Erdoğan ve ortağının devlet yönetim anlayışını reddettiklerini söyleyen Babacan, 'Biz, yaşamı tanımayan, vatandaşın canını enkaz altında kendi kaderine terk eden bu anlayışı reddediyoruz. Biz, yaşatan bir devlet istiyoruz. Biz, milletine hizmet eden, hizmetkar bir devlet istiyoruz.' diye konuştu. 

Ali Babacan, bugün deprem bölgesi Gaziantep'te düzenlediği basın toplantısında, Kahramanmaraş merkezli depremlerden önceki ve sonraki afet yönetimini değerlendirdi. İktidara afet yönetimiyle ilgili sorular soran Babacan, şunları söyledi:

'HALA ENKAZ BAŞINDA SEVDİKLERİNE KAVUŞMAYI BEKLEYEN KARDEŞLERİMİZ VAR'

Gerçekten çok acılıyız, içimiz yanıyor, kahroluyoruz. Bir baba olarak, bir evlat olarak, bir eş olarak, tek tek dinlediğim hikayelerle, tanık olduğum acılarla gerçekten kahroluyorum. Ülkece çok büyük bir felaket yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. 6 Şubat’tan bu yana ciğerimiz yanıyor. Hâlâ enkaz başında sevdiklerine kavuşmayı bekleyen kardeşlerimiz var, hâlâ yerin altındaki eşine, kardeşine, annesine, babasına, akrabasına ulaşmaya çalışan dostlarımız var. Acı büyük. Anlatmaya kelimeler yetmiyor, sözler anlamını yitirdi. Bir kere daha başımız sağ olsun diyorum.

Bugün itibariyle büyük felaketin üzerinden 11 gün geçti. İlk günden beri ülkemizin dört bir köşesinden gönüllüler, sivil toplum kuruluşları, kamu görevlileri sahada canını dişine takıp çalışıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen kurtarma ekipleri de olay yerinde. Herkes, karınca misali bu büyük enkazın bir ucundan tutup kaldırmaya çalışıyor. Bu çabanın, bu çalışmanın bir parçası olan herkese minnet ve şükran duyuyorum. Tüm bu çalışmalara katkı veren herkese teşekkürlerimi iletiyorum.

'İŞ MAKİNALARI O ENKAZA ANCAK 4. GÜN GİREBİLMİŞTİ'

Geçtiğimiz hafta, depremden en çok etkilenen şehirlere gittim. Genel başkan yardımcılarımızla beraber sahadaydık. Kahramanmaraş’ta depremden kurtulan bir vatandaşımızla konuştum. O kahrın içinde, ‘Allah halkımızın ayağına taş değdirmesin’ dedi. Gerçekten değdirmesin. Bu millet öyle güçlü kenetlendi ki öyle sıkı sıkıya birbirine tutundu ki bunu yerinde hep beraber gözlerimizle gördük. Yakın çalışma arkadaşlarımdan Sadullah Ergin’in aile apartmanını Hatay’da gördüm. Depremin üçüncü günüydü, yerle bir olmuştu. İş makineleri ancak dördüncü gün enkazda çalışmaya başladı. Girildikten sonra da ancak yakınlarının cansız bedenlerine ulaşılabildi ve en zoru, kendi elleriyle son görevini yerine getirdi. Tüm bu şehirlerde bildiğimiz, bilmediğimiz hikayelerin çoğu böyle. Sadullah Bey’in hikayesi, aslında herkesin ortak hikayesi. Sadece buraya bakarak gördüğümüz tablo aslında her şeyi özetliyor. 

'KURTARMAK KURAL OLACAKKEN MUCİZE GÖZÜYLE BAKILIYOR'

Yıkım istisna olacakken yıkım her yerde. Ölüm istisna olacakken ölüm her yerde. Kurtarmak kural olacakken kurtarmalara mucize gözüyle bakılıyor. Vatandaşımız, adeta mucizeye mahkum olmuş durumda. Bu hak da değil, reva da değil. Devlet niye var? Devlet, yaşatmak için var. Devlet, her bir vatandaşımızın yaşaması için var. Devlet, tüm bu yıkımlara mani olmak için var. Vatandaşımız oturduğu binaya ‘afet dayanıklı’ diye ruhsat veren, oturma izni veren kamu kurumuna güvensin diye devlet var. Bina yıkıldıktan sonra hemen arama-kurtarma ekibi oraya ulaşsın diye devlet var. Yakınının acısını bile paylaşamadan, tek tek onların toprağını kendisi kazıp, kendisi gömmesin diye devlet var.

Biz, Sayın Erdoğan’ın ve küçük ortaklarının sebep olduğu bu devlet yönetme anlayışını reddediyoruz. Biz, yaşamı tanımayan, vatandaşın canını enkaz altında kendi kaderine terk eden bu anlayışı reddediyoruz. Biz, bu karda kışta yerle bir olmuş şehirlere gerekli araçları gönderemeyen bu anlayışı reddediyoruz. Biz, yerin altında kalanlara, yakınlarının duası dışında hiçbir şey bırakmayan bu anlayışı reddediyoruz. Biz, yaşatan bir devlet istiyoruz. Biz, milletine hizmet eden, hizmetkar bir devlet istiyoruz.

'İKTİDAR BÜTÜN BU OLANLARA HAYRET İÇİNDE Mİ YAKALANDI? HAYIR!'

Yaşadığımız elbette büyük bir felaket. Elbette hiç kimse böylesine iki büyük depremin peş peşe olmasını ve bu kadar büyük bir yıkıma sebep olmasını belki de hayal edemiyordu. Şunu unutmayalım ki ülkemiz, fay hatları üzerinde bir ülke. Uzmanlar, senelerdir hangi fay hattının hangi durumda olduğunu söylüyor. Uzmanlar, senelerdir doğrudan Maraş’ı, doğrudan Hatay’ı işaret ediyor. Halk arasında ‘kaza geliyorum demez’ diye bir tabir vardır ama deprem ‘ben geliyorum’ diyor, bir tek zamanını tam kestiremiyoruz. Bu kadar hazırsızlık gerçekten olmaz.

İktidar, bütün bunların farkında değil mi? İktidar, bütün bu olanlara hayret içinde mi yakalandı? Hayır. 2019’da bu ülkenin İçişleri Bakanlığı, tüm mülki yönetimlerle beraber merkez üssü Pazarcık olan 7.5 şiddetinde bir depremin senaryosunun tatbikatını 3 gün boyunca yaptı. Böyle bir depremde nerelerin yıkılacağı, nasıl bir hasar olacağı, hepsinin tatbikatı yapılmış durumda. Peki yapıldı da ne oldu? Tüm bu bilgiler ışığında gerekenler yapıldı mı, önlemler alındı mı, atılması gereken adımlar atıldı mı? Kimse şimdi propaganda aygıtını çalıştırıp, süslü dosyalar, videolar hazırlayıp bizleri aptal yerine koymasın.

'DEPREM ÖNLENEMEZ AMA ÖLÜMCÜL YIKIMLAR ÖNLENEBİLİR!

Asrın ihmali oldu. Asrın kayıtsızlığı oldu. Asrın iş bilmezliği oldu. Deprem önlenemez ama ölümcül yıkımlar önlenebilir. Vatandaşlarımızın çoğu, önlenebilir yıkımlar nedeniyle hayatlarını kaybetti. Bugün itibariyle depremden etkilenen tam 10 şehrimize gittim, onlarca ilçemize gittim, çok sayıda köyün içinden geçtim ve hep kara yolu ile hareket ettim. Benzin kuyruklarında bekledik, trafiğe takıldık, arabaların bagajlarında bidonlarla benzin taşıdık. İhtiyacı olanlara kumanya götürdük, yakıt götürdük. Bütün bunları sahada fiilen yaşadık, gözlerimizle gördük. Şu andaki felaket, televizyon ekranlarına, cep telefonu ekranlarına sığacak bir felaket değil. Görmeyince anlamak mümkün değil.

6 Şubat sabahı depremden sadece bir saat sonra, sabah 5:34’te bu felaket için iktidar 4’üncü seviye alarm açıkladı. 4’üncü seviye alarm, tüm ulusal kapasiteyle depreme müdahale edilmesi ve ayrıca uluslararası yardım çağrısıydı. Felaketin ne kadar büyük olduğunu iktidar aslında ilk bir saatte anlamış durumda. Demek ki felaketin büyüklüğü gayet iyi anlaşılmış. AFAD’ın çok önceden hazırladığı bir müdahale planı vardı. Buna göre, özellikle acil durum anında görevli arama-kurtarma, sağlık, yangın, güvenlik, trafik, haberleşme, enerji, tahliye, ulaşım, beslenme, barınma hizmetlerinden sorumlu kurumlarımızın hazır olması ve derhal müdahale etmesi gerekiyordu. Soruyorum; derhal, anında hareket etmesi gereken bu kurumlar ne zaman harekete geçtiler? Ne için geciktiler? Kurumlarımız böyle bir afete karşı gerçekten hazır mıydı? Yoksa bütün bu hazırlıklar, kağıt üzerinde kalan bir egzersizden mi ibaretti?

'AFAD GİBİ KURULUŞLARIN YATAY BİR YAPILANMAYA SAHİP OLAMSI LAZIM'

AFAD, eskiden Başbakanlığa bağlı bir kurumdu. Diğer bakanlıklar arasında da koordinasyon yapma gücü ve pozisyonu vardı. Daha sonra 2017 sistem değişikliği ve 2018 seçimleriyle beraber AFAD, bir bakanlık altında sıradan bir kurum haline getirildi. AFAD uzmanlarıyla karar vericileri arasında çok sayıda kademe ve uzun mesafeler konuldu. Halbuki bu tür kuruluşların yatay bir yapılanmaya sahip olması lazım. Uzmanlardan gelen bilgiler, çalışmalar anında karar vericilere ulaşacak ki hemen adım atılsın, karar verilsin. AFAD’ın uzmanlarıyla ülkenin tek karar vericisi pozisyonunda olan Sayın Erdoğan arasında belki 6-7 kademe yönetim katmanları var.

Tüm koordinasyon, bu sistem değişikliğiyle beraber, sadece ve sadece Beştepe’de toplandı. Şu anda Silahlı Kuvvetler’de farklı kuvvetler, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı değil. Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, zannediyorsunuz ki Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı. Değil. Bunu bypass edip Milli Savunma Bakanlığı’yla ilişkilendirildi. Tek tek hükümetten, bir bakandan talimat almayınca silahlı kuvvetlerin ayrı ayrı birimleri bile hareket edemez hale getirildi. Beştepe dışında her kurumu önemsizleştiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, AFAD’ı zayıflatmış mıdır? Kurumun koordinasyon kabiliyetini yok mu etmiştir?

'VATANDAŞLARIMIZ GERÇEKLERİ SOSYAL MEDYADAN ÖĞRENMEK ZORUNDA MI?'

AFAD, 2012-2023 yıllarını kapsayan bir eylem planı hazırlamıştı. Burada takvim var, yapılacaklar var; bunları tamamladınız mı, tamamlamadınız mı? Bu plan, o günkü Bakanlar Kurulu kararıyla da yürürlüğe girdi. Bu planın uygulamasının 2023 yılında tamamlanması hedefleniyordu. Planın ana amacı, depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak. Bu eylem planına ne oldu? Bu planda yer alan çalışmaların ne kadarı hayata geçirildi, ne kadarı ihmal edildi? Afet sonrasında iletişim konusunda ne yaptınız? Sosyal medya kısıtlamasıyla kurtarma ve yardımlaşma çağrılarına engel olduğunuzu düşünüyor musunuz? Vatandaşımızın haber alma özgürlüğüne engel olduğunuzu düşünüyor musunuz? Devlet kurumlarından gelen açıklamalara, devletin söylediklerine bu iktidarın, bakanların yaptıkları açıklamalara vatandaşımız tam olarak güvenseydi, vatandaşlarımız gerçekleri sosyal medyadan öğrenmek zorunda kalır mıydı?

AFAD bir başka çalışması var; 2022 Performans Programı. Burada, ‘1.789 tane arama-kurtarma personelimiz var’ diyor. Kamu, özel kuruluşlar, askeri ve sivil kuruluşlar, belediyeler, itfaiye gibi kurumların bünyelerinde bulundurdukları toplam arama-kurtarma personeli sayısı kaçtır? Bunun envanteri afet öncesinde AFAD’ta var mıydı? Afete müdahale edebilecek arama-kurtarma personel sayısı yeterli mi görüldü, yoksa yetersiz olduğu öngörülmesine rağmen takviye mi yapılmadı? Afetlerin sık yaşandığı ülkelerde çok sayıda gönüllü eğitiliyor. Afet anında derhal mobilize oluyor. Koordinasyon içinde çalışıyorlar. Bu depremde AFAD’ın eğittiği, mobilize ettiği, koordine ettiği gönüllü sayısı kaçtır? Bu gönüllülerden ilk 24 saatte, ilk 48 saatte kaç tanesi gerçekten afet bölgesine intikal etmiştir ve çalışmalara katkı sağlamaya başlamıştır?

'TATBİKATIN ORTALARDA YOK!'

Bugün yaşadığımız depreme çok benzer olan bu senaryoya göre yapılan tatbikatın sonucu ne olmuştur? Hangi kararlar alınmıştır? Tatbikatta tespit edilen eksikler nelerdir? Şu anda bu tatbikatın raporu ortalarda yok. Tatbikatta tespit edilen eksikler nelerdi? Eksikler tespit edildiyse neden bugüne kadar o eksiklikler giderilemedi? Bu tatbikatı ve sonuçlarını kamuoyuyla ne zaman paylaşacaksınız? 2019 tatbikatına göre kaç binanın yıkılacağı öngörülmüştü? Kaç canımızı kaybedeceğimiz tahmin edilmişti? Yine bu tatbikata göre kaç arama-kurtarma personeline, kaç adet çadır ve battaniyeye ihtiyaç olacağı hesaplanmıştı? Ulaşımdaki aksamalar nasıl giderilecekti? Havaalanları, Demiryolları, Karayolları; tatbikat dediğiniz zaman bunların hepsinin olması lazım. Buralarla ilgili o senaryolarda nasıl bulgular vardı? Bunun gereği yapıldı mı? Ulaşımdaki aksamalar ve kesintisiz haberleşme nasıl sağlanacaktı? Antakya’da yedinci gün telefonlar çalışmaya başladı. 2019’daki tatbikatın ardından ne yaptınız?

'AFAD'IN İMKANLARININ SINIRLI OLDUĞUNU BİLE BİLE NEDEN DAYANIŞMAYA MANİ OLDUNUZ?'

Kahramanmaraş’ta 6 ay evvel başta bizim partimizin il başkanı olmak üzere sivil toplum kuruluşları ve diğer siyasi partilerin il başkanları deprem uyarıları yaptılar. Bu uyarılar dikkate alındı mı? Arkadaşlarımız feryat ederken bu uyarılar karşısında ne yapıldı, hangi adımlar atıldı? Depremin olduğu bölge ve yakınında AFAD lojistik depolarının olduğunu biliyoruz; bu depolarda depremden önce kaç tane çadır, kaç tane çadır içi malzeme vardı? Bu malzemeler neden derhal bölgeye ulaştırılamadı? Malzeme eksikliği nedeniyle mi, yoksa lojiktik planlama yapılmadığı için mi vatandaşlarımız mağdur oldu? AFAD, tüm yardımlara el koyup şu anda kendisi dağıtmaya çalışıyor. Vatandaşlarımızın kendi çabalarına, sivil inisiyatife adeta göz açtırmayacak bir baskı başlamış. AFAD’ın imkanlarının sınırlı olduğunu bile bile vatandaşlarımızın kendi aralarındaki dayanışmaya ne için mani oluyorsunuz? Siz, bu yardımlaşma, dayanışma ruhu çok kuvvetli olan bu milletin birbirine yardım etmesine niye engel oluyorsunuz? İlk günlerde yapamadınız; olmayınca vatandaş kolları sıvadı, kendisi yapmaya başladı.

Askeri kuruluşlar ve emniyet mensupları arama-kurtarma faaliyetlerinde planlama kapsamına alındılar mı? Özellikle asker ve polislerimizin aldıkları eğitimleri gereği derhal müdahale etmeleri mümkünken neden afetin olduğu ilk anda kurtarma çalışmalarına katılmaları sağlanmadı, sağlanamadı? Gittiğim 10 şehirde de duyduğum cümleyi söyleyeceğim; ‘İlk 48 saat bize yardım gelmedi’. Bu cümle hiçbir yerde değişmiyor. Neden ilk 48 saatte sistem adete felç oldu, niye işler yürümedi?

'İLK 72 SAATTE TOPLAM KAÇ ENKAZA KURTARMA MACIYLA MÜDAHALE EDİLDİ'

Maden işçileri, yaptıkları iş gereği hepsi birer doğal arama-kurtarmacılar. Maden işletmecileriyle ve çalışanlarıyla AFAD arasında önceden yapılmış bir protokol var mı? Vatandaşlarımız acı içerisinde, ‘Maden işçileri arama-kurtarma çalışmalarına niye çok geç dahil oldular’ diye soruyorlar. Bölgeyi incelediğimizde ve vatandaşlarımızla konuştuğumuzda, birçok aksayan hizmet olduğuna tanık olduk. Ama bunlardan en önemlisi arama-kurtarma faaliyetleriydi. İlk günlerde enkazların çok küçük bir bölümüne müdahale edilebildiğini gördük. İlk 48 saatte, ilk 72 saatte toplam kaç enkaza kurtarma amacıyla müdahale edildi. Hangi enkaza müdahale edileceği ya da hangi enkaza müdahale edilmeyeceği nasıl belirlendi? AFAD, buradaki koordinasyon görevini nasıl yaptı? Yeterli sayıda olmayan arama-kurtarma personeliyle enkaza müdahale ederken önceliklendirme nasıl yapıldı?

Çok sayıda arama-kurtarma ekibi, uzunca süre çalışmaya başlayamadı. AFAD’dan yönlendirme beklediler. Bununla ilgili pek çok örnek bizzat bana anlatıldı. Sahadaki arama-kurtarma ekiplerinin takibi neden sağlanamadı? AFAD dışında arama-kurtarmalara dahil olan yerli ve yabancı ekipler AFAD ile neden uyumlu bir saha çalışması yürütemedi? Gönüllülerin koordinasyonu neden gecikti? Gönüllü vatandaşlarımıza gerekli arama-kurtarma ve yardım eğitim zamanında verilmiş miydi?

'AFAD YETKİLİLERİ İLK GÜNLERDE YÖNLENDİRMEYİ NEDEN YAPAMADI?'

Arama-kurtarmada hayati öneme sahip ses dinleme ve termal kamera gibi cihazların AFAD’ın envanterinde olup olmadığını vatandaşlarımız soruyor, merak ediyor. Bunlarda AFAD’ın envanterinde var mıydı ve kaç adet vardı? Bu kadar büyük sahada, madem tespit edildi, yıkımın tespitiyle yardımlar hemen yönlendirilebilecekken ve AFAD, kanunu gereği bu yetkiye sahipken ilk günlerde bu yönlendirme niye yapılamadı? Talimat mı beklendi? Kimden talimat beklendi? Enkaz kaldırma çalışmaları için vinç ve iş makinelerine ihtiyaç var, bu araçlar neden derhal seferber edilmedi? Bu araçlar şehirlerin girişlerindeki parklarda dururken bir gün, iki gün, üç gün çoğu şehirde niye bu vinçler, kepçeler harekete geçmedi? Kimden talimat beklendi? Arama-kurtarma faaliyetlerindeki gecikme ve yetersizlik nedeniyle kaç vatandaşımız hayatını kaybetti?

Deprem sonrası ilk birkaç gün vatandaşlarımız temel gıda ürünlerine bile ulaşamadı. Vatandaşımız, hangi ihmaller nedeniyle bir tas çorbaya, bir damla suya muhtaç kaldı? Şu anda afet bölgesinde gördüğümüz en temel eksiklik tuvalet. 11’inci günü tamamladık, 12’nci gündeyiz, hâlâ tuvalet. Mücbir sebep olmadıkça, yatacak yer, konteyner, seyyar duş, seyyar tuvalet ne var ne yoksa acilen bu bölgeye taşınmalıdır. Önce insan, önce can. Resmi rakam 36 bini geçti, gerçek sayısının kaça ulaşacağını bilmiyoruz. Daha hâlâ enkaz altında çalışmalar devam ediyor.

'KİMLİĞİ TESPİT EDİLEN KAÇ, TESPİT EDİLEMEYEN KAÇ VATANDAŞIMIZ VAR'

Arama-kurtarma çalışmalarında enkaz altında ulaşılamayan veya kayıp olarak sınıflandırılan vatandaşlarımızın sayısını kamuoyuyla ne zaman paylaşacaksınız? Pandemi dönemiyle ilgili maalesef kötü bir tecrübemiz var. Her rakamı açıklığıyla ortaya koyun, bilelim. Kaç vatandaşımız hayatını kaybetmiş, kimliği tespit edilen kaç vatandaşımız var, kimliği tespit edilemeyen kaç vatandaşımız var? Özellikle köylerde ve kırsalda vatandaşımızın, kendi imkanıyla enkazdan çıkarttığı ailelerinin, yakınlarının cenazelerini yine kendi imkanlarıyla defnettiğini biliyoruz. Bunlar hiçbir kayıtta yok. Bunların kayıtlarını ne zaman toplamayı düşünüyorsunuz? Ne zaman bununla ilgili bir istatistik yayınlayacaksınız?

Afet bölgesinde, 2018’deki imar aflarından yararlanarak yapı kayıt belgesi alan yaklaşık 300 bin yapı var. Bu yapıların ne kadarı depremde yıkıldı? Yıkılan binalarda kaç vatandaşımız hayatını kaybetti? Birinci derece deprem bölgesi olduğu bilinen bu bölgede binaların imar barışından faydalanabilmesi için depreme dayanıklılık raporu istendi mi? İstenmediyse neden istenmedi? Yaşanan gerçekten asrın felaketiyse, ‘tabii ki yıkılacak’ diyorsak o zaman ne için müteahhitlerle ilgili hızlı bir yargı süreci başlatıldı? Sorumluluk sadece müteahhitlerde miydi? Müteahhitleri denetleme görevini yürüten kamu görevlilerinin hiç sorumluluğu yok muydu? Savcılıklar neden sadece bu binaları yapanlarla ilgili işlem başlatıyor da asıl bu binaları denetlemekle görevli olanlar hakkında henüz bir süreç başlatmadı?

'MESELE EĞER SEÇİMLERİN ZAMANLAMASIYSA HERKES ANAYASA’NIN AÇIK HÜKÜMLERİNE UYMAK ZORUNDA'

Babacan, açıklamalarının arından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Bülent Arınç’ın seçim ile ilgili açıklamalarının sorulması üzerine Babacan, “O açıklamayı iktidar sahiplenmedi ama günler sonra sahiplenmedi. Sizinle alakası yoksa çıkıp ilk bir saatte yalanlayın. Bu açıklamayı bir süre dolaşımda tutup, zemin yoklayıp, tepkiyi gördükten sonra mı geri adım attılar diye aklımıza geliyor. Bu konuda Anayasa’nın hükümleri çok açık. Hiç kimse hukukun üstünde değil. Hukukun üstünlüğü esas, hukuk devleti esas. Mesele eğer seçimlerin zamanlamasıysa herkes Anayasa’nın açık hükümlerine uymak zorunda.”

Millet İttifakı’nın deprem planının olup olmadığının sorulması üzerine ise Babacan, “En son açıkladığımız ortak politikalar metninde tam 2 bin 300 madde var. 2 bin 300 madde içerisinde afet yönetimiyle ilgili de pek çok husus var. Bu hususlarla ilgili ayrı bir bakanlık fikri bile var” dedi.