Lübnan’ın başkenti Beyrut Liman Bölgesinde bulunan bir depoda 6 yıldır bekletilen 2.750 ton amonyak nitratın patlamasıyla 145 insanın öldüğü, 5000 kişinin yaralandığı onlarca kişinin enkaz altında kaldığı veya kaybolduğu 300 bin kişinin ise evlerini terk ettiği patlamanın şiddetinin, yaklaşık 240 kilometre olduğu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden bile hissedildiği açıklanmıştır. Patlamayla, sadece Lübnan değil, Ortadoğu sarsılmıştır. Beyrut Limanı devasa büyüklüğe sahiptir. Rıhtım uzunluğu, 5,7 kilometre ve 1 milyon 200 bin metrekare alana. Yıllık 1milyon 200 bin konteyner taşıma kapasitesine sahiptir. Limanın genel kargo alanı 12 depodan oluşur. 120 bin ton tahıl ambarını içinde barındıran Ortadoğu ülkelerinin Akdeniz Üzerinden yapılan ikmalinin ana üssüdür. İsrail, bu limanı kullanılamaz hale getirerek Batı Şeria’yı ilhak ve Ürdün, Suriye’yi ve İran’ı kapsayan ileri harekat üssü açıyor. Uluslararası basın Patlamayı Beyrut’un için Hiroşima’sı diyerek haber geçti. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, kabineyi acil toplantıya çağırdı. Zaten ekonomik kriz ve corona ile boğuşan Lübnan’da hükumet, ulusal yas ve 2 hafta ohal ilan etti. Dünya Bankası başta olmak üzere tüm dünya ülkeleri yardıma hazır olduklarını bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lübnan Cumhurbaşkanı ile görüştü. Türk Büyük Elçiliğinin camları kırıldı, 6 Türk vatandaşımız yaralandı. Liman bölgesinde meydana gelen patlamanın tahıl depolarını ve ana ambarını yok ettiğini söyleyen Ekonomi Bakanı, 1 aylık tahılımız kaldı diyerek açıklama yaptı. Sonuçlarının çok ağır olduğu patlamayı henüz üstlenen olmadı.
HİROŞİMA
Tam 75 yıl önce, 6 Ağustos 1945’de ABD pazartesi günü 08.45’de Uranyum 235 Tipi Atom bombası (Little Boy) Küçük Oğlan ile Hiroşima’yı ve 9 Ağustos 1945’de Plütonyum 239 tipi bomba (Fat Man) Şişman Adam ile Nagasaki’yi vurdu. 200 bin den fazla adam öldü yüz binlerce insan sakat kaldı.
1917 yılında da Haydar Paşa limanında meydana gelen gar patlaması, o günkü örfi idare (sıkıyönetim) yüzünden araştırma yapılamamış, sebepleri de gün yüzüne çıkartılamamıştır. ‘Bir vinç operatörü Ermeni’nin mühimmatı yere düşürmesi sebebiyle çıkmıştır’ denip üstü kapanmıştır. Haydarpaşa Garı Berlin’den Filistin’e gönderilecek asker, silah ve cephanenin trenle sevk edildiği yerdi. Patlama olmasaydı bu silah ve mühimmat Yıldırım Orduları’na geçecekti. Ne yazık ki bu patlamadan 3 ay sonra Kudüs İngilizlerin eline geçti. 6 Eylül 1917’de Haydar Paşa da olan bu patlama ile Beyrut’taki patlama benzerlik gösteriyor.
Haydar Paşa patlamasında da rıhtım ve çok miktarda yiyecek maddesi mahvolmuştur.
Beyrut Limanı adeta şah-mat hesabı ile tek hamlede kullanılamaz hale gelmiş. Sonuç itibari ile: Bu patlamanın kime ve kimlere yaradığı önemlidir. Görünen o ki timsah gözyaşı döken İsrail, zan altındadır. Fransa olaydan hemen sonra yardıma koşarak Doğu Akdeniz de bu Kritik Limanı kontrolünden çıkarmak istemektedir. Başta Arabistan ve bölge ülkeleri de yardım yaparak burada güç sağlamaya çalışacaktır. Türkiye ilk etap da Cumhurbaşkanı düzeyinde geçmiş olsun diyerek her türlü yardıma hazır olduğunu bildirmiş. Koca Yusuf Kargo uçağı ile ekip ve yardım malzemesi yollamıştır. Dileriz Lübnan kısa zamanda yaralarını sarar en az 5 milyar ve dolaylı 50 milyar dolarlık enkaz da çıkar.
***
DÜZENSİZ GÖÇMENLER
Yunanistan yine 239 Göçmeni Türk Kara sularına Bırakmış. Türk Sahil Güvenlik botları tarafından kurtarılmıştır. Kimdir Bu Düzensiz göçmenler. Bir kısmı Afganistan ve İran’dan gelen bir kısmı da Afrika’dan kaçak yollarla Türkiye’ye gelen bir kısmı Suriyeli ve Türkiye’den kaçak yollarla yurt dışına gitmeye çalışan insanlar. Bunlar Türkiye’ye genelde İran sınırından ve Suriye’den insan kaçakçıları tarafından geçirilir Sadece Van Gölü’nde yakın zamanda 40’ın üzerinde ceset çıktı. Sınırı geçtikten sonra yine sözde kaçak yollarla Başta İzmir, Muğla, Çanakkale sahil şeridine kadar getirilir. Bugün İzmir Basmane’de, Çankaya’da Oteller bölgesinde yüzlerce kaçak göçmen odalarda bekliyor. Buradan insan tacirleri kontrolünde kendilerine botla geçecekleri için can yeleği simit ve yağmurluk temin ederler. İşin ilginç yanı bu malzemeleri Çankaya ve Basmane’de satanlar da Suriyeli! Buradan, akşam dikkat çekmeyecek şekilde, Konak iskelesi yakınında belediye arkasındaki banklarda belirli mesafelerde toplanırlar. Gece olunca insan kaçakçılarının minübüsleri ile Urla, Çeşme, Karaburun ve Seferihisar istikametine giderler. Ya aynı gece veya duruma göre bir gece bahçelerde bekleyerek botlarla Yunan adalarına geçmeye çalışırlar veya insan tacirlerinin genelde Ukrayna’dan alınan eski teknelerle sahilde bekleyen gemisi ile karşıya bırakılırlar. Bu süre bot batarsa ölen olur. Batmazsa Türk ve Yunan sahil güvenliğine de yakalamazsa karşıya geçerler. Burada yeni insan tacirleri tarafından karşılanırlar. Duruma göre buradaki kamplarda kalırlar. Burada özellikle böbrek tacirleri devreye girer. Çünkü Avrupa’da hasta olanlar için en revaçta olan şeydir. Yine bilgilerine göre ve yaşlarına göre işe yarayanlar, Almanya başta olmak üzere diğer ülkelere giderler. Son zamanlarda Yunanistan’la başta Kıbrıs ve Libya yüzünden yaşanan krizle, Yunanistan bu göçmenlerin geçişine zorluk çıkarıyor veya geri gönderiyor. Bu durum Türkiye ekonomisini ve demokratik yapısını ciddi olarak sarsıyor. Uzun yıllardır, Türkiye’de olan Suriyeliler, artık iş yeri açmaya, çalışmaya ve evlenmeye başladılar. Artık mahallesinde Suriyeli olmayan yok gibi. Bu durum için her ilde göç idaresi kurulmuş durumda. Belediyeler bu insanlara bakmakta zorlanıyor. Ne yazık ki gelecek yıllarda terör kadar tehlikeli olan içimizdeki 5 milyon Suriyeli var. Baktığımız 3 milyon Suriyeli’nin yanı sıra sayıları 1 milyona yaklaşan ve içlerinde Ermeni, Afgan, İranlı ve Afrikalılar da bizim kaynaklarımızı tüketiyor. İnsani davranış olsa da bu konuya ivedilikle kalıcı çözümler bulunması gerekiyor.