T.C. Avrupa Birliği ve Devlet Eski Bakanı, Başmüzakereci, Büyükelçi Dr. Egemen Bağış, Diriliş Postası'ndaki "Yeni Yüzyıl Türkiye Yüzyılı" başlıklı analizinde küresel dengelerin merkezinde yer alan Türkiye'nin stratejik vizyonunu değerlendirdi. Bağış, ülkenin yükselen gücünün, bu yüzyılı "Türkiye Yüzyılı" olarak adlandırma kararlılığını desteklediğini belirtti. Türkiye'nin yeni dönem stratejisinin güçlü bir ekonomi, derinleşen demokratikleşme ve bölgesel barışa aktif katkı sağlamak üzerine kurulu olduğunu ifade eden Bağış, AB'ye tam üyelik hedefine devam edilmesinin, birliğin kendi geleceği için de hayati bir kazanım olacağını vurguladı.
İşte T.C. Avrupa Birliği ve Devlet Eski Bakanı, Başmüzakereci, Büyükelçi Dr. Egemen Bağış'ın yazısı:
Yerli ve milli duruşu ile takdir toplayan Diriliş Postasının yeni Genel Yayın Yönetmeni Ersoy Dede kardeşimin daveti üzerine bu analizimizi sizlerle paylaşmak isteriz. Dünyamız çalkantılı bir dönemden geçiyor. Bu çalkantı bir yandan Türkiye’nin önemini daha da netleştirirken öte yandan önümüzdeki fırsat ve tehditleri doğru okumamızın her zamankinden stratejik olduğunu ortaya koyuyor.
ERDOĞAN DÜNYA İÇİN BÜYÜK ŞANS
Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde akil lider açığı herkesin ortak kanısı. Böyle bir dönemde çok tecrübeli bir lider tarafından yönetiliyor olmamız büyük bir nimet. Sayın Cumhurbaşkanımız, Recep Tayyip Erdoğan dünya genelinde görev süresiyle ve liderlik tecrübesiyle öne çıkan liderlerin başında gelmektedir. Bu da ülkemizi bir çok küresel tehditlerden korumaktadır.
Gazze’de maalesef bir insanlık dramı yaşandı. Barış umudu ile belirsizlik gerginliği arasında sıkışıp kalan bir dönem yaşanıyor Ortadoğu coğrafyasında. Türkiye bu konuda en çok mesai harcayan ülkelerden biri oldu. Krizin başladığı andan itibaren kalıcı bir ateşkes için ortaya koyduğumuz irade ve diplomasi meyvelerini vermeye başladı. Ama yaraların sarılması ve iki devletli kalıcı çözüm için yapılması gereken daha çok iş var.
Rus Ukrayna savaşı tüm hızıyla devam ediyor. Onbinlerce gencin hayatını kaybettiği bu savaşı durdurmak için yine en çok mücadele eden, tarafları farklı seviyelerde bir araya getiren ülke yine Türkiye oldu.
Suriye’de yaşananlar ortada. Daha bir yıl öncesine kadar Esed rejiminin vicdansız politikaları altında inleyen Suriye halkının herkesimi kucaklayan bir demokrasi inşaa çabası sancılarıyla sürüyor. Suriye halkına kriz boyunca kucak açan Türkiye şimdi de komşusunun istikrarı için elinden gelen desteği veriyor.
Avrupa’da bir kargaşa ve belirsizlik mevcut. Bir çok Avrupa ülkesinde ırkçılık ve ayrımcılık artıyor. İslamofobi ve antisemitizm ile mücadele konusunda Türkiye’nin emekleri her kesimden takdir topluyor.
Türkiye açısından en hassasiyetle değerlendirilmesi gereken konulardan biri düne kadar yakın müttefiklerimiz olan ABD ve AB arasındaki çatlaklar. Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan Financial Times’a verdiği mülakatta bunu “Cin şişeden çıktı” diyerek özetledi.
TÜRKİYE AVRUPA’NIN VAZGEÇİLMEZİ OLDU
Avrupa Birliği bu yeni süreçte “NATO ve Amerika yanımızda durursa ne ala ama dursa bile biz kendi güvenlik şemsiyemizi kendimiz kuracağız” yaklaşımı ile bir dizi kararlar aldı.
Önemli bir jeo-politik kırılmaya tanıklık ediyoruz. ABD’nin olmadığı bir Avrupa savunmasında Avrupalı iki nükleer güç olan İngiltere ve Fransa’nın Rusya’ya karşı yeterli caydırıcılık üretip üretemeyeceği tartışılıyor. Fransa'nın etkili gazetesi Le Monde'a göre Türkiye zayıflayan Avrupa Birliği için artık "vazgeçilmez bir ortak" haline geldi.
Yaşanan süreç AB’nin yalnızca dışarıya nüfuz etme kapasitesini değil, aynı zamanda iç birliğini ve uyumunu koruma becerisini de sınadı. Ukrayna’daki savaş, Avrupa’nın Rus enerjisine bağımlılığını açığa çıkardı ve savunma sanayisindeki zayıflıklarını gösterdi. COVID-19 pandemisi tedarik zincirlerindeki ve koordinasyondaki kırılganlıkları zaten ortaya çıkarmıştı. Gazze’deki soykırım, dış politika bölünmelerinin derin ahlaki zafiyetlerini ifşa ederken, Suriye’deki durum hâlâ mülteci akınları ve güvenlik sorunları doğurmakta.
Birlikte ele alındığında, bu krizler Avrupa güvenliğine dair yenilenmiş bir vizyonun aciliyetini vurgulamaktadır—bu vizyon AB ile AB dışı müttefikler arasındaki boşluğu kapatmalı ve Avrupa’nın transatlantik ittifaktaki yerini yeniden tanımlamalıdır.
Avrupa, kendi içinde belirsizlik içindeyken dışarıda bölünmüş olmayı göze alamaz. Stratejik özerklik artık sadece bir slogan değil— AB için bir hayatta kalma yöntemidir. AB üyesi ülkelerin tarihine baktığınızda, günümüz Avrupası ile tam bir tezat oluşturan çok sayıda savaş, kan, kin, düşmanlık, nefret, gözyaşı görüyorsunuz. AB ile ilgili en şaşırtıcı şey, bu birliğin tarihinde hiçbir AB üyesinin başka bir AB üyesine tek bir kurşun bile atmamış olmasıdır. Türkiye’nin katılımı bu kıtasal barış projesini küreselleştirecektir.
Geçenlerde Ekonomist Dergisinin Selanik’te düzenlediği konferansta Avrupalı liderlerin gözünün içine bakarak söylediğimiz gibi AB, Türkiye olmadan gerçekten stratejik özerkliğe ulaşamaz.
Türkiye, AB’nin güvenlik alanında güçlü bir aktör olma hedefini memnuniyetle karşılamaktadır. Biz katkı sağlamaya hazırız—yalnızca bir komşu olarak değil, bir NATO müttefiki, stratejik ortak ve bir aday ülke olarak.
Savunma sanayimiz güçlü ve yenilikçidir.
NATO’nun ikinci, dünyanın dokuzuncu en büyük ordusuna sahibiz. Geçen yıl 7 milyar doları aşan savunma sanayi ürün ihracatı yaptık.
Dünyada yeni nesil savaş uçağı üretebilen yalnızca beş ülkeden biriyiz. Altay tankından MİLGEM fırkateynlerine, Anka ve TB2 insansız hava araçlarından Kaan savaş uçağına kadar platformlar hepimizin ortak gururu. Bu ürünler sadece bizim ulusal varlıklarımız değil—potansiyel Avrupa varlıklarıdır.
İspanya bile ABD yerine Türkiye’den savaş uçağı almayı değerlendirirken maalesef Stockholm sendromu yaşayan bazı çevreler milletimizin umutlarını kırmak için Dışişleri Bakanımızın bazı müttefikleri uyarmak için yaptığı açıklamayı çarpıtmaya kalktılar. Bu çevrelerin başını çeken FETO’cü hainlerin ABD Başkanı Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanımıza duyduğu saygıdan çok tedirgin olmasını da doğal karşılamak lazım. Ama şundan emin olabiliriz; bu vatan hainlerinin ne kadar aşağılık olduklarını tüm dünya anlamaya başladı.
Türkiye’nin SAFE (Avrupa için Güvenlik Eylemi) girişimine katılımı, Avrupa güvenliği açısından krtiktir. SAFE kapsamındaki ortak tedarik projelerine katılma konusunda zaten hazır olduğumuzu ifade ettik. Bizim kadar yetkin ve sağlam bir savunma sanayisine sahipken, Selanik’te de uyardığımız gibi Türkiye’yi göz ardı etmekle Avrupa değerli bir müttefiki kaybetme riski ile karşı karşıya kalır.
Ne yazık ki bazı üye devletler bu tür iş birliklerini engellemeye devam etmektedir. Bu yalnızca dar görüşlü değil, aynı zamanda Avrupa güvenlik çıkarlarına zarar vericidir. Savunma iş birliği liyakat ve ortak çıkara göre yönlendirilmelidir, dar politik hesaplara göre değil.
Türkiye’yi dışlamak Avrupa’nın savunma ekosistemini zayıflatmakta ve kendi özerkliğini baltalamaktadır. Tarih göstermiştir ki Türkiye çoğu zaman Avrupa’nın ilk savunma hattı olmuştur.
“Türkiye’yi dışlayan bir Avrupa, kendi güvenliğini ve geleceğini dışlamaktadır.”
Ortaklığımız güvenlikle sınırlı değildir. Türkiye, AB’nin beşinci en büyük ticaret ortağıdır ve AB, Türkiye’nin en büyük ortağı olmaya devam etmektedir. Tedarik zincirlerini güvence altına alır, kritik endüstrileri güçlendirir ve Avrupa’yı dış kaynaklarla buluşturan hayati bir enerji koridoru görevi görürüz. Türkiye, ticaret, ulaşım, enerji ve dijitalleşmede Avrupa’nın bağlantısallığında merkezi bir rol oynamaktadır. Avrupa’nın tedarik zincirleri ile gıda ve enerji güvenliği, dünyanın en büyüklerinden biri olan İstanbul Havalimanı’ndan BTC gibi büyük boru hattı projelerine kadar Türkiye’nin stratejik varlıkları sayesinde daha dirençli hale gelmiştir.
“Türkiye olmadan Avrupa’nın enerji güvenliği haritası eksiktir.”
Evet, geçmişte anlaşmazlıklarımız olmuştur ancak anlaşmazlık asla kopuş anlamına gelmemelidir.
Bugün genişleme artık teknik bir süreç değil—jeopolitik bir zorunluluktur. Ukrayna’daki savaş, AB’nin genişleme gündemini ve ortaklara duyduğu ihtiyacı hızlandırmıştır. Türkiye bu ivmenin dışında bırakılmamalıdır.
Ayrıca Türkiye’nin Avrupa güvenliğine stratejik katkı yapmasının beklenip karar alma mekanizmalarının dışında tutulması gerçekçi olmayacaktır.
Türkiye’den Avrupa’nın yükünü taşımasını isteyip masada ona yer vermemek kabul edilemez.
Adil ve güvenilir bir genişleme süreci, Avrupa’nın barışa, istikrara ve uzun vadeli güvenliğe yapabileceği en iyi yatırımdır.
Türkiye’nin AB güvenlik ve savunma girişimlerine uyumu ancak katılım sürecimize yeniden ivme kazandırılmasıyla sürdürülebilir olabilir.
Biz Avrupa ailesinin tam üyesi olarak katkı vermek istiyoruz. Avrupa’nın komşusu değiliz. Türkiye Avrupa’dır ve Avrupa’nın geleceğidir.
Zamanımızın zorlukları yalnızca iş birliği değil, birlik de talep etmektedir. Ve birlik cesaret ister.
Ancak her halükarda bizim de AB tam üyelik sürecine ve reformlara odaklanmamız gerekir. Sadece AB değil dünyanın tüm ülkelerindeki başarılı reformları takip edip bizim kültürümüz ile harmanlayarak mevzuatı güncelleştirici adımlar atmalıyız. Öte yandan da AB ile müzakereleri yürütürken dünyadaki tüm hibe fonlarını (AB fonları, dünya bankası hibeleri, Birleşmiş Milletler Projeleri, Japonya gibi ülkelerin kalkınma projeleri vs) takip edip o fonları da ülkemize kazandırmaya çalışmalıyız.
NATO ve AB ile 50 yılı geçkin bir işbirliğimiz ve dostluğumuz var. Onları önemli müttefikler olarak gördük, görüyoruz. Birbirimizi kaybetme lüksümüz yoktur ve olmamalıdır.
Türkiye'nin dış politikası diplomasi üzerine kuruludur, haklıyken haksız duruma düşmemek üzerine, yurtta ve cihanda barış üzerine, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan beyefendinin yerli ve milli olma hedefi üzerine ve en önemlisi TAM BAĞIMSIZLIK üzerine kuruludur.
Terörsüz Türkiye projesi belki de Türkiye Yüzyılı destanımızın en elzem bölümlerinden biridir. Türkiye Yüzyılını ilk dillendiren kimdi biliyor musunuz ? ABD Başkanı Bill Clinton 1999 yılında deprem sonrası ülkemizi ziyaret ettiğinde TBMM’de bir konuşma yapmış ve “önümüzdeki yüzyılı Türkiye’nin tercihleri belirleyecektir” demişti.
TÜRKİYE YENİ YÜZYILIN PARLAYAN YILDIZI OLACAK!
İşte Sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde tercihlerini barıştan, kardeşlikten, diplomasi ve arabuluculuktan, insanını değiştirmeye çalışmayan ve farklılıklarını zenginlik olarak kabul eden, kendi kendine yeten, bağımsız Türkiye’den yana yapan Türkiye önümüzdeki yüzyılın parlayan yıldızı olacaktır.
Herkes emin olsun ki; dış politikada Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliklerinde atılan her adım TAM BAĞIMSIZLIK adımıdır. Cumhuriyetimizin kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği ve Cumhurbaşkanımızın gerçekleştirmek için ömrünü verdiği TAM BAĞIMSIZLIK bizim için varlık meselesidir, kırmızı çizgimizdir.
Türkiye artık eski Türkiye değildir. Dış dünyanın istediği, ‘Türkiye ne olsun ne de ölsün ama illa ki bize bağımlı kalsın’ anlayışı sona ermiştir . Alışageldikleri, “kurudukça sulanan, büyüdükçe budanan” eskinin çantada keklik müttefiki artık gerektiğinde, ‘One Minute’ diyen ve kendi ulusal çıkarlarını ve halkının hassasiyetlerini gözeten bir ülkedir. Her aksiyonun bir reaksiyonu vardır. Türkiye’nin reaksiyonun ne olacağını artık onların düşündüğü bir dönemdeyiz çok şükür.
Türkiye doğunun en batılı, batının ise en doğulu ülkesidir. Hem Avrupalıyız, hem Asyalıyız. Türkiye yerkürenin tam merkezindedir. Türkiye’yi kaybetmek, hiç kimsenin işine gelmez. Türkiye asla alternatifsiz değildir. Ancak, Türkiye kendi çıkarlarını, kendi milletinin değer ve hassasiyetlerini, kendi geleceğini belirleme kararlılığında olan, dünya mazlumlarının umudu olan bir ülkedir.
Türkiye her şahlandığında içimize fitne sokmaya kalkanlar; MIT tırları ihanetinde, gezi parkı olaylarında, 17-25 Aralık darbe kalkışmasında, Kobani’deki çukur siyasetinde, 15 Temmuz’daki hain kalkışmada, ve kur üzerinden ekonomik kriz yaratma çabasında umduğunu bulamayanlar her neye kalkışırsa kalkışsın milletimiz bir ve beraber oldukça amaçlarına
kavuşamayacak ve bizi bölmeyi başarmayacaklar. Bu aşağılık akıl ile mücadele etmek için muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda, kültür ve inanç zenginliğimizde mevcuttur.





