Kentsel ölçekte, tarihi çevre ve yapı ölçeğinde kültürel ve mekânsal sürdürülebilirlik anlamında çeşitli uzmanlık alanlarının konusu olan koruma ve restorasyon çalışmalarının; toplumun tüm paydaşlarıyla, şeffaf ve geniş katılımlı bir süreçle başlatılması ve ilerletilmesinin önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, “bu yaklaşım kültürel miras ve tarihi çevre koruma konusunda ortaya çıkabilecek yanlış değerlendirmelerin ve bilgi kirliliğinin önlenmesi açısından da gereklidir” diye konuştu. Çoğu zaman bir yapının restore edilmesi, kamuoyunda bir başarı olarak değerlendirilmekte ancak kimi zaman da uygun teknik ve yöntemler kullanılmadığında da ‘o tarihi eserin tahrip edilmesi’ biçiminde algılanmakta ve tepki çekmekte. Bu noktada “restorasyon ne için ve nasıl yapılmalıdır?” sorusunu sormanın yararlı olduğunu aktaran Prof. Dr. Gülersoy, şunları da sözlerine ekledi: “Restorasyon, bir yapının yıkılmaması ve ayakta durması için değil, bütün tarihsel verileriyle tarihi çevrenin/ yapının yok olmaması için özgün haliyle korunmasıdır. Restorasyon sonucunda yapının ayakta durması önemlidir; ancak temel yaklaşım bütün tarihsel verileriyle yapıyı korumak üzerine olmalıdır. Temelinden bezemelerine, duvarlarına, çeşitli dönem eklerine uzanan bir yelpazede bu öğelerin her birine aynı oranda değer verilerek korumak gerekir.”


Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy

Tarihi çevre olarak tanımlanan, içinde yaşadığımız fiziksel çevrenin önemli bir katmanını oluşturan bu değerler kültür mirasının temel ögeleridir. Kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir unsur olan tarihi çevrenin bütünleşik olarak korunması gerektiğine dikkat çeken Işık Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, böylesine değerli tarihi eserlerin doğru bir biçimde yaşatılması ve tarihsel sürekliliğinin sağlanması toplumsal bir sorumluluk bilinci gerektirdiğini de belirtti. 

Sözü edilen sürekliliğin sağlanmasının tarihi yapıların ve tarihi çevrenin yaşatılabilmesi, ülkemizin de koruma konusunda taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve evrensel koruma ilkelerine ve tekniklerine bağlı kalınarak yürütülen koruma ve restorasyon süreçleri ile mümkün olduğunu söyleyen Işık Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Gülay Kepsutlu ise: “ Tarihsel yapıların yaşam sürelerini uzatmak ve dayanıklılıklarını artırmak üzere yapılan bir onarım müdahalesi olarak özetlenebilecek restorasyon süreci; geniş kapsamlı araştırma ve inceleme gerektiren, tarih, sanat tarihi, arkeoloji, müzecilik, koruma, mimarlık, şehircilik ve toplum bilimleri gibi geniş bir yelpazede uzmanlardan oluşan ekipler tarafından yürütülmesi gereken çok kapsamlı işlemler bütünüdür. Restorasyon, tarihi eseri oluşturan özgün malzemelerden başlayarak, taşıyıcı sistem olarak adlandırılan strüktürünün sağlamlaştırılması, yapısal elemanlarının, eskiyen, yok olan kısımların bütünlenmesi, eskimiş, işlevini yitirmiş ögelerin yenilenmesi, işlevini gerçekleştiremez duruma gelmiş yapıların yeniden işlevlendirilmesi gibi çeşitli kapsamda ve farklı düzeylerde inşai eylemler ve teknikler içeren çok geniş boyutlu bir koruma çalışmasıdır. Bu koruma çalışmasının özgün bilgi ve belgelere dayanarak yapılması esastır” diye konuştu. 


Gülay Kepsutlu

İstanbul 6 Numaralı Kültür Varlıkları Koruma Kurulu tarafından onaylanan, Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde yürütülen İstanbul Kız Kulesi Restorasyonu Çalışmalarının bilimsel yöntemlerle hazırlanan teknik raporlarla oluşturulan restorasyon projesi kapsamında alanında yetkin uzmanların danışmanlığında yürütüldüğünün açıklandığına işaret eden Prof. Dr. Nuran Zeren Gülersoy, Kız Kulesi’nin resmi web sitesinde rölöve ve restorasyon projelerine ilişkin bazı bilgi ve görsellerin paylaşıldığını, uygulama sürecine ilişkin bilgilerin ise sınırlı olduğu ifade etti.