16 Mayıs 1916 yılında İngiltere'nin başkenti Londra'da Fransızca olarak imza altına alınan 6 maddeden ibaret olan, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasının planı, Rusya, Fransa ve İngiltere tarafından uygulamaya konulan gizli anlaşmaya Sykes Picot Antlaşması denir.

Bu anlaşmadan sonra köprünün altından çok sular aktı. Günün sonunda bu ülkeler asıl amaçlarına ulaşmak için yeni savaşlarla yine bölgeyi kan ve gözyaşına boğmaktan kaçınmadılar. 1928 yılında İngilizlerin desteklediği İhvan hareketi soğuk savaş sonrası İslam coğrafyasında Arap Baharı adıyla esmeye başladı. Bu sahte bahar 1 Mart 2011 tarihinde Tunus'ta Yasemin Devrimi adı altında görüldü. 15 Mart 2011 tarihinde Suriye'nin parçalanmasına hep beraber şahit olduk. 3 Temmuz 2013 yılında Sisi Mısır’da bir ihtilalle yönetime el koydu. 15 Temmuz 2016 da ise Türkiye Cumhuriyeti devletini Fetöş sırtından hançerledi. 15 Mart 2011 yılına kadar AKP iktidarı ile Esat rejiminin arasından su sızmazken, bir anda iki devlet arasındaki ilişkiler kapandı. Kardeşim Esat'dan Katil Esed'e dönüştü. 24 saatte Emevi camiinde namaz kılarız diyen Türk siyaseti kucağında 6 milyondan fazla Suriyeli göçmenle kalakaldı.

Kısaca Türk siyasetçileri Emevi Camii'ne gidemedi ama Suriyeli 6 milyon kişi Türkiye'ye girdi. Bir anda nüfusumuzun %7'sine yakın bir göçmenle baş başa kaldık. Nüfusumuz arttı, işsizlik arttı, şehirlerimizin demografik yapısı değişti. Kültürümüz tehdit altında, ekonomimiz tehdit altında, gençliğimiz tehdit altında, geleceğimiz tehdit altında kısaca. Emperyal güçler göç mühendisliği ile Türk devletini çok büyük bir sıkıntıya soktu. Bunun bir demografik mühendislik olduğunu anlamamakta ısrar eden iktidar ise günü kurtarma hamlelerinden başka bir şey yapmamaktadır. Yurt içinde sığınmacılar ile ilgili doğru sözleri ihvan kafası ile değerlendirmekte ensar muhacir ikilemi arasında kendini kitlemektedir. Sınır ötesinde ise Suriyeli Türkmenleri cezalandırırcasına hatalı işler yapmaktadır. Körfez Savaşı ile Irak’ı üçe bölen emperyal güçler kuzeyde bir Kürt devleti oluşturmak için her tür manüplasyonu yaptıklarını biliyoruz. Suriye’nin kuzeyinde ise Iraktaki Kürt yapılanmasının bir parçası olacak şekilde yeni bir yapı oluşturulmak istenmektedir. İngiliz istihbaratının bir oyuncağı olarak ortaya konulan IŞİD sayesinde legalleştirilmeye çalışılan PKK’nın Suriye kolu taraflı ve aptal batı tarafından özgürlük havarisi olarak ilan edilmiştir. Türk devleti ise bu yapılan ihanetlere geç ve yetersiz tepki verdiği için bölgede oluşan yapı karşısında çaresiz bir şekilde durmaktadır. İktidarın İhvan kafası ile desteklediği Filistin bu gün Suriyedeki PKK yapılanmasına mali destek bile vermektedir. Bölge kadim Türk yurdu olmasına karşın üç beş PKK’lı çapulcunun mehmetçiklerimizin şehit olduğu topraklarda kürtçe levhalar asmaktan geri durmamaktadır. İşin daha kötüsü Esat döneminde bir tane kürtçe levha görmediğimiz bu topraklarda bu gün kürtçeden başka bir şey göremiyoruz. (Bakınız fotoğraflar..)





Dün Arap faşisti Esat tarafından ezilen Türkmen kardeşlerimiz bu gün kürt faşistleri tarafından ezilmektedir. Üstelik bizim askerimizin hakim olduğu coğrafyada. Yine aynı coğrafyada Türkmen kardeşlerimizin iş kurmalarına, ticaret yapmalarına bırakın yardımcı olmayı köstek olunmaktadır. Vatandaşlık derseniz zaten Türkmenler hep göz ardı edilmektedir. Dün Irak’ta bu gün Suriye’de Türkiye’nin desteği ile büyük Kürdistanın kurulması için çaba mı harcanıyor?

Süleymaniye'den Halep'e kadar olan bölgede neden bir Türkmen federasyonu gibi bir yapı kurulması için çaba harcanmıyorda batı emperyalizminin doğudaki şımarık uşakları kürt faşistlerinin aymazlıklarına göz yumuluyor.

Kısaca Sykes Picot Anlaşması hala devam etmekte, Türkiyedeki Siyasal İslamcılarda bu yapının bir parçası olmaktan gurur duymaktadır.
Bunu nerden çıkardınız diyebilirsiniz. Dün bu İhvancıların memleketin başına bela ettiği iki örnek verdikten sonra günümüzdeki bir vekilin söylemi ile bu konuyu kapatacağım. Saidi Nursi denen İngiliz muhripler cemiyeti üyesinin çalışmalarını hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki hala bu zatın eserleri memlekette peynir ekmek gibi satılmaktadır. Feto denen ihanet şebekesinin bu yapının uzantısı olduğu bilinmektedir. Bu alçak yapının silahşörlerinden birisi 27 Aralık 2013 tarihinde twitter daki paylaşımında “gerçi hoca efendinin sözleri yanında ayetlerin lafı bile olmaz ama bilin istedim” diyen kişi şu anda AKP Trabzon Millet Vekili Bahar Ayvazoğlu’dan başka birisi değildir. Ayvazoğlu sosyal medyadan yayınladığı bir paylaşımda “Yılların emeğini bir avuç kötü ve art niyetli ırkçıya, vatan hainine yedirmeyiz. Buna sessiz kalmayız, herkes bilsin herkes ayağını denk alsın.” dediği bilinmektedir. Sayın Ayvazoğlu Orta ve Doğu Karadenizde sadece Arap kökenli özel ve tüzel kişilere ne kadar arsa satışı yapıldı, biliyor musunuz? Bahse konu olan bölgede ne kadar Suriyeli Arap göçmen var ve bunlar ne işlerle uğraşıyorlar. Bu bölgede İrandan gelen göçmenler ne kadar ve nereden mülk aldılar. Bölgede turizim adı altında araplaştırılma çalışmaları var mı, kimler destek oluyor. Bu kadar büyük bir ekonomik krizde sizin döneminizde değiştirilen köy arazi kanunu sayesinde vatan toprağının satılması sizi rahatsız ediyor mu? Paylaşımınızda kim ayağını denk almalı mesela Ümit Özdağ mı?