CHP Grup Başkanvekilleri Gökhan Günaydın ve Ali Mahir Başarır, CHP'li belediyelere yapılan operasyonlara ilişkin, Çağlayan Adliyesi önünde açıklamalarda bulundu.

Günaydın, "Adaletin Susurluk skandalıyla sarsıldığı bir süreci yaşıyoruz. Siyaset, ticaret ve tarikat adeta Adliye Sarayı'nı bir kene gibi sarmış durumdadır" ifadelerini kullandı.

Başarır da, CHP'li belediyelere yapılan operasyonlara ilişkin, "Bu olaylarda arkadaşlarımız aklanacak. Tek güzel tarafı yargının, şu adliyenin nelere bulaştığını, ne işler karıştırdığını herkes görecek ve yargıda bir temiz eller operasyonu olacak. Bizim arkadaşlarımızın suçsuzluğu net, onlara yapılan kumpaslar net. Özellikle üç vaka, 4 avukatın cezaevindeki görüşmeleri çok açık. Ortada bir kumpas vardır, rögar patlamıştır, yeni bir Susurluk vakası ortaya çıkmıştır" dedi.

Başarır, şöyle konuştu:

"5 Eylül'de İstanbul Emniyet Müdürlüğü Valiliğine iki mail adresinden ihbar dilekçesi geliyor. Bir tanesi Muhammedali987654, diğeri [email protected] isimli kullanıcılardan. Burada İBB, Beşiktaş Belediyesi, Seyhan Belediyesi, Ceyhan Belediyesi ve Kütahya Belediyesi ihbar ediliyor. Konu ihaleler... Bu ihbar dilekçelerinde soruşturmanın ihbar dilekçesinin baş aktörü kim? Aziz İhsan Aktaş. Bu ihbar dilekçesi Emniyet tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yollanıyor. Önce 5 Ekim'de tüm belediyeler Kütahya dahil birleştirilme kararı veriliyor, soruşturma açılıyor. Ama nasıl oluyorsa iki gün sonra Kütahya Belediyesi için ayırma kararı veriyorlar.

Bir gün sonra da Kütahya Belediyesi yetkisizlikle dosya Kütahya'ya yollanıyor. Şimdi en son bilirkişi raporundan bahsetmiştik. Kütahya Cumhuriyet Savcılığı 36 sayfalık bir bilirkişi raporu düzenliyor. Peki, baş aktör kim? Aziz İhsan Aktaş. Toplamda 4 tane ihale. Bayraktepe, Kanal Kütahya Rekreasyon, Kütüphane ve Kültür Merkezi, 30 Ağustos İş Merkezi ve Ayakkabıcılar Yapım İşlerine ilişkin 4 ayrı ihale. O günkü rakamlar 509 milyon, bugünkü kurla 36 milyon dolarlık 4 ihaleyi kim alıyor?

Aziz İhsan Aktaş'ın şirketleri alıyor ve bir kez daha güncel raporu Kütahya Cumhuriyet Savcılığı almak istiyor. O raporun sonuç kısmında, 'Konuya ilişkin belediye başkanının ve ailesinin söz konusu suç örgütü lideri Aziz İhsan Aktaş'ın sorumluluğu olmakla birlikte, cürüm işlemek için teşekkül meydana getirmek, yönetmek, nitelikli zimmet, devlet alım ve satımlarına çıkar sağlamak, rüşvet almak, görevi kötüye kullanmak, artırma ve eksiltme ile ihalelere hile karıştırmak…'

"Aziz İhsan Aktaş bugün nerede?''

"Şimdi bir kez daha soruyoruz, bu rapor en güncel rapor. Örgütün başında Aziz İhsan Aktaş. Aziz İhsan Aktaş bugün nerede? Önce örgüt lideri olarak tutuklandı, daha sonra bu kişinin iftiralarıyla birlikte tahliye edildi. En son ev hapsi kaldırıldı. Bugün de koruma verildi. Şimdi üç olay çok önemli. Avukat Mehmet Yıldırım olayı, Avukat Mücahit Birinci olayı ve son olarak Avukat Recep Seyhan, Avukat Hamza Uçan, Fatih Keleş'le görüşmeleri çok önemli. Bu üç görüşme yargıda borsayı, yargıda kirliliği ve bu dosyaların hepsinin bir kumpas olduğunu ortaya koyuyor.

Şimdi niye Kütahya'dan başladım? Kütahya dosyasında da, İBB dosyasında da suç örgütü lideri olarak gözüken bir kişinin kirli beyanlarıyla insanlar tutuklandı, bu beyefendi serbest kaldı ve en son geldiğimiz nokta bu beyefendiye koruma verildi. Hatta ve hatta bu beyefendiye suikast yapılacak, yaşam tehlikesiyle ilgili de iddialar ortaya atıldı. Bu olayların hiçbir hukuki, ahlaki tarafı yok. Ama tek güzel tarafı olacak; yargıda, adalette Susurluk vakası ortaya çıkmıştır. Bu olaylarda arkadaşlarımız aklanacak. Tek güzel tarafı yargının, şu adliyenin nelere bulaştığını, ne işler karıştırdığını herkes görecek ve yargıda bir temiz eller operasyonu olacak. Bizim arkadaşlarımızın suçsuzluğu net, onlara yapılan kumpaslar net. Özellikle üç vaka, 4 avukatın cezaevindeki görüşmeleri çok açık. Ortada bir kumpas vardır, rögar patlamıştır, yeni bir Susurluk vakası ortaya çıkmıştır. Güzel tarafı cezaevindeki arkadaşlarımız çıkacak ve bu adliyeyi ve yargıyı hep beraber temizleyeceğiz diyorum."

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın ise şunları kaydetti:

"An itibarıyla adaletin Susurluk skandalıyla sarsıldığı bir süreci yaşıyoruz. Siyaset, ticaret ve tarikat adeta Adliye Sarayı'nı bir kene gibi sarmış durumdadır. Avukatlar kimlerin yönlendirdiğini bizim bildiğimiz ama yakında ortaya çıkacak şekilde kendi yetkilerinin çok üzerinde görevi kötüye kullanarak, insanları tehdit ve şantajla muhatap kılarak çeşitli beyanları imzalamaya zorlamaktadır. Sanıkları ve aynı zamanda avukatlık ücreti altında onlardan -yanlış duymuyorsunuz- 2 milyon dolar, 10 milyon dolar gibi çeşitli edinimler elde etmeye çalışmaktadırlar. Bu bağlamda iftira edenler, yani gerçek suçlular, yani çete liderleri çıkmakta, kendisine iftira edilenlerin ise sanal olarak dosyaları kabartılmaktadır.

Mesele artık bir İBB borsası meselesinin üzerine çıkmıştır. Bir Mehmet Yıldırım vakasından bahsetmiyoruz. Yani Mehmet Yıldırım'ın Yener Toraman'a gidip 'savcılığın talep ettiği şu beyanları imzala, şu parayı da ver' sözünden sonra, Sayın Genel Başkanımızın ifadelerinin arkasından Mehmet Yıldırım'ın gözaltına alındığını ve ev hapsi ile serbest bırakıldığını biliyoruz. Mehmet Pehlivan, dün ziyaret ettim Çorlu'da, tek kişilik hücrede ama Mehmet Yıldırım ev hapsinde ve dolayısıyla eğer tanık varsa baskılayabiliyor, eğer delil varsa karartabiliyor. Arkasından Mücahit Birinci vakası geldi. Mücahit Birinci, Murat Kapki'rin önüne 1,5 sayfalık rapor koydu, 'bunu imzala' dedi. Orada ne vardı?

Meseleyi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkeziyle, kurumsal kimliğiyle bağdaştıran, Genel Başkan'a taşıyan, Ekrem İmamoğlu Başkan'a yeni iftiralar atan... Soru şu kadar açıktır: Mücahit Birinci bunu tekil birey bir şahıs olarak mı yapmaktadır, yoksa birilerinin temsilciliği ve sözcüsü olarak mı yapmaktadır? 2 milyon dolar kendisi vekaletname ücreti istemiş. Şu ana kadar savcılık tarafından ifadesi alındı mı? Acaba Mücahit Birinci'nin, Mehmet Yıldırım'ın baz kayıtları, HTS kayıtları alındı mı? Hangi adliyenin kaçıncı katında toplantı yaptığı, hangi savcıyla irtibatı olduğu bu teknik araştırmalar sonucunda ortaya konuldu mu? Hiçbiri konulmadı. Ancak bir kere daha söylüyorum, artık mesele bu boyutun üzerindedir."

"Siyaset, ticaret ve tarikat diyorsak boş yere demiyoruz''

"23 Temmuz günü Fatih Keleş'in yanına iki tane avukat gidiyor. Adları Recep Seyhan ve Hamza Uçan. Recep Seyhan adını Zaman Gazetesi röportajlarıyla birlikte tarattırdığınızda Recep Seyhan'ın arkasındaki müktesebat ortaya çıkar. Hamza Uçan'ın Baran Dergisi röportajlarını ortaya çıkarttığınızda onun da arkasındaki müktesebatı ortaya çıkar. Siyaset, ticaret ve tarikat diyorsak boş yere demiyoruz. Şimdi Recep ve Hamza ne yapmışlar? Daha evvel Adem Soytekin'in etkin pişmanlık adı altında verdiği iftiraların avukatlığını yürütmüşler. Sonra Fatih Keleş'le hiçbir alakaları olmamalarına rağmen, kimisi gece 23.00'te olmak üzere Fatih Keleş e gidiyorlar. 23 Temmuz'da diyorlar ki 'Her türlü suç senin üzerine yükleniyor. Bunları imzala, para da ver, savcılığın istediği beyanları da yap, sen kurtul.' Sonra 5 Ağustos'ta yeniden gidiyorlar yanına. 23 Temmuz'da Fatih Keleş, 'Ben kimseye iftira atmam' diyor.

ABD Büyükelçisi Barrack, boykot listesinde yer alan EspressoLab'i ziyaret etti
ABD Büyükelçisi Barrack, boykot listesinde yer alan EspressoLab'i ziyaret etti
İçeriği Görüntüle

5 Ağustos'ta tekrar Fatih Keleş'in yanına gece 23.00'te gidiyor ve Recep Seyhan diyor ki 'Senin hakkında ciddi iddialar var. Sen Aktaş'ı öldürtmek istemişsin. Bu nedenle de adı geçen kişiyi kullanmaya çalışmışsın, Selahattin Yılmaz'ı kullanmaya çalışmışsın, azmettirmeye çalışmışsın. Bu nedenle hakkındaki iddialar çok arttı. Bunları imzala, kurtul' diyor. Onlar gittikten sonra 6 Ağustos günü avukatına bir mektup yazarak Fatih Keleş bütün bu süreci açıkça anlatıyor. Arkadaşlar sonra bir on günlük suskunluk dönemi geçiyor. 17 Ağustos'ta, 18 Ağustos'ta ve 19 Ağustos'ta üç gün üst üste Sabah gazetesi bu iddiayı manşet yapıyor. Sabah gazetesi kimindir? Sabah gazetesi damadın ağabeyinindir. O halde Sabah gazetesinin bu haberleri manşete çıkartmasının sıradan bir durum olmadığını ortaya koyalım. Sabah gazetesi 19 Ağustos'ta en son yayınını yapıyor, 20 Ağustos'ta Devlet Bahçeli çıkıyor: 'Selahattin Yılmaz ülküdaşımızdır, ülküdaşımızla ilgili bu tip iddialara prim vermiyoruz" diyor. O esnada 17 Ağustos günü Selahattin Yılmaz yanında bulunan 6 kişiyle beraber gözaltına alınıyor.'"

"Bunları elbette açığa kavuşturmak lazım''

"21 Ağustos günü Sabah Gazetesi'nin Haber Müdürü Nazif Karaman istifa ediyor. Neden istifa ediyor, soralım. Bu haberleri yaptıktan sonra. Üç gün boyunca yapıyorsun, manşetten veriyorsun. Sonra Devlet Bahçeli açıklama yapıyor, sonra Sabah Gazetesi'nin Genel Yayın Müdürü istifa ediyor ve arkasından hani öldürüleceğine yönelik tehditler aldığını söyleyen, bu nedenle şikayet dilekçesi verilen Aziz İhsan Aktaş, 22 Ağustos Cuma günü ev hapsi de kaldırılarak tümüyle serbest bırakılıyor.

Şimdi sorular çok açıktır: Bir; Recep Seyhan ve Hamza Uçan hakkında savcılık resen bir soruşturma yapmış mıdır? Yapmamışsa sebebi nedir? Bunları bu ciddi iddialara rağmen koruyanlar kimlerdir?

İki; Recep Seyhan ve Hamza Uçan 'savcılığın beyanını da imzala, burada da böyle iddialar var' diyerek Fatih Keleş'i iftira atmaya zorluyorlar. İki avukat aynı zamanda Adem Soytekin'in de avukatları olduğu düşünüldüğünde kimler tarafından kullanılıyor? Arkasındaki güçler nelerdir? Aynı söylediğimizi, yani Mücahit Birinci için söylediğimizi burada Recep ve Hamza için de tekrar edelim. Neden derhal Recep'in ve Hamza'nın baz kayıtları ve HTS kayıtları alınmıyor? Kimlerle irtibat etmişler? İrtibat ettikleri arasında kirlenmiş yargı mensupları var mıdır?

Onları kullananlar var mıdır? Siyasetten birileri var mıdır? Bunları elbette açığa kavuşturmak lazım. Üçüncü ve çok önemli konu, Aziz İhsan Aktaş'ın şikayet dilekçesinde mali şubeye, örgütlü suçlar şubeye gidip de ifade verdiğini biliyoruz. Henüz ifadesine biz ulaşamadık. Sabah Gazetesi bunu 16 Ağustos'tan itibaren haber yapmaya başlamış. O halde soralım: Bu iki avukat, Sabah gazetesinin manşete taşıdığı haberden 12 gün evvel bu ayrıntıları nereden biliyor da bu kumpasa yönelik gidiyor, Fatih Keleş'i çeşitli işleri yapmaya doğru zorluyor."

"Bunların hepsinin ortaya çıkartılması lazım''

"Sonra çok daha önemli bir konu; Sabah gazetesinin kaynağı kim? Sabah gazetesinin motivasyonu kim? Sabah gazetesi hangi amaçla bu haberleri yapıyor? Sabah gazetesi 'Bu operasyonu MİT yapıyor ve jandarma yapıyor' diyor. Eğer gerçekten bu operasyonu MİT ve jandarma yapıyor ise sabah istihbarat birimlerini deşifre ediyor. Eğer MİT ve jandarma bu olayın arkasında yok ise o takdirde MİT'e ve jandarmaya Sabah gazetesi tarafından iftira ediliyor. Buna ilişkin bir soruşturma var mı?

Sabah gazetesinin doğru olmayan bilgiyi alenen yaymak suçunu işlediğini düşünüyor musunuz? Bu çerçevede dünya kadar gazeteci alelacele gözaltına alınıp evinden sabahın köründe toplanırken neden Sabah gazetesine karşı herhangi bir işlem yapılmıyor? Yargı görevini yapanları etkilemeye çalışmanın kapsamına bu iş girmiyor mu? Avukatların görevi kötüye kullanması, tehdit ve şantaj suçu işlemesine Sabah gazetesi de iştirak etmiş olmuyor mu? Damadın ağabeyinin gazetesi olunca bütün bunlardan ari mi oluyorsunuz? Bunların hepsinin ortaya çıkartılması lazım.

Gelelim Selahattin Yılmaz'a. Selahattin Yılmaz diyor ya, 'Aziz Aktaş'ın ifadeleri ortada. Ben Cumhur İttifakı'nı destekliyorum. Onu ben niye öldüreyim? Olsa olsa onu korurum' diyor ya. O halde soralım Selahattin Yılmaz: Sen, senin hakkında iftira eden Sabah'a dava açtın mı? Senin hakkında 'beni öldürüyor, öldürecek' diyen Aziz İhsan Aktaş'a karşı bir suç duyurusunda bulundun mu? Yoksa yalnızca basına konuşmakla mı yetineceksin? Bütün bunlar ortadayken acaba Hakimler Savcılar Kurulu herhangi bir işlem yapmak ihtiyacı hissediyor mu? Bunların arkasında kirlenmiş bir yargı mensubu ya da mensupları var mı diye bir kaygı duyuyor mu? Ey Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; ne zaman Türkiye bir hukuk devletidir diye açıklama yapacaksın? Bekliyoruz, 5 dakika sonra yap. Yoksa bu işlerin arkasına düşmek gibi, arkasından gitmek gibi bakanlık görevini hatırlayan bir tutum içerisinde olacak mısın?"

"Gerçekten bağımsız bir adaleti tesis edene kadar mücadelemiz devam edecek''

"Arkadaşlar şunları çok açık söyleyelim. Bu İBB borsasının üzerine çıkmıştır. Siyaseten sevgili Ali Mahir Başkanımızın da söylediği gibi Aziz İhsan Aktaş on iş yapmışsa sekizini kamu kurumlarıyla yapmıştır, AKP ve MHP belediyelerle yapmıştır, ikisini CHP belediyelerle yapmıştır. Artık Aziz İhsan Aktaş'ın CHP belediyelerine karşı atacağı bir iftira bitmiştir. Ama onun kamu kurumlarıyla ve Cumhur İttifakı belediyelerle yaptığı işlere ilişkin açıklayacakları vardır.

Acaba Aziz İhsan Aktaş'ın ev hapsi kaldırılarak yurt dışına kaçması teşvik mi edilmektedir? Aziz İhsan Aktaş susturulmaya mı çalışılmaktadır? Bütün bunların kamuoyu önünde hesabının verilmesi gerekmektedir. Siyaset rakiplerini içeriye atıyor, aynı adamla iş yapmış olanları koruyor.

Avukatlar avukatlık ücreti altında bizim hayalimizin bile edemeyeceği yüksek milyon dolarlar paraları alıyorlar ve bunları kimlerle üleşiyorlar, kimlerle bunun kumpasını kuruyorlar? Ve nihayet tarikat bunların neresinde? İki avukat söyledim size, ikisinin de gazetelerini, dergilerini söyledim. Elbette bunların araştırılması lazımdır. Türkiye, Susurluk skandalını araştıramadığı için, temiz eller operasyonunu yapamadığı için bugünlere gelmiştir. Türkiye'de yargının bu denli temizlenmesi ancak bir temiz eller operasyonu ile mümkündür.

Ancak bunun yapılabilmesi için önce sizin ellerinizin temiz olması gerekmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak süreci sonuna kadar takip edeceğiz. Memlekette cübbelerden rozetleri sökene kadar bir tek partili savcı-hakim bırakmayıp, gerçekten bağımsız bir adaleti tesis edene kadar mücadelemiz devam edecek. Türkiye'de siyaseti emniyet koridorlarından, adliye koridorlarından dizayn etmenize izin vermeyeceğiz."