Uzun yıllardır gazetecilik ve oyunculuk yapan Emrah Kolukısa, yer aldığı son projelerdeki karakterleri, gazetecilik ile oyunculuk arasındaki ilişkiyi, ilerideki planlarını polemikhaber.com’a anlattı. 

İşte, Kolukısa’nın açıklamalarının satırbaşları:

*Ümit Ünal ile bir önceki filmi Sofra Sırları’nda birlikte çalışmıştık. O film bittikten belki bir yıl sonra bir araya geldiğimizde dedi ki, “Ben bir şey yazıyorum, seni çok istiyorum orada.” Ümit'le çalışmayı çok seviyorum. Uzun zamandır tanışıyoruz. Tahmin ediyorum ilk olarak benimle anlaşmıştır. Orada hakikaten böyle yarı deli bir tipi canlandırdı. Adı Süha. Büyücünün oğlu. Yani o büyücü dediğim bir aşk büyüsü yapmış yıllar evvel. Ama sonradan vefat etmiş. Annesi de öldükten sonra iyice yalnız kalan bir tip. Televizyonda sürekli zombi filmleri seyretmeye başlamış. “Televizyonda sürekli zombiler çıkıyor, Aslında istedikleri şey dünyayı bizim gibi zombilerden arındırmak” diyor. İlginç bir şekilde aslında o zaman kimsenin aklında pandemi yoktu. Ümit’in de eminim yoktu. Ama işte zamanın ruhu diye bir şey var. Sanatçı da bunu aslında hisseden insan. 

*Yeşilçam’ın ikinci sezon çekimlerine başlandı. Çağan Irmak ile çok eskiden tanışıyoruz. Aslında senaryonun ilk halinde sadece “yönetmen” diye geçiyordu canlandırdığım karakter. Biz bir isim de bulalım istedik. Ertem Göreç'i düşünerek bunu kurgulayalım dedik. Ertem Göreç, 1960’lı yıllarda son derece şık, tipine de çok dikkat eden, hani çakı gibi dediğimiz çok beyefendi bir tiptir. Biz oradan yola çıktık. Hatta çok üzücü bir şey oldu. Biz Ertem Göreç adını koyduktan belki 10-15 gün sonra Ertem Göreç vefat etti. 

*Gazetecilik ve oyunculuk birbirini çok besliyor. Sürekli belli bir kültür sanat çevresinin içindesin. Ben de kültür-sanat habercisiyim bir yandan. İlişkiler anlamında da çok besliyor. Çatıştığı noktalar da var. Sonuçta ben kendi içinde olduğum bir projeyi çok fazla övemiyorum. 

*Pandemi döneminde insanlar evde oturup sürekli bir şey izliyor. O yüzden içerik ihtiyacı çok fazlalaştı. Bana da eskiye göre daha çok iş gelmeye başladı açıkçası. Yoksa ben özellikle bu dönemde artık oyunculuğa ağırlık vereyim diye bir şey düşünmedim. Hala da çok iş gelmiyor ama geldikçe de yapıyorum. 

*Çok komik bir anım var. Bee Gees grubundanRobin Gibb Türkiye’ye gelmişti. O zamanlar NTV'de çalışıyordum ve işte yabancılarla da röportajlara çoğu zaman ben gidiyordum. Bir otelin lobisinde buluştuk. Anladığım kadarıyla zaten pek söyleşiyi vermek istemiyordu. Zar sonra oturdu böyle karşıma. Mikrofon takıldı. Kamera burada hazırlanıyor. Amhet Ertegün anısına konseri vermişti. Dedi ki “Ne konuşacağız?” Dün gece konserden başlarız dedim. Biraz 1970’lerden bahsederiz dediğim anda böyle bir parladı, mikrofonu attı. “70’ler konuşmam” dedi, çantasını aldı gitti. Böyle kaldık. 

*Yazı kısmı hep benim düşüncelerimin içinde fakat bir türlü konsantre olup başlamadım. Yönetmenlik o kadar benim alanım değil. Belki tiyatroda ya da daha küçük projelerde düşünebilirim ama sinemada yönetmenlik çok zor bir iş. Orada oyuncu kalmayı tercih ederim. Ama senaryo oluşturup onu hayata geçirmeye çalışmayı çok istiyorum.