13 Mayıs 1277 yılında Karamoğlu Mehmet Bey bir ferman ile şu buyruğu dünyaya duyurmuştur. 
"Şimdengerü divanda, bergâhta, derğâhta, mecliste ve meydanda Türçeden başka dil kullanılmaya... uymayanların boynu vurula" diyerek Türkçenin resmi dil olması tarihe nakşedilmiştir. 13 Mayıs Türk Dil Bayramı kutlu olsun. 

Bugün Çin'den Bosna'ya Sibirya'nın kuzey doğusunda bulunan Tuva'dan  Mısır'a kadar olan coğrafyada Türkçe biliyorsanız hayatınızı bu toprakların sahibi gibi devam ettirebilirsiniz. Bahse konu olan bu bölgelerde yabancılık çekmezsiniz. Türk coğrafyasında bazı bölgelerde faşizan yöntemlerle dilini unutan Türk boylarıyla karşılaşabilirsiniz. 

Herşeyden önce Türkçe tam manası ile matamatik tabanlı üretken bir dildir. Türçede cinsiyet ayrımı yoktur. Türkçe insanı insan olarak kabul eder. Erkek ve kadın olarak bile ayırmaz. 

"Komşu komşunun külüne muhtaçtır"

Bagdat, Erbil, Sofya, Selanik, Kahire, Telaviv, Gazze, Şam, Trablus, Roma, Moskova, Tebriz, Tahran, Kabil, Bakü... rahat uyuyorsa Ankara, İstanbul rahat demektir. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'nın dediği gibi "Türkiye'nin güvenliği komşularımızın barış içerisinde yaşamalarından geçer" demesi son derece doğrudur. Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi "Yurtta sulh cihanda sulh" veciz sözünü Cumhurbaşkanımız günümüze uyarlamış olmaktadır. 

Şayet bir devlet iseniz coğrafyanızın güvenliği sınırlarınızdan başlamaz. Büyük bir köy haline dönen Dünya köyünde birileri Deli Dumrul gibi davranmayı meziyet zannetmeyi seçmiş olabilir. ABD Türkiye'den vazgeçince Yunanistan'ı ve Bulgaristan'ı uzak karakol haline dönüştürmeyi tercih etmiştir. Bu konuda ABD kendi menfaatleri için haklı olsa da; bölgede olması gereken son ülke olduğu unutulmamalıdır. Bu emperyalist ve şimarık yapı; girdiği bölgelerde sadece kan ve göz yaşına sebep olmaktadır. ABD girdiği bu bölgelerden çıkınca da kan ve göz yaşının yanısıra kin nefret ve parçalanmış halklar bırakmaktadır. Örnek verecek olursak Irak, Afganistan, Suriye ve Libya'nın bu günkü dururumuna bakmalıyız. Rusya ise Deli Petro'dan bu yana ilk defa dünya köyünde söz sahibi olacak bir lider olan Putin'i varetmiştir. Çin ise üretimi ile bu küçük dünya köyünü yavaş yavaş işgal etmenin haklı gururunu yaşarken dünya iktisat tarihine yeni bir kavram kazandırmıştır. Devlet kapitilami. Şimdi kapitilazmin anavatanı karakara düşünmekten başka bir şey yapamamaktadır. Bir taraftan Germen ruhu tekrar hortlarken İsrail büyük Yahudi kırallığı hayali ile yanıp tutuşmaktadır. Pers şövenizmi ise bir taraftan İsrail ile bir taraftan Çin ile işbirliğini pekiştirmektedir. Isınan dünyada büyük bir savaşın çıkması an meselesi iken Türkiye'nin iç siyaseti ise yepyeni oyuncular ve yep yeni gündemlerle dünyada ki bu depremi farkedemiyecek kadar küçük işlerle uğraşmanın sarhoşluğu içerisindeler.

"Devletin dini adalettir"

Son bir kaç gündür iç politikada ve güvenlik bürokrasisinde yaşananlar dudak uçuklatan cinstendir. Ünlü İtalyan yazar Mario Puzo'nun kaleme aldığı Francis Ford  Cappollo'nun beyaz perdeye aktardığı "God father" filmine ve romanına taş çıkartacak cinsten işleri basından takip ediyoruz.  Gizli tanıklar. Gizli sanıklar. Kelepçeli bir kişinin Türkiye'den kaçışı. Ayaklarından vurulanlar. Adalet bürokrasinde esen fırtınalar ve güvenlik bürokrasisinde ki depremler. Topyekün siyasetin bu olaylar karşısında vermiş olduğu refleks. Bu refleksin sonucu ise MHP gibi köklü ve kurumsal bir siyasi partinin zan altında bırakılması. Almanya'da ve Fransa'da aynı zaman dilimi içerisinde faliyet gösteren Ülkü Ocakları'nın kapatılma talepleri. İster istemez Türkiye'de MHP'nin suç ve suçlular ile anılması alğı yönetiminin ta kendisidir.  Aslında kripto Fetöcülerin MHP'ye yönelik bir operasyon yapmış olmaları  kuvvetle muhtemeldir. Suçun kişisel olduğu unutlmamalıdır. Ülkücülerin ve MHP''nin bir suç örğitü gibi göstermek isteyen kirli mahfiller fetöcü ihanet şebekesinin mağduriyetinden dem vurmaları; PKK'nın bazı konularda haklı mücadele verdiğini söylemeleri çıkartılan gürültünün arkasında daha büyük bir operasyonun olduğudur.  Bu konuda da AK partinin bekaa problemi gibi gözünde büyüttüğü Demirtaş ve Kavala davaları içerisinde boğulması sağlanmıştır. Bunun tek sebebi ise adaletin bağımsız olmadığını söyleyenrin elini kuvvetlendirecek eylemlerin yapılmış olmasıdır. Bu konuda onlarca örnek vermek lafı güzaftan ileri gitmeyecektir. 
Şayet Türk hukuku Türk milketi adına bağımsız karar verme yetisine zarar vermemiş olsalardı Rahmetli Sinan Ateş'in failleri ve azmettiricileri ortalık yerde fink atmazlardı. Yada bir zamanlar güvenlik bürokrasisi tarafından muteber iş adamı sayılan suç örgütlerinin liderleri ve üyeleri yeni atanan İçişleri bakanınca derdest edilmeleri bu suç örgütleri ile ilğili adalet bürokrasisinin değişen duruma göre tavır alması çok manidardır. En utanç verici olanı ise rüşvet alan bir polis amirinin aldığı parayı Menzil cemaatine verdiğini söylemesidir. Dün fetö ihanetinden ders çıkartmayanlar Türkiye Cumhuriyetini başka çıkmaz sokaklara sürüklemektedir. 

Sonuç olarak Devletin dini adalet olmaz ise devleti de dini de pazarlayan şarlatanlar olur. Bu şarlatanlarda zamanla kendilerini devlet gibi görmekten geri durmazlar.