İşte İpekyolu Kamu Diplomasisi Teşkilatı Başkanı Seyfullah Türksoy'ın kaleme aldığı "Gelenekten Geleceğe: Dans, Kimlik ve Kültürel Miras" isimli yazısı;
Kültür, bir milletin ruhudur. Dans ise bu ruhun, bedenin diliyle hayata geçmesidir. Ne yazık ki Türkiye, yıllardır sahip olduğu o eşsiz kültürel mirasa rağmen, turizm alanında kendi folklorik zenginliğini doğru anlatmak yerine, çoğu zaman estetikten ve gelenekten uzak, sığ ve yabancılaştırılmış gösterilere teslim olmuş durumda.
29 Haziran’da Ankara’da gerçekleşecek olan “Anadolu Rüyası / Dört Kapı” gösterisinin İstanbul Topkapı Türk Dünyası Mahallesi’ndeki basın lansmanında bu konuya özellikle dikkat çektim. Konuşmamda, Ege’den Akdeniz’e, Trakya’dan Kafkasya’ya, İç Anadolu’dan Karadeniz’e, Marmara’dan Güneydoğu’ya kadar Anadolu’nun her köşesinde yaşayan köklü halk danslarımızın değerine vurgu yaptım. Çünkü bu topraklarda her figür bir ağıt, her ritim bir direniş, her kostüm bir kimliktir.
Bugün İspanya, Flamenko’yu sadece bir dans değil, bir dünya markası haline getirdiyse, bu onların kendi kültürel değerlerine gösterdiği saygının ve stratejik kültür politikalarının sonucudur. Aynı şekilde Hindistan, klasik dansları olan Kathak ve Bharatanatyam’ı UNESCO tescilli kültür unsurlarına dönüştürmüş; Gürcistan, geleneksel savaş ve aşk danslarını sahnede birer kültürel opera gibi sunarak evrensel beğeniye ulaştırmıştır. Bu ülkeler, folklorlarını folklor olarak değil; medeniyet dili olarak dünyaya sunmayı başarmıştır.
Oysa bizde, otellerin sahnelerinde, “Türk gecesi” adı altında sergilenen basit ve bağlamından kopmuş, çoğu zaman utanç verici gösteriler, Anadolu’nun onurlu mirasını gölgede bırakıyor. Oysa biz biliyoruz ki, zeybeğin vakarı, halayın dayanışması, horonun disiplini, çiftetellinin zarafeti yalnızca eğlence değil; medeniyet kodudur.
Bu noktada Anadolu Rüyası Kültür Hareketi’nin önemi ortaya çıkıyor. Türkiye’nin geleneksel kültür hareketinin mimarı olan genç akademisyen Okan Gürbüz’ün öncülüğünde kurulan Anadolu Rüyası, yüzlerce öğrenciye bu kültürü hem akademik hem sahne estetiğiyle öğretirken, bir yandan da Türk danslarını dünya sahnesine taşımayı hedefliyor. Okan Gürbüz, lansman toplantısında yaptığı konuşmada, Türk Cumhuriyetleri, Avrupa ve dünyanın farklı bölgelerinde geleneksel gösteriler planladıklarını, yakın zamanda Brezilya’da uluslararası bir yarışmaya katılacaklarını ifade etti. Bu heyecan verici vizyon, bizlere gösteriyor ki; kültürümüzü doğru temsil ettiğimizde yalnızca geçmişimizi korumakla kalmaz, geleceğimizi de inşa ederiz.
Toplantıya katılan duayen organizatör, folklor araştırmacısı Göksenin İleri de kendi tecrübeleriyle bu hareketin kültürel ve akademik boyutuna ışık tuttu. Türk folklorunun yalnızca bir dans değil, aynı zamanda tarih, psikoloji, estetik ve sosyolojiyle iç içe geçmiş çok katmanlı bir kültür arşivi olduğunu belirtti.
Bugün yapmamız gereken şey, geçmişin değerlerini turizmin ucuz vitrininde satmak değil; bu değerleri bilimsel, estetik ve özgüvenli bir dille anlatmak ve yaşatmaktır. Bu, sadece bir gösteri meselesi değil; bir kültür politikası, bir medeniyet duruşu ve bir kimlik tercihi meselesidir.
“Anadolu Rüyası” kültür hareketine, bu anlamlı yolculukta başarılar diliyorum.