Eylemler, milyonlarca kişinin de kırılma noktasına ulaştığı bölgede yankılanacaktı. 

Baskıcı liderlere ve yozlaşmış devletlere karşı oluşan öfkeler, Arap baharı olarak patlak verdi. 

Ayaklanmalar Mısır, Libya, Tunus ve Yemen’deki diktatörleri devirdi. Bir an için Arap dünyasına demokrasi gelmiş gibiydi.

BAHAR KIŞA DÖNÜŞTÜ

Bu, demokratikleşme deneylerinden yalnızca biriydi, ancak sadece Tunus’ta kalıcı bir sonuç verdi. Mısır fena bir şekilde başarısız oldu ve ülkede askeri darbe meydana geldi. 

Libya, Yemen ve en kötüsü Suriye, yabancı güçleri kendine çeken kanlı iç savaşlara girdi. Arap baharı o kadar çabuk acı bir kışa dönüştü ki, birçok insan artık bölgeden umutsuzluğa kapıldı.

PARANOYAK LİDERLER

O zamandan beri orada çok şey değişti ama değişikliklerin hiçbiri daha iyi olmak için değil. Arap dünyasının despotları güvende değil. Birçok lider daha paranoyaklaştı ve daha baskıcı hale geldi. 

Suudi Arabistanlı Muhammed bin Selman, kendi akrabalarını göz altına aldı.

Mısır'da Sisi, basını susturdu ve sivil toplumu yerle bir etti. Otokratların Arap baharından öğrendikleri bir ders, herhangi bir muhalefet titreşiminin yayılmaması için hızla söndürülmesi gerektiği...

ARAP BAHARININ ALEVİ HİÇ SÖNMEDİ

Bölge 2010'dakinden daha az özgür ve belki de daha kızgın. 

Savaşlar, cihat, mülteciler ve corona virüs ile sarsıldı. Aktivistler, Arapların artık aynı eski sefalete katlanmaya istekli olmadıklarını ve değişim yaratabileceklerinden daha emin olduklarını söylüyorlar. 

Arap baharının alevinin hiçbir zaman tamamen sönmediğini söylüyor.

KENDİ YÖNETİCİLERİNİ SEÇME ‘SUSUZLUĞU’

Bazılarının iddia ettiği gibi, Arapların demokrasiye direnemeyeceği doğru olabilir mi? 
Bazıları, bölgedeki generallerin gerçek bir açılışa izin veremeyecek kadar siyasi olarak yerleşik olduklarından yakınıyor. Diğerleri, İslam'ın katı yerel türlerinin çoğulculuk ile bağdaşmadığını söylüyor. 

Bunu söylemek için henüz çok erken. Modern demokrasinin tohumları henüz Arap dünyasına düzgün bir şekilde ekilmiş değil. Arap vatandaşlar arasında kendi yöneticilerini seçme ‘susuzluğu’ her yerde olduğu kadar güçlü. 

En çok ihtiyaç duydukları şey, bağımsız kurumların hükümetin esiri olmadan gelişmesidir. Ancak o zaman bilinçli ve bilgili bir vatandaş için yer bulunabilir. 

Ancak o zaman insanlar siyasi anlaşmazlıkların barışçıl bir şekilde çözülebileceğini kabul edebilirler.

MEDYA VE CAMİLER PAPAĞAN GİBİ HÜKÜMETİ TEKRAR EDİYOR

Arapların daha fazla tartışma özgürlüğü olsaydı yardımcı olurdu. Bölgedeki okullar, eleştirel düşünme yerine ezberci eğitim sunma eğilimindeler. Medya ve camiler hükümet çizgisini papağan gibi gösteriyor. 

Bütün bunlar güvensizliği besliyor. Araplar, en sıradan görevleri bile yerine getirmek için kısmen rüşvet veya bağlantı gerektiren bir sistem sebebiyle, yalnızca hükümetlerine değil, birbirlerine de güvenmiyorlar. 

Yolsuzluk, devlete olan güveni zayıflatıyor. Çok az kişi onun kamu yararı sağlamasını bekliyor. 

Despotlar insanları siyaseti sıfır toplamlı düşünmeye teşvik ediyor: başka bir grup iktidarı kazanırsa, tüm parayı ve kamu işlerini alacaklar. Rakipler, yurttaşlarının ölmesini isteyen aşırılık yanlıları olarak tasvir ediliyor.

STATÜKO SÜRDÜRÜLEMEZ

Böyle kavrulmuş toprakta, demokrasinin kök salamaması şaşırtıcı değildir. Ama uzun vadede onu gübrelemenin yolları var. Burada, eğitimi teşvik etmek hayati önem taşıyor.

Demokrasiler daha fazla Arap öğrenciyi kabul etmelidir. Arap gazeteciler, insan hakları savunucuları ve STK'lar adına da seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Çoğulculuk kültürünün gelişmesi zaman alır. 

Ancak hayal kırıklığına uğramış bir meyve satıcısının trajik bir şekilde gösterdiği gibi, statüko istikrarsız bir şey ve sürdürülemez.

(Economist)
Çeviri: İsmail Cömert