Kahveci polemikhaber.com'a, MB'nin verdiği faiz kararı ve dün 2 bin 825,90 lira olarak açıklanan asgari ücrete ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu:

* Asgari ücretli burada biraz daha şanslı: Yüzde 21,5 gıda fiyat artışıyla bir asgari ücret artışı oldu. 

* 2 bin 324 liradan 2 bin 825 liraya yükselen bir rakam; bu yine de gıda fiyatları oranında artan bir rakam yüzde 21,5 bir artış söz konusu.

* Kendi hesaplamalarımda daha önce asgari ücrette 2800-2900 lira arası bir rakam bekliyorum diye.

* 2021 yılının açlık sınırının üzerinde kalması için minimum olarak getirildi: Bu açlık sınırı maaşı, refah maaşı değil.

* Siyasiler asgari ücrette daha cesur olabiliyorlar. Çünkü asgari ücreti kendileri ödemiyor; özel sektör ödüyor.

* Siyasetin bütçeden ödediği ücretler: asgari memur ücretleri ve emekli ücretleri... Buradaki belirlemeleri göreceğiz.

* Emekli maaşları yüzde 21,5 artacak mı? Asıl mesele emekli, memur maaşlarında.

* Bu artışlar gelmeyecek; artışları görmeyeceğiz. Bunu net olarak söylüyorum.

* Yani memur ve emekli böyle bir ortalama maaş artışı beklemesin. Olmayacak çünkü bütçenin de imkanı yok. 

* Bizim 5-6 müteahhitimiz ve bunların hazine garantileri var. Bunlara ödeme yapınca memura, emekliye maaş kalmayacak.

* Asgari ücrette bir başka sorun daha var: Vergi dilimleri yeniden değerlenme oranı yüzde 9.11.

* Vergi dilimleri aşağı yukarı bu oranda artırılacak; yani ilk 22 bin lira olan yüzde 15'lik vergi dilimi muhtemelen yüzde on oranında artırsan bile yirmi 4 bin lira seviyede.

* Asgari ücret yüzde 21.5, vergi dilimi yüzde 10 arttı.

* 2009 yılından 2019 yılına, asgari ücret yüzde 267 artıyor. Vergi dilimleri ise yüzde 100 artıyor. Enflasyon ise yüzde 155 ortalama. Ücrette yüzde 46 fark varken 10 yılda bu fark da yüzde 39'a düşüyor. Yani fark giderek kapanıyor.

* Bu iyi bir rakam değil; çok kötü bir rakam.

* Ülkede bir yozlaşma; teknolojik ve bilimsel geri gidiş söz konusu. Bu geri gidişin karşılığında verimsiz bir ekonomi oluşuyor. Verimsiz ekonomi oluşunca da bütün ücretlere yansıyor.

*  Türkiye yozlaşmanın şeyine geldi sonuna geldi. Ciddi şekilde birçok firma, iflas noktasına veya şirketi satma noktasına gelecek.

* Beş yıl önce, 500 milyon dolar olan firmayı 50 milyon dolara alacaklar. Şimdi böyle düşündüğümüz zaman, şu geliyor insanların aklına: Acaba gizli bir el -bilinçli mi, bilinçsiz mi bilmiyorum.?- ekonomiyi kilitleyip varlıkları yabancıları çok ucuza peşkeş çektirebilecek bir politik sonuca mı getiriyor.

* Müthiş derecede yerli, milli ama işe geldiğinde; Türkiye'de bütün ekonomiyi yabancılar açısından sudan ucuz hale getiren, işçi, ücret açısından en ucuz işçilik haline getiren bir durum söz konusu.

* Örnek olarak; Çin, ücret seviyesi olarak 2000 yılında Türkiye'deki ortalama ücretin 1/4'i seviyesindeydi. Şu anda bir milyarın üzerindeki nüfusa sahip Çin'de ücret seviyesi Türkiye'nin üzerinde

* 20 yılda geldiğimiz aşama kişi başına gelirde de 'dünya bol para süreci'nde müthiş bir ekonomik gelişme yaşadı. Özellikle gelişmiş ülkelerin bir altında yer alan, gelişmekte olan ülkeler büyük aşama kaydetti. 2-3 bin olan milli gelir, 12-13 bin dolara çıktı. Türkiye ise 5 bin dolardan 8 bin doalra çıkarabildi.

* Iki bin üç bin dolar olan milli geli. on üç bin on beş bin dolarlara çıktı. Türkiye ise beş bin doları olan gelirini sadece sekiz bin dolara çıkarabildi. Bin dokuz yüz doksan sekiz yılını söylüyorum. Milli gelirin revizyonlarıyla bunu düşüp. tuttular. Eğer o revizyon doğru düzgün olsaydı bin dokuz yüz doksan sekiz yılının kişi başına geliri beş bin dolar olacaktı beş bin iki yüz dolar. Şimdi de sekiz bin dolar. 

* Dünyanın tarihi fırsat yaşadığı zenginlik döneminde biz yoksulluğa gittik ve yoksulluğun dibine varıyoruz.

* Bu toplum için çok tehlikeli bir durum ama en büyük tehlike; yozlaşmanın getirmiş olduğu tehlike.

* Yani bugün asgari ücreti 2 bin 825 lira değil, 3 bin 825 lira yapsak çok mu iyi olacak? Hayır. Daha da kötü olur. Asgari ücreti iki bin beş yüzde tutsan iyi mi olacak? Hayır. Yani kaybet-kaybet durumu.

* Asgari ücrete mahkum bir ülkeyiz ve asgari ücreti konuşmaktan çıkmamız lazım.

* Bugün Türkiye'de en büyük kaybı, asgari ücretin üzerinde ücret alanlar yaşayacak. Vergi dilinde yüzde 9.1 artacak ve maaşlarından her ay 200-300 lira daha fazla vergi ödeyecekler. 

* Her zaman kasa kazanır derler ya; burada da bir şey var: devlet kazanacak.

* Bu ücret artışlarında,n vergi dilimleriyle beraber düşündüğümüz zaman para yine siyasete, Ankara'nın kasasına gidecek.

* Ankara parayı alınca vermiyor millete; parayı vermeyi bıraktı.

* Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2015 yılında konuşması var. O dönem Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Başbakan da Ahmet Davutoğlu...

* 17-25 Aralık sonrası yaşanan risklerle 2014 yılı ocak ayında faizler yüzde 10'a çıkarılıyor. Sonra kademe kademe indirimler başlıyor ve MB 2015 yılında da 25 baz puan indirimle faizi 7.75'ten 7.50'ye indiriyor. 

* Erdoğan önce diyor ki; 'Merkez Bankası dün lütfetti, çeyrek puanlık bir faiz indirimi yaptı. Bizim Merkez Bankası'nın bağımsızlığına bir sözümüz yok, ayrı bir konu. Ama nereye kadar? Ülkenin ve milletin menfaatlerini koruduğu yere kadar. Bize karşı bir bağımsızlık mücadelesi veriyorsun da başka yerlere karşı bağımlılığın mı var?'

* Merkez Bankası'na söylüyor bunu. TL faizi 7.50.

* Bugün Türkiye, dolara 7 faiz veriyor. Oysa 2015 yılında TL faizine yüzde 7.5 verirken sayın Cumhurbaşkanı, MB'ye 'Başka yerlere karşı bağımlılığın mı var?' diyor.

* İki gün sonra da 'Vatan satmak bu topraklarda bin yıllık ortak geçmişi olan insanların birliğini, beraberliğini, kardeşliğini sağlayamayarak ülkenin maddi-manevi kayıplara uğramasına göz yummakla olur. Vatan satma, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekte olur' diyor.

* Düşünebiliyor musunuz? Enflasyon o dönemlerde yine 7.5 seviyelerinde, 12 aylık ortalama enflasyon yüzde 8.8'lerde, yıllık faiz gideri 40 milyar. 

* Oysa bugün yıllık faiz gideri 140 milyar. Gelecek yıl, 200 milyar olacak. 

* O dönem yüzde 7.5 TL faizine 'vatan satmak' diyoruz. Bugün TL faizi yüzde 17.

* 7.5'la 17 nerede? Ama bugün yerli-milli oluyoruz.

* Biz bu geçmişteki argümanlarla ülkeyi getirmiş olduğumuz noktada bir çıkmaza girdik. Vatandaş bu çıkmazın faturasını ödüyor.

* Şimdi de biz özellikle son 4-5 yılda yaşanan, aşırılaşan yozlaşmanın; eğitim sistemindeki, toplumsal yapıdaki çöküş ve bunların verimsizliğinin sonucunu yaşıyoruz.

* 'Terörün Finansmanı Yasası'nın içerisine 'derneklere İçişleri Bakanlığı kayyum atasın' koyuyoruz. Oysa OECD, Türkiye iki önerge veriyor: Birincisi 'siyasetin finansmanı'nda yedinci madde diğeri de 12. madde. 

* Orada'kamu kudreti kullananların mal varlıklarının sıkı takibi' yazıyor. 

* Biz eğer o 'siyasi etik yasası'nı geçirseydik 2016 Haziran'ında Avrupa Birliği'ne TC kimliğiyle gidecektik.

* Siyasetin finansmanı yasası gündeme geldi; bir gün sonra da o dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Partilileri topladı ve meşhur konuşmasını yaptı: 'Eğer bu yasa, yasalaşırsa partiye il ilçe başkanı bile bulamayız' diyor.

* Bugün de 'derneklerin mal varlığına kayyum atayalım' derdinde.

* Ülkeyi mülkiyet güvencesine dahi almazsan ve adalet, hukuk gibi olması gerekenleri oluşturmazsan ortaya 'mülkiyet güvencesi olmayan yere özel sektörün yatırım yapmaması' çıkıyor.

* Yatırım yapmayınca yeni fabrikalar, işletmeler kurulmayınca iş açılmıyor ve işsizlik artıyor.

* Bugün 2 bin 825 lira ücrete çalışmak için can atan milyonlarca insan var. Türkiye'de 10 milyonun üzerinde geniş tanımlı işsiz var.

* Bunlara mı iş bulacağız? Yoksa mevcut çalışanların ücretini mi artıracağız? 

* Toplum siyasete mahkum; siyasetin ağzına bakarak bir yaşam tarzı sürmeye çalışıyor. Oysa birey olarak çalışma ve kazanma hürriyetini ve hakkını kaybediyor.

* Işte bütün bunları topladığımız zaman çok ciddi bir yozlaşma içine girdi Türkiye. Bu yozlaşma Aykut Erdoğdu'nun konuşması üzerinden söylersek; 'Yani savaş bile kaydedebilirsiniz ülke olarak ama o ülkeyi yıkmaz. Ayakta durursunuz. Felaketler olur, yine ayakta durursunuz. Ama ülkeyi ne yıkar? Ahlaksızlık yıkar.

* Yani ahlaksızlık dediğimiz; kamu malı üzerinden, kamu yaşantısı üzerinden ahlaksızlık.

*Örneğin Kanal İstanbul'un etrafındaki arsaları kim almış? İşte bu bir ahlaksızlık örneği. Oysa İslam'da bile ticaret alıcı ile satıcının aynı bilgilere sahip olmasını gerektirir. 

* İşte devlet nasıl yıkılır? İnanç dünyası yıkılırsa yıkılır, devletin kurumları yıkılırsa yıkılır, kuralları giderse yıkılır.

* Bugün Türkiye aslında içeriden bir çürüme, yozlaşma yaşıyor. Ve içeriden içeriden yıkılıyor.

* Sonuç olarak karşımıza şu çıkıyor: Bir sürenin sonunda ucuz ücretler, ucuz işçilik çıkıyor. Ama bizim sadece işçiliğimiz ucuz değil! Her şeyimiz ucuz!

* 2013 yılında 100 dolara alınan bir hisse, bugün 10-15 dolar. Böyle bir ucuzluk olabilir mi?

* Her şeyimiz ucuz: Değerimiz ucuzladı, insanımız ucuzladı... Her gün 5-6 kişi iş gücü piyasasında çalışırken hayatını kaybediyor.

* Yani sadece ücretimiz ucuz değil canımız da çok ucuz. Bir varlığımız, değerimiz yok. 

* Türkiye'nin mevcut anlayışla böyle bir noktadan, böyle bir verimsizlikten, böyle bir üretkensizlikten; ucuz işçilikten çıkabileceğini düşünmüyorum.

* Çin bile 20 yıl içerisinde Türkiye'nin 1/4 ücretinden gelip üzerine çıkmış bir ücret seviyesiyle yaşayabiliyorsa ve Türkiye'nin böyle bir dönemde geriye gitmiş olması çok acı bir tablo.

* Mevcut anlayışla Türkiye ilerleyemeyecek, daha fazla fakirleşerek devam edeceğiz.

* Asgari ücreti 3 bin 800 liraya çıkarmak, 5 bin 800 liraya çıkarmak mesele değil. Mesele, insanları asgari ücretten kurtarmak.

* Bugün çalışanların yüzde 50 civarı asgari ücretli. Bu çok acı bir tablo; asgari ücreti konuşmak acı bir tablo. Asgari ücretle ortalama ücretin birbirine eşit olması neredeyse acı bir tablo.

* Kaybede kaybede daha ne kadar kaybedeceğimizi bilmiyorum açıkçası. Kaybeden bir ülkeyiz. Kaybetmeye de devam ediyoruz.''