Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı'nda açıklamalarda bulundu.

Günümüz dünyasında en çok tartışılan hususların başında insan hakları geliyor. Yerel siyasetçilerden medyaya kadar hemen herkes insan hak ve özgürlüklerinden bahsediyor. Dünyanın birçok yerinde insan hakları ve muhafazasıyla ilgili kararlar alınıyor, beyanatlar veriliyor. Tüm bunlar konuşulurken insanların bazı hakları göz göre göre ihlal ediliyor. 

Suriye'den Filistin'e, Yemen'den Arakan'a kadar dünyanın birçok yerinde insan haklarını hiçe sayan ağır ihlallerin yenileri geliyor. Covid-19 salgını, mülteci meselesi bu acı gerçeğin en çarpıcı örnekleri olarak görülüyor. Göçmenlere yönelik nefret suçları görmezden geliniyor, yok sayılıyor.

'TÜRK ADALETİNDEN KAÇAN HAYDUTLARIN SIĞINAĞI'

‘Gelişmiş’ diye ifade edilen ülkelerin salgın döneminde sadece kendilerini korumak adına sergiledikleri bencillikleri bugün utançla hatırlıyoruz. Aşı ve maske gibi salgınla mücadelede ihtiyaç duyulan tıbbi malzemelerin nasıl bir rekabet unsuru haline dönüştürüldüğünü halen unutmadık. Hatta bu süreçte kendi halkları içindeki dezavantajlı kesimleri dahi hizmet yelpazesinin dışında tutacak kadar vicdanını yitiren ülkeler gördük.

Bazı medya kuruluşları ve siyasetçilerin de söylemleriyle bu nefret iklimini körüklediklerine şahit oluyoruz. İfade hürriyeti kisvesi altında kutsallarının aşağılandığı vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Kimi zaman medya, kimi zaman siyasetçiler bu toplum kesimleri için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki kullanmak giderek zorlaşıyor. Yaşam hakkına kasteden eli kanlı caniler sığınmacı kisvesiyle korunuyor. Bugün NATO'da, Avrupa Konseyinde veya BM çatısı altında beraber olduğumuz bazı ülkeler, Türk adaletinden kaçan haydutların sığınağı haline dönüşmüştür.

Türkiye'nin terörle mücadelesine şaşı bakanlar gerçeği görecek. Kısa süre önce Paris'te yaşanan hadiseler bunun en son örneğini teşkil etmiştir. Teröristler sadece sokakları arabaları ateşe vermekle kalmamış. İyi terörist kötü terörist ayrımının yanlışlığını gösteren bu olayların, terörle mücadelede yeni bir dönemi başlatacağını düşünüyorum. Avrupa'da yuvalanan terör yandaşlarına karşı geç alınan tedbirler daha çok zarar verecektir.

'BİZ BUNA 'VARIZ' DEDİK VE SÜRECİ BAŞLATTIK'

Geçen yıl Ege Denizi'nde 20 bin göçmeni ölümün eşiğinden kurtardık. Göçmenlere zulmü reva görenlere hiçbir adım atılmıyor. İnsan haklarını elimizi taşın altına koyarak biz savunmaya devam ediyoruz.

Kapımıza gelip ülkemize sığınan hiç kimseyi geri göndermedik. Ülkemizdeki Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşleri güvenli şekilde hızlanmıştır. Briket evler yapmaya başladık. Niye? Bunlar insan değil mi? Kar kışta bu çadırlardan bu insanları kurtaralım istedik. Türkiye Rusya ve Suriye olarak yürüttüğümüz diplomatik temaslar meyvesini Suriye'ye geri dönenlerin sayısı daha da artacaktır.

Karadeniz üzerinden tahıl koridorunu ve esir takası anlaşmasını hayata gerçirerek gıda ve enerji krizinin çözümüne katkı sağlıyoruz. Putin'in 'Biz tahılı gönderiririz. Sizler de bunun nakliyesini yapıyorsunuz. Ama durumu iyi olan Avrupa ülkelerine değil, az gelişmiş Afrika ülkelerine gönderelim' teklifini ben de kabul ettim. Biz de buna 'varız' dedik. Süreci böylece başlattık.

'İSLAM BÖYLE BİR ŞEYİ KABUL ETMİYOR'

Kadınlarımızın başörtüsü ve aile kurumuyla ilgili teklifini Meclis'e sunduk. Afganistan'da son dönemdeki başörtülü kızların okullarda okutulmasını engelleme anlayışını biz gayri insani ve gayri İslami buluyoruz. Bu kızlar okullarda okutulmalıdır. İslam böyle bir şeyi kabul etmiyor. Tam aksine beşikten mezara kadar ilim almayı istiyor.

'BAŞÖRTÜSÜ' TEKLİFİ

Meclis üzerine düşeni yerine getirmezse, son kararı milletimizin kendisi verecektir. Hangi siyasi partiden olursa olsun hiçbir vekilimizin böyle ağır bir vebalin altına girmeyeceğini düşünüyorum.