Büyükçekmece Belediyesi Başkanı hakkında tutuklama talebi!
Büyükçekmece Belediyesi Başkanı hakkında tutuklama talebi!
İçeriği Görüntüle

Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, “Eğer ilk dört madde, anayasanın başka maddelerindeki değişikliklerle ihlal edilirse Meclis, anayasal sınırlarını aşmış olur” uyarısı yaptı. Kanadoğlu, “Anayasada ‘darbeci’ diyebileceğimiz madde yok. Özgürlükçü olmadığına ilişkin iddialar da geçersiz” dedi.

Cumhuriyet'ten İklim Öngel'e konuşan Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

İşte Kanadoğlu'nun açıklamaları:

- PKK’nın “fesih”e ilişkin metninin ardından yeni anayasa konuşuyoruz, kiminle, ne için yapılıyor bu anayasa?

Yeni anayasa AKP, ona eklemlenmiş MHP ve DEM Parti’nin birlikte planladıkları bir proje. Dış dinamik olarak da ABD'yi göz ardı edemeyiz. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Osmanlı’ya ilişkin ABD’nin ileri sürdüğü devlet tezleriyle, o dönemin azınlıklarının ileri sürdüğü talep ve tezleri birleştirdiğimizde bugünü okumak açısından önemli veriler elde edilebilir. Öte yandan anayasanın özgün işlevini, devletin kendisini antidemokratik otokrasiye karşı kanıtlaması olarak tanımlayabiliriz. Bizde ise bu işlev tam tersine döndü. Karşıt bir anayasacılık işliyor. Bu karşıt anayasacılığın amacı da var olan kişisel iktidarın varlığını sürdürebilmesi. Dolayısıyla “Ne bekleniyor” sorusu, bu ikisinin birleşimidir.

- ABD'nin rolünü biraz daha açar mısınız?

ABD'nin Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı'ya dair devlet tezi şu: Bir; Kürtlere azınlık statüsü verilecek. İki; Ermenilerin Akdeniz'e çıkabilecek limanı olacak. Üç; Boğazlar için uluslararası bir özel bir yönetim kurulacak. Tüm bu tezlerin bugün de hayata geçirilmek istendiğine yönelik ipuçlarını görmek mümkün.

"PKK, KARTLARIN YENİDEN KARILMASI İSTİYOR"

- Nedir ipuçları?

DEM Parti'nin açıklamalarından siyasi özerklik talep ettikleri anlaşılıyor. Siyasi özerklik talep etmek, o etnik kimliğe bir statü kazandırmak, en azından bir milliyet olarak tanınmasını sağlamaktır. Yine 1924 Anayasası ve Lozan'a karşı çıkmak, var olan cumhuriyete karşı çıkmaktır. PKK eski kartların yeniden karılmasını istiyor. Ama bunun sonucunda Türkiye'nin varacağı nokta, o zaman da istenen yarı sömürge, geri kalmış bir güçsüz bir devlet olacaktır.

Cb2Db402 A0E8 4169 B50B 0616456Af926

"CUMHURİYETİN YIKIMINA MAL OLUR"

- Üniter devlet yapımız risk altında mı?

Anayasamızda değiştirilmez ilk dört maddenin içerisinde yer alan temel bir ilke de üniter devlet ilkesi. Anayasanın ikincisi maddesindeki “Atatürk milliyetçiliğine bağlı devlet ilkesi” ve üçüncü maddesindeki, “bölünmez bütünlük” cumhuriyetin kuruluş felsefesini oluşturuyor. Yani ulusal bütünlük ve ulusal egemenlik. Eğer bunun yerine yeni Osmanlıcılık, Panislamizm gibi gerici ideolojiler geçerse, bu cumhuriyetin yıkımına mal olabilir.

- İlk dört maddeye dokunulmayacağının söylenmesine karşın yine de tehlike görüyor musunuz?

İlk dört maddeye dokunmayabilirler. Ama ilk dört maddeye dokunmadan, o maddelerde yer alan temel ilkelerin özünü bozacak şekilde başka maddelerde değişiklikler yapabilirler.

- En çok söz edilen 42 ve 66. maddeler. İlk dörde dokunmadan bu maddelere dokunulursa anayasaya aykırı hareket etmiş mi olacaklar?

Kesinlikle öyle. Şöyle somutlaştıralım: İlk dört maddede değişiklik yapılmadığı sürece anayasanın tüm maddeleri değiştirilebilir. Eğer ilk dört madde, anayasanın başka maddelerdeki değişikliklerle ihlal edilirse Meclis, anayasal sınırlarını aşmış olur. Anayasa Mahkemesi'ne göre; TBMM bir kurulu meclistir. Onu kuran, anayasayı yapan asli kurucu iktidardır. Asli kurucu iktidarın ilk dört maddeyle koyduğu anayasal sınırları TBMM aşamaz. Aşarak yaptığı her işlem hukuken geçersizdir. Dolayısıyla 42 ve 66'ncı maddeler üzerinden yapılacak değişikliklerle, ilk dört maddenin bozulması Meclis’in anayasal yetkileri kapsamında yer almaz.

- Yani ilk dört maddenin ruhuna aykırı düzenlemeler yapılamaz mı?

İlk dört maddenin ruhuna aykırı düzenleme kesinlikle yapılamaz. 42. madde “Türkçe’nin öğrenim dili olmasını” düzenler. Her devlet ve anayasası resmi dilin okullarda öğretilmesi ve okutulmasını buyurma hakkına sahiptir. Zaten anadilinde eğitim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de bir hak olarak güvence altına alınmıyor. 66. madde ise Türk vatandaşlığını tanımlıyor. Burada Türklük, salt sosyokültürel bir kavram değil, hukuksal bir kavram. Türklük kavramına, anayasada egemenliğin sahibinin kim olduğunu belirlemek için yer veriyoruz. Buna dokunulursa “Yerine ne koyacağız” sorusu akla gelir. Meclis, Türk ulusunun yerine, egemenliğin sahibi olarak başka bir kavramı geçirmeye çalıştığı anda anayasanın ilk dört maddesini ihlal eder ve hukuken geçersiz işlem yapan bir kuruma döner.

- Hukuki olarak iki uluslu bir madde düzenlenemez mi?

Olamaz. Zaten Türk milleti bütün etnik kimlikleri içeren bir üst kavram. Karşılaştırmalı anayasa hukuku da bu yönde. Alman, Fransa, Yunan anayasalarında da benzer düzenlemeleri görüyoruz. Bu anayasaların başlangıçlarında Alman ve Fransız halkından söz ediyor. Yine Yunan Anayasası’nın başlangıcında da Helen Parlamentosu'ndan söz ediliyor.

- Farklı örnek yok mu?

Eğer aynı etnik kökenden gelenlerin yaşadığı bölgelere siyasi özerklik tanırsanız, bu bölgeli bir devlete dönüşür. Bölgeli devletin tipik örneği de İspanya'dır. İspanya'da belirli milliyetlere tanınan özerklik, orada egemenliğin yapısı bakımından ayrı bir devlet statüsünü oluşturuyor.

- İspanya’da bağımsızlık referandumları yapılıyor...

Tabii. İspanya Anayasa Mahkemesi referandumla ayrılmayı anayasaya aykırı bularak iptal ediyor. Türkiye açısından cumhuriyetin kurucu felsefesi ulusal bütünlüğe dayanıyor. Bir Türk ulusu oluşturup egemenliği ona veriyor. Onu bölen, parçalayan, ayrıştıran girişimler, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs olur.

- Mevcut anayasa için “darbe anayasası” deniyor. Anayasada “darbe” ile ilişkilendirilebilecek maddeler var mı?

Mevcut anayasanın içeriğinde askeri vesayeti çağrıştıran hiçbir düzenleme yok. Milli Güvenlik Kurulu artık sivil ağırlıklı ve tamamen istişari nitelikte. “Darbeci” diyebileceğimiz hiçbir madde yok.

- Sorun nedir peki, siz bir anayasa profesörü olarak özgürlükçü, demokratik, sivil anayasa dediklerinde ne anlıyorsunuz?

Özgürlükçü olmadığına ilişkin iddialar da geçersiz. Bugün bizim anayasamız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin standardını yakalamış durumda. Hatta bazı haklar açısından bu standardın da ötesinde. Ama sorun, o hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasında. Yurttaşlar anayasal haklarını etkin kullanamıyor. Çünkü mahkemeler yürütmeden bağımsız biçimde hak ihlallerine karşı bir koruma sağlayamıyor. Yargının bağımsız olmamasının nedeni de 2017'de yapılan anayasa değişiklikleriyle Cumhurbaşkanının HSK ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde belirleyici bir rol üstlenmesi.

"ÇÖZÜM ANAYASA İLE OYNAMAK DEĞİL"

- Sorun siyasetin müdahalesi mi?

Bizim sorunumuz anayasal başarısızlık. Bu başarısızlığın bir nedeni her sorunun anayasayla oynayarak çözülebileceğini sanan bir anayasa fetişizmi ise bir diğeri de anayasanın içinin boşaltılarak etkisizleştirilmesidir.

- Anayasa 101’de 50 artı 1 koşulu var ve bu artık zor görünüyor, değiştirmek istenen hükümlerden biri de bu mu?

Bence en önemli nokta bu. Üçüncü dönem aday olabilmesi için ya anayasa değişecek ya da 360 milletvekili erken seçim kararı alacak. Bu aşılsa da büyük bir sorun daha var. Yüzde 50 artı 1 oyu alabilmek. Bunun için 101’de değişikliğe ihtiyaç duyuluyor. Seçim iki turdan tek tura dönüştürülebilir ve o tek turda da alınması gereken oy oranı düşürülebilir. Burada Meksika örneği verebiliriz. Meksika'da başkanın seçilebilmesi için basit çoğunluk bile yeterli. Bizde de yüzde 40 oy alma koşulu yeterli görülebilir.

"YÜZDE 50 DÜŞERSE MEŞRULUK DAHA ÇOK TARTIŞILIR"

- MHP lideri Bahçeli oranın düşürülmesine karşı olduğunu belirtmişti...

Bence de doğru bir duruş. Çünkü 2017’deki değişiklik; denge denetim mekanizmalarını içeren demokratik bir başkanlık rejimi öngörmüyor. Yetkileri artırılmış, patronlu hiper bir başkanlık rejimi öngörülüyor. Bu kadar çok yetkiye sahip bir cumhurbaşkanının azınlık oylarıyla iktidarını sürdürebilmesi, meşruluk sorunlarının bugünkünden çok daha fazla gündeme gelmesine yol açar.

"FARKLI KESİMLERİN DESTEĞİNİ ALMAYAN ANAYASA, YAPANLARIN ÖMRÜ KADAR OLUR"

- Yeni anayasayı referandumsuz geçirecek 400 milletvekili bulunur mu?

Bilebilmek zor. Çünkü DEM Parti'nin de katıldığını düşünürsek kalan sayı için parlamentodaki sağ partilerle bir pazarlık yapmak zorundalar. Varsayalım ki bu pazarlık da başarıya ulaştı, 400 elde edildi ve anayasanın değiştirilmesi halk oylamasına sunulmadan gerçekleşti. O zaman çok büyük bir demokratik meşruluk krizi doğar. Çünkü son seçime CHP çatısı altında giren partilerin kaç oy aldığını bile bilmiyoruz. Yani CHP listelerinden girip sonra AKP'yle birlikte anayasa yapımına destek verilmesi, toplumda bu yapılan anayasanın bir parti anayasası olduğu izlenimi yaratır. Dolayısıyla, farklı sosyal kesimlerin desteğini almayan anayasanın ömrü de onu yapanların ömrü kadar olur.

3Cf751E1 85Cb 4331 A0E7 8B6Ec6Efd02C

"CHP YAKIN TARİHTEN DERS ALMALI"

- Muhalefet partileri ne yapmalı, özellikle CHP, masaya oturur mu, oturursa sistem veya İmamoğlu başta olmak üzere tutuklu siyasilerin özgürlüklerini şart olarak öne sürer mi, sürmeli mi?

Aynı suda iki kere yıkanılmaz. CHP yakın tarihten ders almalı. Demokratik bir anayasa yapılmak isteniyorsa bunun yöntemleri belli. Tüm toplum kesimlerini temsil edilmesini sağlayacak bir kurucu Meclis’in oluşturulması. Kurucu Meclis ile kastım, anayasayı yapacak özel bir Meclis. Orada bir süre sınırı, baskısı olmadan, sonuç odaklı değil süreç odaklı ve müzakereye açık ortamda uzlaşmaya dayalı bir anayasa metni yapılabilir. Ama bu Meclis’in, bağlı olduğu anayasayı ilga etme yetkisi yoktur.

- Söz ettiğiniz şartlar sağlanırsa masaya oturulmalı mı?

Kesinlikle. Çünkü o zaman demokratik bir anayasa yapımının koşulları ortaya çıkmış olur. Ama 2010 ve 2017'de yaşadığımız gibi çatışmacı bir modelle bir parti ve bloğun anayasal tercihlerini dayattığı bir anayasa metnini karşı bloğa kabul ettirdiği bir anayasacılık, demokratik bir anayasacılık olmaz.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 kişilik bir ekip kurduğunu duyurdu. İsimleri gördüğünüzde ne düşündünüz?

Çatışmacı modelin devam ettirileceği kaygısını duydum. Bir partinin, çoğu hukukçu ve anayasa uzmanı olmayan siyasetçilerinden oluşan ekibinin kapalı kapılar arkasında hazırlayacağı metnin çok sayıda bilimsel hatayı da barındırma riski var. Şöyle bir kıyaslama yapılabilir. 2011'de yine böyle bir yeni anayasa yapma girişimi olmuştu. O zaman daha kapsayıcı bir yol izlenmeye çalışıldı, meclisteki tüm partilerin katılımıyla bir komisyon oluşturuldu, belli maddelerin yazımına geçildi fakat siyasal rejim tartışmaları süreci sonlandırdı. O zamanki Meclis Başkanı, Türkiye'deki tüm anayasa profesörlerini çağırarak bu süreci başlatmıştı. Bugün çok daha geride olan bir yol izlendiğini gördüğüm için üzgünüm.

"HEDEF, YÜRÜTMENİN EGEMEN OLDUĞU ANAYASA"

- Milletin yeni bir anayasaya ihtiyacı var mı?

Türkiye'de ana gündem ekonomik ve sosyal sorunlar. Ekonomik, sosyal sorunları çözmekte başarılı olamayan bir iktidarın bir anayasa yapmaya çalışması, bu anayasanın aslında yine başarısızlıkla sonuçlanacağını bize gösteriyor. Anayasa ekonomik ve sosyal gelişmeye uyum sağladığı ölçüde uzun ömürlü olur. Halk bu kadar yakıcı ekonomik ve sosyal sorunlarla boğuşurken, bu sorunların üstünü örtecek, arka plana atacak bir yöntem olarak anayasacılığın kullanılması gerçek değil ancak seyirlik bir anayasa ortaya çıkarır. Kişisel iktidarı sürdürebilmek için anayasacılığın araçsallaştırılmasını suistimalci anayasacılık olarak da adlandırabiliriz.

- Yapılmak istenen bu mu?

Ben öyle görüyorum. Aynı yöntemlerle farklı sonuçlara varamayız. Şu anki yapım yöntemi, 2017’de olduğu gibi temel hakları güvence altına almak yerine yürütmenin egemen olduğu bir anayasa tasarımını hedeflemektedir.

KORKUT KANADOĞLU KİMDİR?

1968’de Bingöl’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Doktorasını İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Bölümü’nde yaptı. 2005’te doçent, 2010’da profesör oldu. Galatasaray, İstanbul, Yeditepe ve Özyeğin üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı. Okan Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi dekanlığı görevinde bulundu. Kanadoğlu, halen İstanbul Gedik Üniversitesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesidir.