En çok sevdiğim ve etkilendiğim yazarların başında gelir. Her ne kadar Maksim Gorki’ye daha çok hayran olsamda, sevsemde  yinede efsane bir yazardır Lev Tolstoy. 
1828 ve 1910 arası yaşayan Tolstoy dünyanın en büyük yazarlarından biri olarak görülür. 
Yoksulluk içinde yaşasa, ölse bile yüzlerce yıl geçse de o hep yaşar bugün olduğu gibi!
Çünkü nefes alan canlıya yaşama sebeplerini çok iyi anlatmıştır. 

Mesela "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hikayesini öyle güzel anlatmıştır ki defalarca okusak yine okuyasımız gelir. Bugün sizinle çiftçi Pahom’un hikayesini paylaşmak istiyorum.
Ve eminim okuyunca etkileneceksiniz. 


Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir ağanın karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için ağaya gitmek ister ve gider ağadan toprak talebinde bulunur. 

Gerçekten de bu ağa kendisinden isteyenlere istediği kadar toprak veren cömert biridir. 

Ağa çiftçi Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senindir" der. 
Ama bir şart koşar !
"Güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım der." 

Bunu yapamazsan bütün hakkını kaybedersin der. 

"Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlaları, ovaları, bağları, bahçeleri geçer yürür de yürür. 
Tam geri dönmeye niyetlenirken karşısına etrafında sular akan yeşilimsi çok güzel bir arazi çıkar ve bundan da vazgeçemez. 

Şu tarla, bu arazi, bağ, bahçe derken bakar ki güneşin batmasına çok az kalmıştır. Bu defa başlar koşmaya, koşar, ama bir süre sonra nefesi kesilmeye başlar ve ne yazık ki takâti kalmaz. 
Halsiz ve bitkin adımlarla yürümeye devam etmeye çalışır.
Bu sırada hiç beklemediği bir şey olur, elinde kan damlaları görür ve elini burnuna götürdüğünde burnundan kanların damladığını anlar. 

Çiftçi Pahom tam da  başladığı noktaya yaklaşmışken, 
bir anda yığılır yere ve bir daha kalkamaz... 

Ağa olanları izlemektedir. 
Çok kereler şahit olduğu bu olaylar yeniden tekrarlamıştır. 

Adamlarına bir mezar kazmalarını söyler ve Pahom'u bu mezara gömerlerken, ağa Pahom'un mezarının başında durur şöyle der: Bir insana işte bu kadar toprak yeter!

İnsanoğlu aç gözlüdür doymak bilmez! Hep biriktirmek ve hepsi benim olsun ister.

Yiyemeyeceği kadar yemek, giyemeyeceği kadar kıyafet, kullanamayacağı kadar eşya, oturamayacağı kadar ev ister. 

Gözleri midelerinden, istekleri ihtiyaçlarından çok büyük olur. 
Gün gelir mideleri çalışsa da, gözleri görmez ve görmeden de keyif alınır mı bilinmez!

İnsan yaşlandıkça nedense daha da hırslanır sanki yeniden, gençleşmiş gibi hissetmek ister. Kendisini bu kadar mal biriktirdim diyerek hayata olan bağlarını daha da artırmaya çalışır. 
Oysa son yaklaşmıştır!
Bütün bu arzular sona yaklaştıkça çabalama dürtüsüdür.
Zaman gelmiştir aslında ve kendisine sen de bu dünyadan geçip gideceksin demektedir.

Tüketmeye ne kadar çok meraklı olsan da biriktirdiğin paranın, eşyanın, malın ,mülkün yanında zaman tüketir seni. Hepsi benim diye  biriktirirken, bir bakmışsın hepsi tüketmiş, seni bitirmiş. 

Sofraya koyabildiğimiz yiyeceklerin de ekmek, zeytin, peynirin aslında ulaşabildiğimiz zenginlik olduğunu fark edince anlayacağız. Çünkü en fakirin de, en zenginin de ortak ve vazgeçilmez yiyecekleridir bunlar. 

Gören gözü, 
tutan eli, 
yürüyen ayağı 
kaybedince tekrar sahip olamayacağını ve istesekte satın alamayacağımızı bilecek 
kadar fakiriz aslında hepimiz.
İyi pazarlar…

Sevgilerimle...
Aykut TORUNOĞULLARI