Kanal İstanbul Projesi'ne (Kıyı Yapıları-Yat Limanları, Konteyner Limanları ve Lojistik Merkezler - Denizden Alan Kazanımı, Dip Taraması, Beton Santralleri Dahil), Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen 17 Ocak 2020 tarih ve 5774 sayı ÇED Olumlu kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay 4. Dairesi'nde açılan davada istenen bilirkişi raporu tamamlandı.
19'u profesör, 1'u doçent 21 uzman bilirkişi tarafından hazırlanan 400 sayfalık raporda, jeoloji ve hidroloji kapsamındaki yapılar; heyelan, deprem, tsunami; çevresel etkiler; iklim değişikliği ile flora ve fauna, orman, tarım ve mera; deniz, kara ve hava ulaşımı; arkeoloji ve kültür varlıkları ile yer seçimine ilişkin değerlendirmeler yapıldı.
Raporda, yapılan arazi keşif bulgularının, nihai ÇED raporunun sonuçlarının, çevre mevzuatı dahil olmak üzere uzmanlık alanlarına göre verildiği belirtildi.
"ÇED yanlışlarla dolu, tutarsız, çelişkili..."
Bilirkişi heyeti, proje kapsamında uygulanacak mekanik kazı ve nakliyat açısından yaptığı değerlendirmede, "Rapor; yanlışlarla dolu, tutarsız, çelişkili, konunun uzmanları tarafından hazırlanmadığı izlenimi veren özensiz hazırlanmış bir rapor olup olumlu değerlendirmek mümkün değildir" ifadesini kullandı.
Raporda, proje kapsamında yapılması planlanan barajların, ÇED kapsamında sınırlı ölçüde çözüm sunulsa da nüfus artışına bağlı olarak artan su talebinin ihtiyacı karşılamasının mümkün olmayacağı, Kanal İstanbul projesinin inşa edilmesiyle geri dönülemez şekilde zarar görecek su kaynaklarından birinin Küçükçekmece Lagünü olduğu, bu lagünün en önemli tatlı su kaynağı olan Sazlıdere Barajı’nın ortadan kalkması sonucunda lagünün özelliğinin ortadan kalkacağı ve bunun da biyoçeşitliliğe zarar vereceği vurgulandı.
Yerel depremler tetiklenebilir
Bilirkişi raporunda, proje güzergahı boyunca yapılacak hafriyat ve inşaat faaliyetlerinin yer kabuğunda zorlanmış yerel depremlere yol açabileceği uyarısında da bulundu. Ayrıca, örtü katmanının kaldırılmasıyla ortaya çıkacak 29 gömülü fay hattının kanal suyu ile etkileşime girerek yerel deprem oluşumlarını tetikleyebileceği belirtildi.
Raporda, ÇED dosyasında kullanılan verilerin yetersiz olduğu, zemin özelliklerinin ve sismik parametrelerin hatalı varsayımlara dayandığı ifade edildi. Olası büyük bir depremde kanal yapısının hasar görme ihtimalinin değerlendirilmediği, bu nedenle de alınacak önlemlere dair teknik ve bilimsel bilgilere yer verilmediği kaydedildi.
Marmara Denizi veya Karadeniz’de meydana gelebilecek büyük bir depremin tetikleyeceği tsunami ve denizaltı heyelanları sonucu oluşacak dalga hareketlerinin, kanal ve üzerindeki yapılar için ciddi tehdit oluşturabileceği vurgulandı.
Çevresel etkiler eksik incelenmiş
Raporda; hava kalitesi ölçümlerinin yetersiz, toz emisyonlarının eksik modellendiği, asbest riskinin göz ardı edildiği tespit edildi. Hafriyat ve nakliye hesaplamalarının yapılmaması, dip tarama faaliyetlerinde müsilaj sonrası alternatif çözümlere yer verilmemesi de teknik eksiklikler arasında gösterildi.
Hidrodinamik ve su kalitesi modellemelerinin düşük çözünürlüklü verilerle yapıldığı, iklim değişikliği senaryolarının dikkate alınmadığı, deniz suyu ve biyolojik örneklemelerin de temsil gücünün zayıf olduğu ifade edildi.
Kültürel varlıklar için koruma planı sunulmamış
Raporda, kanal güzergâhında bulunan arkeolojik alanlar ve kültürel varlıklar için herhangi bir koruma planı sunulmadığı, alternatif öneriler geliştirilmediği belirtildi. Özellikle Mimar Sinan Köprüsü, Odabaşı Köprüsü, Rhegion antik kenti, Azatlı Baruthanesi ve Roma dönemine ait suyollarının proje alanından etkileneceği vurgulandı.
ÇED kararında, kanal nedeniyle su altında kalacak veya yıkılacak yapıların sayısı ile etkilenecek nüfusa ilişkin herhangi bir bilgi bulunmadığı kaydedilen raporda, kamulaştırma süreçleri, toplu konut projeleriyle bağlantılar ve finansal etkilerin de proje maliyetine yansıtılmadığı tespiti yapıldı. Çalışma sahası içinde kalan iki kültür varlığı için koruma önerisinin bulunmadığı da aktarılan raporda, şunlar kaydedildi:
"Kanal inşası sonucunda su altında kalacak ya da kamulaştırma nedeniyle yıkılacak yapı sayısına ilişkin bir rakam ve bundan etkilenecek nüfus
hakkında herhangi bir bilgi raporda mevcut değildir.
Uydu görüntüsünden tespitin yapıldığı tarih itibarıyla hafriyat alanının yaklaşık 200 dönümlük küçük kısmı Sazlıdere Barajının mutlak koruma alanı (kırmızı çizgi) ve kısa mesafe koruma alanı sınırları arasında kalmaktadır. Bu alanda bulunan 41 adet korugan ve Filiboz 1. derece arkeolojik sit alanı, projeden doğrudan etkilenmektedir. Herhangi bir tampon bölge oluşturulmamış ve bir koruma önerisinde bulunulmamıştır.
Aynı şekilde Roma suyolu ve kurudere arkeolojik alanı ile iki köprü (15.-16.yy. oldukları ifade edilmiştir) ve bir çeşme (19.yy. olduğu söylenmiştir) çalışma sahası içinde kalmaktadır; bunlar için herhangi bir koruma önerisi sunulmamıştır. alanda Terkos suyolu ile Roma Dönemi’ne tarihlenen suyolları, tünel girişi vardır. Doğrudan çalışma sahası içinde kaldıkları anlaşılan her iki kültür varlığı için herhangi bir koruma önerisi sunulmamış, yolların kanal dışında kalan kısımları için de tampon bölge oluşturulmamıştır.
Kanal inşası sonucunda su altında kalacak ya da kamulaştırma nedeniyle yıkılacak yapı sayısına ilişkin bir rakam ve bundan etkilenecek nüfus hakkında herhangi bir bilgi raporda mevcut değildir."
Bilirkişi heyeti, ÇED kararında, doğal afetler, deprem, tsunami, ekosistem etkileri, kültürel varlıkların korunması ve kamulaştırma gibi başlıklarda yapılan değerlendirmelerin eksik ve yetersiz olduğunu belirterek, Kanal İstanbul’a ilişkin ÇED kararının, teknik ve bilimsel açıdan uygun olmadığı sonucuna vardı.