Son yıllarda, tekno-bilimsel ilerlemeler dünyamızı tümüyle dönüştürdü ve neredeyse tanınmayacak kadar değiştirdi. Büyük teknolojilerin cesur yenidünyasında, her yenilik dalgasının ardından, kendimizi tuhaf bir biçimde, Marx’ın *katı olan her şey buharlaşıyor* şeklindeki meşhur öngörüsünün gerçekleşmesine doğru yaklaşırken buluyoruz. İşin otomasyonu, paranın sanallaştırılması, sınıf topluluklarının dağılması, maddi olmayan entelektüel emeğin yükselişi, cinsiyet kalıplarının altüst oluşu ve iklim krizi gibi süreçlerle birlikte küresel kapitalist yapı her zamankinden daha hızlı şekilde parçalanmaya başladı ve artık tamamen yok olmanın eşiğinde.

Ancak Kapitalizm yıkıldığında ardından ne gelecek? Sonu gelmez toplumsal-teknolojik çalkantı zemininde, herhangi bir hakiki değişim nasıl gerçekleşebilir? Slavoj Zizek, böyle bir bağlamda, büyük bir toplumsal zaferin olamayacağını savunuyor. Kalıcı devrim, güpegündüz hırsız gibi, hemen gözümüzün önünde belirivermektedir. Yapmamız gereken uyanıp onu görmek.

Güncel ve siyasi sorunlarla uğraşan “Güpegündüz Hırsız Gibi”, dört bölümden oluşuyor. İlk bölüm küresel kapitalizmin mevcut dinamikleri üzerinden dünyanın durumu üzerine eğiliyor ve evrensellik ve yerellik arasındaki dengeyi yeniden düşünmenin gerekliliğine işaret ediyor. Zizek’e göre hem ana-akım siyaset hem de akademik üretim yerelliğe olması gerektiğinden fazla anlam yüklüyor ve evrensel bir siyasi öznelliğin önemini bundan ötürü ıskalıyor. Kimlik siyasetinin evrenselcilikle örtüşmeyen doğası ve “geride kalanlara yardım etmek” temalı insancıl müdahalelerin beyhudeliği, küresel kapitalizm karşısında yeni bir evrensellik anlayışının gerekliliğini akla getiriyor.

Her zamanki aciliyetle, “Güpegündüz Hırsız Gibi”, günümüzün teknolojik ve bilimsel ilerlemelerinin ortaya çıkardığı radikal olasılıklarla tehlikeleri ve bunların hepimiz için heyecan verici etkilerini aydınlatıyor.