“Bütün iyi yurttaşlar ayağa!
Barikatlara koşun! 
Düşman şehrin duvarlarındadır!
Cumhuriyet için, Komün için,
Hürriyet için ileri! Silah başına!”

Bugün, 18 Mart. Paris Komünü’nün ilanının 150. yıldönümünü karşılıyoruz. İşçi sınıfı hareketinin mücadelesinde önemli bir köşe taşı. Paris Komünü 72 gün yaşadı. Yarım kaldı. Sebebi analiz edildi. Karl Marx ve Friedrich Engels, Paris Komünü günlerini aktif olarak yaşadılar ve sonuçları üzerine derin analizler gerçekleştirdiler. Paris komünarlarının mücadelelerine olağanüstü bir değer biçtiler. Paris Komünü’nü yenilgiye rağmen ”yeni bir toplumun şanlı habercisi” olarak nitelediler. 

Komün’e giden çetin süreç

Ne var ki Paris Komünü bir sabah birden bire gerçekleşmedi. Komüne giden süreç çok çetindi; Paris Komünü öncesi Fransa onlarca yıldır devrimlerle sarsılıyordu. 1789 Fransız Devrimi sonrası feodalite yerle bir edilirken, yerine burjuvazi yükselmiş, fakat halkın ve emekçilerin talepleri umursanmamıştı. Devrim ihtiyacı devam ediyordu. 1830 ve 1848 ayaklanmaları bitmeyen devrimin önemli dönüm noktalarını oluşturuyordu. 1851’de Fransız burjuvazisi 1848 Devrimi’nde işçi hareketini bastırmıştı, ama korkusundan III. Napolyon’un ordusuna sığınmayı da ihmal etmemişti. Çünkü bu militarist bürokratik sistem, burjuvazinin egemenliğini güvence altına alacak gibi görünüyordu. Ancak iç politikadaki çelişkileri ile dış politikadaki saldırganlık eğilimleri, bu sistemin çürümüşlüğünün kanıtı olarak beliriyor, serüvenci bir dış politika da bu çürümeyi hızlandırıyordu. Napolyon’un Almanlara teslim olmasından sonra halk yığınlarının baskısıyla cumhuriyet kuruldu.
Fransız burjuvazisi, ulusal savunmayı örgütleyeceğine söz verdi. Bunun geçekleştirilmesi için gerekli askeri ve ekonomik güçlere sahipti ve halk yığınlarına dayanarak Prusyalı istilacılara karşı ulusal bir savaş vermek olasıydı. Ne ki, Fransız Burjuvazisi, Prusyalı istilacılardan çok, silahlanmış işçilerden korkuyordu. Devrim, Paris Komünü ile şaha kalkıyordu. Paris’te 18 Mart’ta başlayan ayaklanmanın ardından, 28 Mart’ta Komün yönetimi ilan edildi. Baskıcı Bonaparte rejimine ve savaşa karşı açık bir isyan olan Paris Komünü, dağıttığı bildirilerde “Yurtaşlar! Militarizme artık yeter! Altın sırmalıların yönetimine her düzeyde son! Halka, çıplak elli savaşçılara yol açın!” diye sesleniyordu.

Marks, Komünü selamlıyor

Karl Marks, beklenen isyanın patlamasının ardından şu cümleleri kuruyordu: “(Komün) özünde, bir işçi sınıfı hükümetiydi, üretici sınıfların ürünlerine el koyan, sınıfa karşı mücadelesinin bir ürünüydü, emeğin ekonomik kurtuluşunu gerçekleştirebilmek için en sonunda bulunmuş siyasi biçimdi.” Paris Komünü kısa süren iktidarında ilk günden tüm fabrikaların ve kentin yönetimini işçilere bırakıyordu. Parasız, zorunlu ve laik okullar ile geleceğe yatırım yaparken, “seçilen herkesin görevden alınabilmesi” ilkesi demokrasinin garantisi olarak uygulamaya konuyordu. Zorunlu askerliğin kaldırılması, ordunun lağvedilmesi gibi radikal adımların yanı sıra o dönem pek revaçta olan giyotinler yakılarak idam cezası kaldırılıyordu.

Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor!

“Avrupa’da dolaşan hayalet”, Paris’te her yönüyle ete kemiğe bürünmüştü. Paris Komünü, 72 gün yaşadıktan sonra sonra büyük bir şiddet ve katliam ile yenildi. Şehre giren ordu büyük bir vahşet uyguladı. Komüncülerin çoğu kurşuna dizildi, kaçabilenler sürgüne gitmek zorunda kaldı. Bugün de yaygın bir simge olan Enternasyonal Marşı, Eugene Pottier tarafından Komün’ün düştüğü günlerde, Paris’te yazıldı. Yenilirken bile “yeni bir dünya” kazanmış olan Komün’den bugüne işçi sınıfının marşı haline gelen Enternasyonal kaldı: “Uyan artık uykudan uyan, uyan esirler dünyası…”