Bir ülkenin basın tarihine düşen her kanlı not, sadece bir gazetecinin değil, toplumun da susturulmuş sesidir.
10 Ekim 2025’te, çevre haberleriyle tanınan gazeteci Hakan Tosun, Esenyurt’ta evine dönerken bir grubun saldırısına uğradı ve yaşamını yitirdi. Geriye, doğaya, insana, adalete inanan bir gazetecinin sessiz çığlığı kaldı.

Tosun, bağımsız gazeteciliğin kıymetini bilen, “barış gazeteciliği” ilkesini sadece haberlerine değil, hayatına da işlemiş bir isimdi. Onu tanıyanlar bilir; yaptığı haberler, çoğu zaman çıkar çevrelerini rahatsız eder, ama o hiçbir zaman gerçeğin izini sürmekten vazgeçmezdi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, cinayetle ilgili açıklamasında, “Hakan Tosun cinayetinin üzerindeki sır perdesi kaldırılmalı, maddi gerçek gün yüzüne çıkarılmalıdır” diyor. Bu çağrı, yalnızca bir kurumun değil, tüm gazetecilik camiasının vicdanından yükselen bir sestir. Çünkü Türkiye’de gazetecilere yönelik saldırıların ardından gelen en büyük sessizlik, cezasızlığın kurumsallaşmış halidir.

Basın Müzesi’nde duvarlara asılı 67 gazetecinin fotoğrafı arasında artık bir fotoğraf daha var: Hakan Tosun’un fotoğrafı. O duvardaki her yüz, bu ülkenin “unutma” refleksine karşı bir direniş gibi orada duruyor. Nuh Köklü’nün “kartopu cinayeti” de hâlâ hafızalarımızda. On yıl sonra, bir başka gazeteci yine sokak ortasında öldürülüyorsa, bu sadece bir trajedi değil, aynı zamanda bir uyarıdır: Bu ülkede kalem tutmak hâlâ tehlikeli bir iştir.

Daha da vahimi, Tosun’un ailesine ölümünden sonra 27 saat boyunca haber verilmediği, olayla ilgili görüntülerin failin yakınlarınca manipüle edilip servis edildiği iddiaları… Basit bir ihmal değil bu; toplumsal vicdanda derin bir yaradır.

Bir diğer utanç verici gelişme de cinayeti araştıran Halk TV muhabiri Umut Taştan’ın tehdit edilmesi. Soru sormak suç değildir. Gerçeğin peşinden gitmek, hiçbir dönemde tehditlerle bastırılamamıştır. Basın özgürlüğü, iktidarların lütfu değil, halkın haber alma hakkıdır.

Gazeteciler öldürüldüğünde, sadece bir kişi değil, kamunun gözü ve kulağı susturulur. Hakan Tosun’un ardından sorulması gereken asıl soru şudur: “Bir gazeteci, kimin çıkarına dokunduğu için öldürülür?”
Bu sorunun cevabı, bu ülkenin demokrasi düzeyini de, adalet sistemini de ele verir.

Tosun’un cenazesi 16 Ekim Perşembe günü Nurtepe Cemevi’nden kaldırılacak, Ayazağa Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Ama asıl mesele, Hakan Tosun’un toprağa değil, unutulmaya gömülmemesidir.
Gerçeğin bedeli bu kadar ağır olmamalı.

Bu ülke, gerçeği savunan gazetecilerine borçlu.