Türkiye siyasetinde uzun zamandır dillendirilen “Ankara karışık” cümlesi, bugünlerde neredeyse bir tespit değil, bir gerçek haline geldi. İktidar ve muhalefet cephesinde yaşanan dalgalanmalar, kulislerdeki hareketlilik ve perde arkasındaki görüşmeler, siyasetin merkezinde ciddi bir kırılmanın habercisi gibi duruyor.

İktidar Cephesi: AKP ve MHP Arasındaki İnce Çatlaklar

Cumhur İttifakı’nda taşlar yerinden oynuyor. AKP içinde farklı eğilimlerin güçlendiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemde aldığı bazı kararların parti içi dengeleri sarstığı konuşuluyor. Mehmet Şimşek’in sağlık gerekçesiyle görevi bırakabileceği iddiası, bu sarsıntıyı daha da görünür kıldı. Yerine kimin geleceği üzerine yapılan yorumlarda Ali Babacan isminin yeniden anılması hem nostaljik bir ironiyi hem de derin bir rahatsızlığı beraberinde getiriyor.

MHP cephesinde ise tablo daha da karmaşık. Parti içinde, “iktidarın gölgesinde kalma” eleştirileri giderek artıyor. Devlet Bahçeli’nin AKP’ye verdiği kesintisiz destek, Ülkücü camianın bazı kesimlerinde rahatsızlık yaratıyor. Zafer Partisi, İYİ Parti ve Anahtar Partisi gibi oluşumların MHP tabanındaki potansiyel etkisi de göz ardı edilemiyor. Son resepsiyona MHP’li isimlerin katılmaması, bu soğukluğun artık protokol seviyesine taşındığının göstergesi.

Muhalefet Cephesi: CHP’nin İç Mücadelesi

CHP’de fırtına dinmiyor. Ekrem İmamoğlu’nun parti içindeki ağırlığı, Özgür Özel’in genel başkanlığını gölgede bırakıyor. Parti içinde bazı isimlerin, “Bizi bu noktaya getiren Kılıçdaroğlu, ama aynı zamanda bu karmaşanın mimarı da o” yönündeki serzenişleri giderek artıyor. CHP’deki bu ikili yapı, seçimlere giden süreçte parti kimliğinin yeniden tartışılmasına neden olabilir.

Yeni Dönemin Olası Koalisyonları

Siyaset kulislerinde en çok konuşulan senaryo, AKP’nin İYİ Parti, DEVA ve Gelecek Partisi ile olası bir yakınlaşması. Sayısal dengelere bakıldığında, bu partilerle kurulacak bir ittifakın Meclis’te 300’ün üzerinde bir çoğunluk oluşturması mümkün görünüyor. Ancak bu denklemin merkezinde yer alan İYİ Parti, “ekonomide söz sahibi olma” şartıyla masaya oturabilir.
Böyle bir tablo, Türkiye’nin siyasal yapısını kökten değiştirebilir. Yeni kabine dengeleri, bakanlık dağılımı ve özellikle “barış süreci” konusundaki tutumlar, ittifakın geleceğini belirleyecek en kritik unsurlar olacak.

Geri Dönen İsimler, Sessiz Gözlemciler

Ankara kulislerinde sıkça anılan bir diğer isim ise Abdullah Gül. Uzun süredir siyasetin dışında görünse de perde arkasında etkin bir rol oynadığı yönündeki iddialar güçleniyor. İngiltere ziyareti ve “saray görüşmeleri” söylentileri, Gül’ün yeniden devreye girdiği yorumlarını beraberinde getirdi.

Gül’ün olası bir “denge unsuru” olarak görülmesi, Erdoğan sonrası döneme dair senaryolarda önemli bir yer tutuyor.

Sistemin Çatlağı: Demokrasi mi, Seçim mi?

Türkiye’de siyaset, uzun süredir demokrasiyle değil, seçimle ölçülüyor. Oysa seçim, demokrasinin yalnızca bir aracıdır. Halkın iradesiyle seçilmiş belediyelere kayyum atanması, demokratik sürecin içinin boşaldığını gösteriyor. “Sandık varsa demokrasi vardır” anlayışı, ne yazık ki çağdaş bir yönetim biçimini açıklamaya yetmiyor.

Demokrasi, sandıktan önce fikir özgürlüğüyle, hukukun üstünlüğüyle ve iktidarların denetlenebilir olmasıyla mümkündür.

Ankara’daki Sessizlik Yanıltıcı

Bugün Ankara’da görünen sessizlik, aslında bir fırtına öncesi sessizlik olabilir. AKP içinde alternatif arayışları, MHP’deki sabırsız bekleyiş, CHP’nin iç gerilimi ve yeni ittifak senaryoları... Tüm bunlar Türkiye’nin siyasi haritasında ciddi bir yeniden yapılanmanın habercisi.

Siyasetin kalbi Ankara yine hızlı atıyor. Fakat bu kez ritmi biraz bozuk.