Ekonomik kriz tüm sosyo-ekonomik statü gruplarını vuruyor. Ölçümlerimize göre her grup kendisini ait olduğu gelir grubunun altında görüyor. Örneğin, yüksek gelir grubu kendini orta üstü gelir grubunda tanımlıyor. Keza orta gelir grubu da kendini ya orta altı ya da alt gelir grubunda görüyor. Yoksulların önemli bir bölümü ise derin yoksulluğa itildiğinin farkında. Özetle topyekün bir yoksullaşma süreci yaşıyoruz. 

Kriz, toplumda yeni davranışlar yaratıyor. Tüketici ölçümlerimizde, insanların aynı ürünü tüketebilmek için kaliteli ürünler yerine, asgari kaliteyi karşılayan, görece uygun fiyatlı diğer markalara yöneldiğini uzun süredir gözlemliyoruz. Bu alandaki son bulgumuz ise “bipolar tüketim” davranışı. Literatürde böyle bir kavram yok ama, durumu iyi tarif ettiği için bu ifadeyi tercih ediyoruz. Açıklayayım; örneğin orta-üst gelir grubundaki bir tüketici, neredeyse tüm gıda ürünlerinde eski aldığı kaliteli ürünler yerine, sağlığını riske atmayacak boyuttaki daha alt kaliteli ürünleri almayı tercih ediyor. Fakat bununla birlikte, özellikle ait olduğu sınıfı hissettirecek (şarap vb.) bazı ürün gruplarında, ya mevcut ürünü almaya devam ediyor ya da eski aldığına göre daha da kalitelisini alıyor. Ekonominin yarattığı garabet karşısında insanlar kendini iyi hissetmek için ekstra bir çaba harcıyor.

Toplum, satın alma gücünün her ay gerilemesi nedeniyle içinde bulunduğu durumu idare etmekte son derece zorlanırken, iktidarın bu durum karşısında attığı adım, son derece sınırlı bir asgari ücret artışı oldu. 4250 TL olan asgari ücreti 5.500 liraya çıkarmanın önemli bir şey olduğuna inanmış olacaklar ki açıklamayı Erdoğan’a yaptırdılar. Öncelikle, böylesi bir enflasyon karşısında, asgari ücretin yıl içinde birkaç kez artmasının net bir ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim. Fakat bu netlikte başka bir konu daha var ki o da toplumun topyekün yoksullaşmasının önüne asgari ücret artışı ile geçilemeyeceğidir. Hele de AK Parti’nin son yaptığı artıştaki oranların olması halinde,  kısa süreli bir rahatlama bile yaratmadığını görüyoruz.. Gelin bu duruma son asgari ücret artışına dair toplumun görüşleri üzerinden bakalım. 

Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası asgari ücretin artacağını açıklaması ile birlikte iki hafta önce toplumun nasıl bir artış talep ettiğini anlamaya çalıştık. Yanıtları aşağıdaki gibi.

Görüldüğü üzere asgari ücretin 6.000 lira ve üzerine çıkarılmasını isteyenlerin toplam oranı yüzde 80,2. Bu durum, artıştan hemen önceki durumdu. Şimdi bir de rakamın belli olmasının ardından, bu hafta yaptığımız ölçümün sonuçlarına bakalım. Yine, Türkiye temsili bir denek grubuna “yeni açıklanan 5.500 lira asgari ücreti ne derece yeterli buluyorsunuz?” diye sorduk.

 

Toplumun sadece yüzde 9,8’i asgari ücrette yapılan artışı yeterli bulduğunu ifade ediyor. Bu oran, AK Parti seçmeninde yüzde 17,1, MHP seçmeninde yüzde 14,7. Peki, asıl sorun olan satın alma gücündeki kaybı bu artış telafi edecek mi sorusuna toplumun gözünden yanıt arayalım. Bunun için de “Asgari ücret artışından sonra sizce alım gücünüz nasıl değişecektir?” sorusunu sorduk. Yanıtlara birlikte bakalım. 

Yanıtlardan anlaşıldığı üzere toplumun sadece yüzde 8,6’sı satın alma gücünün artacağını düşünüyor.

En özet haliyle ifade edersek; asgari ücret artışı toplumda AK Parti’ye desteği artırmayacağı gibi yeni bir hayal kırıklığı daha yarattı. Bu durumun benzerini sene başında yapılan artışın ardından da görmüştük. Sene başında yapılan artış, sorunu çözmediği gibi umudu da kırdığı için, AK Parti oyunda bir miktar gerileme yaratmıştı. İkinci kez bu deneyimin ortaya çıkması bu kez daha fazla oy kaybettirme potansiyeline sahip. İzleyeceğiz. 

Toplum, fikirlerine aşık AK Parti karar vericilerinin yanlış politikaları altında ekonomisiyle, kimliğiyle ve değerleriyle bir var olma mücadelesi veriyor. Bilimden uzak, akıldan uzak, cehalete ve popülizme yakın bu yönetim anlayışı, her geçen gün topluma daha büyük bir maliyet çıkarıyor. Fakat anlaşılan o ki, toplum bu maliyeti görüyor, anlıyor ve belki daha önemlisi, ilk seçimde daha büyük bir faturayı iktidarın önüne koymaya hazırlanıyor. Tam da demokrasinin gereği olarak bunu yapıyor…