CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı "Ya bana katılın, ya yolumdan çekilin" çıkışıyla cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ettiği yorumlarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

Sözcü gazetesinden Ruhat Mengi'nin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu'nun verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:

Gezi Davası kararları toplumda büyük tepki yarattı. Karardan sonra Berlin Büyükelçimiz Alman Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı, biz karşılık olarak Alman Büyükelçisi'ni çağırıp cevap verdik, yani olay kapanmıyor. Sizce Gezi protestoları üzerinde neden bu kadar duruldu ve katillere verilmeyen cezalar Osman Kavala ve diğer sanıklara verildi? 

Birincisi şu; insan hakları ihlalleri artık bir ülkenin değil bütün dünyanın ortak sorunudur. Dolayısıyla bunu bir ülkenin kendi sınırları içine hapsetmek ve dünyanın görmesini engellemek artık mümkün değil. Siz insana da, doğaya da, çevreye de saygı duymak zorundasınız ve hakkını teslim etmek zorundasınız. Erdoğan'ın Gezi olayları dolayısıyla intikamcı bir tavır takınmasının temeli Gezi'de gençlerin gösterdiği tepkiye karşı diz çökmesidir.

Erdoğan, yaptığı haksızlığı biliyordu, Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesine karşı, adaletsizliğe karşı toplumda biriken öfkenin dışa yansımasıydı bu bir anlamda, dolayısıyla Gezi eylemleri sadece Türkiye'deki gençlerin değil bütün dünyanın takdirini topladı, insanların doğaya olan bağlılıklarını ortaya koydu ve Gezi eylemlerinde siyaseten sadece bir grup insan yoktu.

GEZİ PARKI'NDA HERKES VARDI

Ak Partili de vardı, MHP'liler de vardı, CHP'liler de vardı, yaşlılar da, gençler de vardı, iftar sofraları kuranlar, namaz kılanlar da vardı, yani toplumun ortak tepkisi orada dile geldi. Erdoğan bu eylemin kendisine geri adım attırmasını bir türlü hazmedemedi ve bir şekliyle onlardan intikam almak istedi. Gezi olayları dolayısıyla kurulan mahkemenin Almanya'daki Nazi mahkemelerinden bir farkı yok, orada da insanlar nasıl mahkum edildiyse benzer olaylar burada da oldu. Siz herhangi bir davada yargılanıyorsunuz, beraat ediyorsunuz, aradan bir süre geçiyor beraat ettiğiniz davadan yeni mahkeme geliyor, Saray'dan aldığı talimatla müebbet hapse mahkum ediyor. Bu insanlar kendilerini hiçbir zaman suçlu görmediler, çünkü bu insanlar hiçbir zaman bireysel çıkar peşinde koşmadılar, tek arzuları demokrasiydi, güzel bir Türkiye'de, özgürlükçü bir Türkiye'de yaşamaktı, buydu talepleri. Hatta dava görülüyor diye yurt dışından geldiler, siz bunları aldınız mahkum ettiniz. Dolayısıyla bu haksızlığı sokaktaki sade vatandaş da biliyor, dünyada vicdanı olan herkes de biliyor.  Mısır'da darbe yapıldığı zaman Erdoğan karşı çıktı değil mi işine gelince başka bir ülkede olan darbeye karşı çıkıyorsunuz ki karşı çıkabilirsiniz, bu hakkınız.

“Ya bana katılın, ya yolumdan çekilin” sözünüz hâlâ tartışılıyor. Özellikle iktidar medyası sürekli olarak “net bir şekilde adaylık açıklaması yaptı” diyor. Siz “eğer ittifak beni cumhurbaşkanı adayı gösterirse kabul ederim” sözünü ilk olarak bana verdiğiniz röportajda söylemiştiniz. Şimdi soruyorum, yukarıdaki sözünüzle gerçekten adaylığı mı kastettiniz?

'MANİFESTO'

Bu çok kısa, içi dolu dolu bir manifesto. Bu manifestonun tarihsel değeri var, aynı zamanda Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu da gösteriyor ve bu manifesto aynı zamanda sağduyulu bütün insanların hangi partiden olursa olsun göreve davet edilmesi manifestosudur. Bütün vatandaşlarımızın bana katılmalarını istiyorum çünkü bana katıldıkları zaman şunu söylüyorum; onlara daha güzel, herkesin iş güç sahibi olduğu, daha uygar, itibarı olan, demokrasisi gelişmiş bir Türkiye, 5'li çetelere çalışan değil kendi halkına hizmet eden bir iktidar vaat ediyoruz. Bana katılmayacaksanız yolumuzdan çekilin çünkü biz iktidara yürüyoruz.

Yani bu öyle net bir adaylık açıklaması falan değil.

Hayır bu bir adaylık açıklaması değil, bu bir manifesto.

Ama cumhurbaşkanı adaylığı konusunda da kesin kararlısınız.

Gerçekten büyük bir samimiyetle söylüyorum, kararı 6'lı masa olarak beraber alacağız, bir kişinin çıkıp “ben adayım” demesi asla doğru değil. Son yayınladığımız bildiride cumhurbaşkanı adayının niteliklerini saydık, bu niteliklere sahip olan birini seçeceğiz. 6 liderin tarihsel bir sorumluluğu var, hiçbirimiz kendi partimizin gözüyle olaylara bakmıyoruz, hepimiz ortak olarak Türkiye'nin geleceğini düşünüyoruz.

Diyelim ki 6 kişi cumhurbaşkanı adayı konusunda anlaşamadı. O zaman ne olacak?

Anlaşacağız, mutlaka anlaşacağız.

Elektriği kesilen aileye gittiğinizde “O evin elektriği aslında kesik değildi” polemiği başlatıldı, bunu görünce ne düşündünüz?

Elektriği kesilen evlere gittim, doğru. “Hayır bu ailenin elektriği hiç kesilmedi” diyebiliyorlar mı, demiyorlar. O ailenin çocukları da var ve gittiğimizde elektrikleri kesikti. Sonradan tabii, ben gittim ya, hemen elektrik faturaları ödeniyor, elektrikleri açılıyor. Bilsem ki faturaları ödeyeceksiniz hepsinin evine tek tek ziyarete gideceğim. Bu sene elektriği kesilen abonelerin sayısı geçen yılkinden 30 bin daha fazla. Bu bir insan hakkıdır, insanlıktan çıkan bir yönetim insan hakkını anlayamaz. İnsanlıktan çıkmışlar bunlar. Evdeki küçük çocuk karanlıkta nasıl duracak, kışın nasıl duracak, gittiğim bazı evlerde sadece elektrik değil doğalgaz da kesikti. Gittiğim evlerden birinde 3 çocuk annesi diyor ki “Çalışsam asgari ücret alacağım, çocuklarımı bırakacağım kreşe yetmeyecek.” Biz o ailenin iş ve kreş sorununu çözdük ama böyle milyonlar var. Sosyal devlet dediğimiz devletin bu ailelere bakması, karanlıkta bırakmaması lazımdı.