Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Vatandaş soyulurken aldırmıyor öküzler!
Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler,
Beyhude inat etme hemen salla başını,
Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını.
                Şair Eşref

Şair Eşrefin yukarıdaki mısraları ile başladığım yazımı; Neyzen Tevfik’in şu hicvi ile devam ettirmek isterim. 
Neyzen Tevfik’e arkadaşı “Üstadım kanun nerede, adalet nerede” diye sorar. Neyzen arkadaşına şu cevabı verir:

“Kanun bir enstrümandır çalınır her gece meyhanede,
 Adalette kötü yola düştü…”

Bu sözleri desteklemem ya da desteklememem değil esas olan. 

Esas olan bugün memleketin içler acısı durumudur. 
 
Kimilerine göre Köroğlu,  kimilerine göre bir suç örgütü lideri olan Sedat Peker’in açıklamaları; memleket gündemini altüst ederken bahsettiği konular ile ilgili kimse yalanlama yapamazken; iktidar yancıları birer birer ya istifa etmekte ya da yurtdışına kaçmaktadır. Bahse konu olan akçeli işler ile sizleri yormayacağım. Ancak daha derin ilişkiler ile ilgili bazı tüyolar vermeye çalışacağım.

Yazılarımın birçoğunda Anglosakson emperyalizminin kodlarının çözülmemesi durumunda Türk Devletinin her zaman bu sıkıntıları yaşayacağını yazdım.  

Adli bir problem olmaması için bazı isimleri ve olayları örtülü olarak anlatmak durumundayım.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu engelleyemeyen emperyalistler boş durmadılar. Rahmetli Rıza Nur’un hatıralarını tahrif edip, içerisine her tür pisliği eklediler. British Museum’dan bu eserin mikro filmini Fesli Kadire ulaştırdılar. Türk ve Atatürk düşmanlığını beslediler. Büyük Doğu diye bilinen yapının mimarı Necip Fazıl Kısakürek’in; Şairliği konusunda kimse kötü bir laf edemez. Necip Fazıl 1940lı yıllarda CHP’den vekillik hayali kurarken; 1944 itibarı ile bir anda Atatürk düşmanı kesilmiştir. Bu düşmanlık kaç İngiliz altını ile olmuştur bilemem. Ancak paranın mertliği bozduğu kesindir. Yine o yıllarda Kürtçü ihanet şebekeleri boş durmayacak her tür ihanete imza atacaklardı. Kimi silahlı isyanlarla, kimide din elden gidiyor naraları ile genç Türk devletini yok etmeyi amaçladılar. Derken 1980 ihtilali yaptırıldı. Komünistler Kürtçüleştirilirken, Ülkücüler din söylemi ile cezaevlerine sızdırılan fetöşcüler tarafından devşirilmeye çalışıldı. Sindirilen vatan evlatları asker postalının altında sesini çıkaramaz olmuştu. Mazlumder’in fikri temelleri Diyarbakır’da atılırken aynı tarihlerde Zaman gazetesi yayın hayatına başladı. Ne gariptir ki bu yayın organını kuranlar Fetöşe hediye edercesine zamanı geldiğinde bu gazeteyi devrettiler. Bu arslanımsı çakallar uzun vadeli planlarını tam manası ile uyguluyorlardı. Öyle uzun vadeli bir plan yapmışlardı ki, kimse uyanmamıştı. Işık evleri adı altında şeytani faaliyet gösteren gayri resmi yurtlar aynı guruplarca desteklendi. Arslanımsı çakal yavruları Ankara’daki İstanbul’daki özel evlerinde fidan gibi subayları, astsubayları devşirdiler. Çünkü bu subaylar ve astsubaylar ilerde yapacakları sessiz devrimin başrol oyuncuları olacaktı. 1980li yılların sonlarında bu evlerde Kürt kökenli mafya babalarının tahsilâtçıları tarafından mekan tutulacaktı. 

Yıllar geçti arslanımsı çakallar siyasette söz sahibi, gencecik fidan gibi subaylar ve astsubaylar ise önemli görevlere getirildi. İhanetin devamı için aileler kuruldu. Malumunuz olduğu üzere damatlar, enişteler başrol üslendiler. Köksüz çınarlar oluşturuldu.

1950li yıllardan bu yana Türk devletini yıkmak ve Türk halkını soymak üzerine kurgulanan filmfırıldak bu gün yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başladı. Her tür ahlaksızlığın din, iman ve millet adına yapıldığı söylenen enterasan bir dönem yaşamaktayız.
 
Türk ve Atatürk düşmanlarının bu kadar fütursuz davranmalarına yol veren siyaset kurumu ihanet şebekelerine ses çıkaramamaktadır. Bir sanatçıyı densizliğinden dolayı Türk adaleti apar topar içeri atarken; pedofili için gerekçe üreten insanımsı yaratıklar bu devletten maaş alabilmektedir? Rüşvet ve irtikâbın havada uçuştuğu bir davada başrol oyuncusu utanmadan başörtüsüz görüntüsünün yayınlanmasını kişilik mahremiyetine saldırı olarak değerlendirmekte. Bu durum 1980 yıllarda Kayseri’de “İffet değil başörtümüzü istiyoruz” diye slogan atan şuursuzları anımsattı bana. 

Her gün bir yolsuzluk ile sarsılan devletimiz derin yaralar alırken; bir taraftan da Türk halkı sağmal inek gibi sahtekarlar tarafından dolandırılmaktadır. Bu dolandırıcılar ne hikmetse hep iktidar yancısı çıkmaktadır.