CHP Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, yaptığı yazılı açıklamada, Resmi Gazetede yayımlanan, Genel Tarım Sayımı yapılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Genelgesi'ni değerlendirdi.

Türkiye'nin 24 yıl aradan sonra yeniden bir genel tarım sayımına hazırlandığını belirten Adem, bu girişimin, ilk bakışta tarım politikalarının planlanması ve veriye dayalı yönetimi açısından olumlu bir gelişme gibi görünse de yöntem, kurum ve yaklaşım açısından ciddi sorunlar barındırdığını ifade etti.

Erhan Adem, şunları kaydetti: 

"Genelgede tarım politikalarının planlanabilmesi için doğru ve sağlıklı bir istatistik altyapısının gerektiği ifade ediliyor. Bu tespit doğrudur. Tarımda üretim planlamasından gıda güvenliğine, kaynak kullanımından destek politikalarına kadar her şey veriye dayanmalıdır. Ancak burada asıl sorun, bu verilerin kim tarafından, hangi yöntemle, hangi kadrolarla ve hangi denetim mekanizmalarıyla toplanacağıdır. Ne yazık ki bu noktada güven veren bir çerçeve sunulamamaktadır.

Bakan Tekin mülakat protestosunu terörle ilişkilendirdi! Adaletsizlik varsa hukuken itiraz edin! Bakan Tekin mülakat protestosunu terörle ilişkilendirdi! Adaletsizlik varsa hukuken itiraz edin!

Bugün kamuoyunun en az güvendiği kurumların başında gelen TÜİK bu görevin verilmiş olması başlı başına bir problemdir. Enflasyon verilerinden işsizlik oranlarına kadar kamuoyunun yakından bildiği şekilde siyasi müdahale altında çalıştığı algısı yerleşmiş bir kurumun, böylesine kritik bir alanı sağlıklı şekilde yönetebilmesi mümkün değildir. Çiftçinin kaç dönümde ne ektiğini, hayvan varlığını, tarımsal işletmelerin durumunu ortaya koyacak bir çalışmanın siyasi kaygılardan arınmış, bilimsel temelli ve şeffaf yürütülmesi gerekirken, TÜİK’in bu geçmiş karnesiyle süreci yürütecek olması, daha en baştan kamuoyunda güvensizlik yaratmıştır.

"Genelgede tarif edilen yöntemler sahadaki gerçeklikle örtüşmemektedir"

Sayımın nasıl yapılacağına dair genelgede tarif edilen yöntemler ise sahadaki gerçeklikle örtüşmemektedir. İl ve ilçe tarım müdürlükleri personelleriyle, köylerde soru-cevap formları doldurularak yürütülecek bir sürecin hem zamansal olarak hem de teknik olarak kapsamlı ve sağlıklı sonuç üretmesi mümkün değildir. Tarım gibi çok yönlü ve mevsimselliğe, iklim koşullarına, yerel uygulamalara göre değişen bir sektörde, istatistiksel örneklem ve tarama yöntemleriyle doğru sonuca ulaşılamaz. Kaldı ki bu personel, uzun süredir yeterli sayıda değildir, mevcut kadrolar aşırı yük altındadır, bir kısmı liyakat dışı atamalarla işlevsizleştirilmiştir.

Gerçek bir tarım sayımı; ziraat fakültelerindeki uzman akademisyenlerin, araştırma enstitülerinin, meslek odalarının ve üretici örgütlerinin katılımıyla yürütülmelidir. Çiftçiyle doğrudan çalışan, sahayı bilen, bölgesel üretim farklarını değerlendirebilen bir kadroyla yapılmalıdır. Ayrıca bu sayımın sonuçları sadece veri toplamakla kalmamalı, bunlar bağımsız denetime açılmalı, kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşılmalı, açıklanan verilerle oluşturulacak politikalar arasında açık bir bağ kurulmalıdır.

"Tarımın kaynaklarını yeniden yandaşlara aktarmaya dönük bir organizasyona izin verilmemelidir"

2001 yılında yapılan son sayımda görev alan danışman firmaların, aracı kurumların süreçten haksız kazançlar elde ettiğini hatırlıyoruz. Bugün de aynı risk ortadadır. Tarımı sayacağız derken tarımın kaynaklarını yeniden yandaşlara aktarmaya dönük bir organizasyona izin verilmemelidir. Kamu kaynağı, tarımın gerçek haritasını çıkarmak için harcanmalı, üreticiye dönmelidir; ihale dosyalarına değil.

Yıllardır her Tarım Şurası’nda, her bakan değişiminde, 'genel tarım sayımı yapılacak' denmiş ama bu vaatler hiçbir zaman yerine getirilmemiştir. Şimdi 2025 yılında bu işin yeniden gündeme gelmiş olması elbette dikkat çekicidir. Öncelikle iktidar, bugüne kadar neden bu konuda adım atılmadığını kamuoyuna açıklamalı, kendi ihmalinin hesabını vermelidir. 24 yıl boyunca tarımsal üretim, destekleme ve planlamanın bu kadar veri yoksunu bir biçimde yürütülmüş olması tek başına bir yönetim zaafıdır. Bu sayım, sadece teknik bir faaliyet değil, bu ihmalin telafisi anlamına gelmelidir.

Bugün Türkiye tarımı ithalata bağımlı hale getirilmiş, çiftçisi üretimden uzaklaştırılmış, kırsal nüfusu boşalmış, tarımsal girdi maliyetleri altında ezilen bir yapıya bürünmüştür. Böyle bir ortamda yapılacak tarım sayımı, gerçeğin üstünü örtmeye değil, çıplak biçimde ortaya koymaya hizmet etmelidir. Ancak TÜİK gibi verileri siyasi dengeye göre açıklamakla eleştirilen bir kuruma teslim edilen bu görev, daha şimdiden gölgeli ve güvensiz bir sürecin habercisi olmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler, bu sayımın bilimsel standartlara göre yürütülmesini, tüm süreçlerin denetime açık olmasını ve elde edilecek sonuçların toplumun tüm kesimleriyle paylaşılmasını talep ediyoruz. Tarımın gerçek sorunlarını ancak doğru verilerle çözebiliriz. Ama yanlış kurumla, yanlış yöntemle yola çıkarsanız, varacağınız yer yine yanlış olur."