcalı ve Esat Yontuç da bundan rahatsız oluyorlar. 

* Bir de Mehmet Ali Erbil faktörü var. Mehmet Ali Erbil’e örgütün müridi demiyorum. Değildi. Ama iddianameyi araştırırken, WhatsApp yazışmalarında bir detay gördüm. Mehmet Ali Erbil ve ağabeyi Mustafa Erbil örgütün iftarına davet ediliyor. İkisi de bu teklifi kabul ediyor. Son gün Mehmet Ali Erbil gelemeyeceğini söylüyor. Çünkü hastaneye kaldırılıyor. Daha sonra Mehmet Ali Erbil, Adnan Oktar'la görüşmek istediğini iletiyor. Oktar’ın köşkünde bu görüşme gerçekleşiyor. 

* Cemaate operasyon yapıldığında birçok kişiye ulaşmaya çalışıyorlar. Oktar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan böyle bir şey beklemediğini söylüyordu. Zaten operasyon gününde basına açıklama yapıyor ve diyor ki, “Ben Süleyman Soylu'ya veya Erdoğan'a kızgın değilim ama kırgınım.” 

* Soylu'nun özel kalemine ulaşmaya çalışıyorlar. Bu iddianamede gözüküyor. “Lütfen bu operasyonu durdurun” deniyor. Bir sonraki mesajda “Sayın Süleyman Soylu evlerimize polis operasyonları var. Bunlar FETÖ'nün oyunları, lütfen buna son verin, durdurun” deniyor. Bir çağrı var ama bu çağrıya karşılık bulamıyorlar. 

* Bununla beraber başka siyasi kişiliklere uğraşıyorlar. Ulaştıklarına “Lütfen Süleyman Soylu Bey'e ve Erdoğan Bey’e haber verir misiniz?” ricasında bulunuyorlar: Aklınıza gelecek tüm partilerle ilişki içindeler.