10 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş merkezli 2 büyük depremin ardından iktidar kanadının kullandığı açık hakaret içeren cümleler tepkilere yol açmıştı.

Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, köşe yazısında kaleme aldığı 'Neyin öfkesi' başlıklı yazısında iktidarın kendilerini eleştirenlere karşı kullandığı dili eleştirdi.

Zeyrek, "En ufak bir eleştiri karşısında öfkelenen, muhatabına korku salmaya çalışan iktidara önerim, öfkelerini en azından vatandaş kadar kontrol etmeleri, kendilerine “Bu neyin öfkesi” diye sormalarıdır. Zira öfkelenme sırası iktidarda değil" dedi.

'EN İYİ SAVUNMA SALDIRIDIR'

Deniz Zeyrek'in ilgili yazısı şu şekilde:

Neyin öfkesi?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan deprem bölgesinde konuşuyordu.
Öfkesi “şerefsiz”, “namussuz”, “haysiyetsiz” gibi sözcüklerle yansıyordu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay AFAD merkezinde konuşuyordu.
Öfkesini “Çirkin” gibi sözcüklerle ortaya koyuyordu.

Bir eski AK Parti milletvekili deprem bölgesine destek için giden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na öfke kusuyordu.
Üçünü de izlerken “Bu neyin öfkesi” dedim.

Belli ki iktidar mensupları “en iyi savunma saldırıdır” düşüncesiyle hareket ediyor.

Belli ki öfkeli sözcükleriyle kendilerine yönelen haklı eleştirileri bastırmaya çalışıyorlar.
Belli ki enkaz başında ümitsizce yardım bekleyen insanların, onlara destek olmaya çalışanların “nerede bu devlet”, “nerede bu AFAD” haykırışlarını engelleyecek bir korku salmak istiyorlar.

Evet, görülmemiş bir felaket yaşıyoruz.

Evet, görülmemiş bir yıkım var.

Ancak bu durum şu gerçekleri değiştirmiyor:

– İlk iki gün devlet seferber olamadı, sahaya inemedi. Sahaya inenler ise organize olamadı. Ulaşımda, iletişimde, barınmada, enerjide ciddi sorunlar yaşandı.
– AFAD hem personel hem araç gereç konusunda yetersiz kaldı.
– Devletin en organize birimi olan Silahlı Kuvvetler zamanında sahaya inmedi.
– Kurtarılabilecek insanlar (enkazlara zamanında ve yeterince kurtarma ekibi, araç gereç gönderilemediği için) kurtarılamadı. İnsanlar kendi imkanlarıyla enkaz altında kalan yakınlarını kurtarmaya çalıştı.
– Kurtulanlar da ilk iki gün ciddi barınma, beslenme ve ısınma sorunları yaşadı. Sorunlar hâlâ devam etmekte.
– Belediyelerden, sivil toplum kuruluşlarından, diğer illerden gelen yardımların ve ekiplerin AFAD eliyle koordine edilmesi şartı, gereksiz bir bürokrasi ve uzun kuyruklar yarattı. Bütün yurttan bölgeye yardım yağsa da yardımların ihtiyaç sahipleriyle buluşması zorlaştı, zaman aldı.

Belki hatırlarsınız: Bugün bütün eksiklikleri, beceriksizlikleri “felaket çok büyük” cümlesinin arkasına saklamaya çalışan iktidar ve iktidarı destekleyen basın, son dönemde olan İzmir ve Bolu/Gölyaka depremlerinden sonraki devlet organizasyonlarıyla övünüp, 1999 Gölcük depremi konusunda dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'le dalga geçmişti.

İzmir depreminden sonra bakın bir yandaş gazete haberinde hangi ifadeleri kullanmıştı:

“İzmir'in Seferihisar ilçesinde meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki depremin ardından devlet bütün kurumlarıyla ivedilikle organize bir şekilde vatandaşı için seferber oldu. Şimdi yaşanan devlet refleksi, akıllara 1999'da Gölcük'te yaşanan deprem sonrası günlerce yardım gitmemesini akıllara getirdi.”

Başka bir yandaş gazete Gölyaka'da yaşanan 5,9'luk deprem sonrasında şöyle yazmıştı:

“Devletin vatandaşlar için seferber olması, akıllara 99 depreminde dönemin Başbakanı Ecevit'in basın açıklamasını getirdi. Hükümetin deprem bölgesine ancak 3 gün sonra gittiği o dönemde Ecevit'in ‘Talimat vereceğim ama telefonla ulaşamıyorum” sözleri ‘nereden nereye' dedirtti.”

(Halbuki Ecevit 17 Ağustos günü deprem bölgesindeydi.
Halbuki Mehmetçik 17 Ağustos günü sahadaydı.)

Deprem bölgesinde karşılaştığımız en net gerçek şu:

İktidar bu ölçekte bir felaket karşısında çok zorlandı, zorlanıyor.
İlk 72 saatte krizi hakkıyla yönetemediler. Sorunlar hâlâ devam ediyor.
Birçok iş ve işlem el yordamıyla ilerliyor.

Vatandaş, birçok alanda büyük mağduriyetler yaşıyor.

En ufak bir eleştiri karşısında öfkelenen, muhatabına korku salmaya çalışan iktidara önerim, öfkelerini en azından vatandaş kadar kontrol etmeleri, kendilerine “Bu neyin öfkesi” diye sormalarıdır.

Zira öfkelenme sırası iktidarda değil.

Vatandaşın karşısında öfkelenecek daha çok durum var ve çoğu iktidarın kriz yönetimindeki beceriksizliklerden kaynaklanıyor.