1. BÖLÜM: BABAM BANA DOKUNSUN DİYE DAYAK YERDİM! 

Yıllar önce bir arkadaşımla çocukluk anılarımızdan bahsederken çok çarpıcı bir anekdot paylaştı. Son derece otoriter ve ilgisiz bir babaya sahip olduğundan bahsederken aradan geçen yıllara rağmen gözlerinde hala yüklü bir hüzün barındırıyordu. Sözlerine şöyle devam etti. 

“Biz çocukken babam bize neredeyse hiç dokunmazdı. Onun bize dokunmasını sağlamanın tek yolu ondan dayak yemekti ve ben bu şansımı çocukluk yıllarım boyunca sonuna kadar kullandım!”
Buyurun size dolu dolu bir zorbalığa yönelme hikayesi! 

Zorbalık genel anlamda sosyal ya da duygusal bir statü elde etme çabasıdır. Zorba çocukların akranları tarafından havalı olarak nitelendirilme sebebi de budur. Zorba çocuk bu statüyü tabir yerindeyse bileğinin hakkıyla kazanma eğilimindedir. Eğer farklı nörolojik ve fizyolojik dinamikler devrede değilse hiçbir çocuk zorba olarak doğmaz. Bir çocuk içine doğduğu aileden doğal olarak alması gereken sosyal ve duygusal statüyü elde etmek için zorbalığa başvuruyorsa aile içindeki varlığını ve değerini hiç hissetmiyor ya da dengesiz nitelendirmelerle hissediyor demektir.

Zorbalık, doğarken beraberinde getirdiğimiz fiziksel gücün, aile içi duygusal ve sosyal tutumların yanlış kurgulanması ve yorumlanmasının bir sonucudur ve o hiç hoşlanmadığımız bu tutumun temelleri ilk çocukluk yıllarında atılır. Yakın çevremizde eğer bu tutumdan bahsedildiğini duyuyorsak ilk önce kendi aile dinamiklerimize, daha sonra da çocuğumuzun yakın çevresine, gittiği okuldaki eğitim kadrosuna, okulun disiplin-değer anlayışına, ev ve okul topluluğundaki diğer paydaşların (bakıcılar, servis şoförleri, servis hostesleri, yardımcı personel, vb.) profillerine yakından bakmak gerekir. 

İkinci olarak, zorbalığın tanımını doğru yapmak problemin çözümünde kritik rol oynar. Her saldırganlık eğilimi zorbalık değildir. Bir tutumu zorbalık olarak tanımlayabilmek için bir veya birden fazla çocuğun yine bir veya birden fazla çocuğa sürekli olarak bu tutumu sergiliyor olması ve taraflar arasında bir güç dengesizliği olması gerekir. 

Son günlerde aileler zorbalık sözcüğüne çok rastlar oldu. Çocuklarına karşı gösterilen en ufak bir saldırgan davranışı zorbalık olarak nitelendirmeye ve bunun sonucu olarak da yüksek sesle tepki vermeye başladılar. İşte bu noktada, yaklaşık 30 yılını sınıfta geçirmiş bir eğitimci olarak “zorbalık nedir, ne değildir”, “dünyada zorbalığa bakış” ve “zorbalıkla baş etmek için neler yapılabilir” sorularına ben de bir cevap aradım. Kendi deneyimlerimin yanı sıra uzman görüşleri ve dünyadaki uygulamalarla ilgili araştırmalar yaptım. Deneyimlerime ve araştırmalarıma dayanarak söyleyebilirim ki, zorbalık kısaca anlatılabilecek bir konu değil. Çok fazla ayrıntı içeriyor ve her bir ayrıntı domino taşları gibi bir diğer ayrıntıyı etkiliyor. Önlem alınmadığındaysa çocuklarımızın dünyayı algılayış şekline bağlı olarak derinliği farklı birçok travmaya sebep olabiliyor. 

Travma sözcüğü Latince’de, “haeret lateri lethalis aroundo” yani “ruha demir saplanması” anlamına da geliyor. Yani, etkileri ömürlük. Sağlıklı çocuklar sağlıklı toplumu temsil eder. Bu yüzden toplumsal huzurumuza iyi gelecek her şeyi uzun uzun konuşmalı, tartışmalı ve yazmalıyız. 

Gelecek hafta yayınlanacak yazım bununla ilgili olacak. 

Tekrar görüşünceye kadar çocuklarınızla etkileşiminizin bol olduğu, dokunmanın sihirli gücünü keşfedebileceğiniz deneyimlerle dolu bir hafta geçirmenizi dilerim.